English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ C ] / Can i go with you

Can i go with you tradutor Turco

1,547 parallel translation
Can I go with you to your world?
Seninle gezegenine gelebilir miyim?
- Can I go with you?
- Ben de sizinle gelebilir miyim?
Can I go with you, Monsieur Rochester, when you set off on your travels once more?
Tekrar seyahata çıkacağınız zaman, ben de sizinle gelebilir miyim, Bay Rochester?
Can I go with you?
Seninle gelebilir miyim?
What is it with you people? I mean, I understand not being able to let go of the music, but... can't you let the poor sucker rest in peace?
Demek istiyorum ki, müziğinin bırakılamamasını anlıyorum, ama... şu zavallı enayiyi mezarında huzur içinde yatmaya bırakamaz mısınız?
I can't go on a trip with you, George.
Seninle bir yolculuğa çıkamam, George.
I can't even go out with a stupid girl from a shop because you pick up the phone and I comes running.
Aptal bir kızla bile çıkamıyorum. Çünkü sen telefon kaldırdığın an buraya koşup geliyorum.
I can't even go shopping with you!
Seninle alışverişe bile çıkamıyorum!
So I can go with you. Oh, no.
- Seninle gitmek için.
Can you tell me I'll survive if I go through with this?
Tedavi olursam iyileşeceğimin garantisini veriyor musunuz?
Um, however, I can't go into the specifics of my plan with you until tomorrow.
Ancak yarına kadar size planlarımın detayını açıklayamam.
You two can go to prison, or I can walk out of here... with the money and we all forget this ever happened.
İsterseniz hapse gidebilirsiniz ya da paraları alıp buradan giderim. Olan biten her şeyi unuturuz.
I can't imagine a better group of people to go crazy with. Thank you for listening.
beraber delireceğim daha iyi bir grup düşünemiyorum.
Now, if you'll excuse me, I need to go buy a shirt identical to Kenny's so I can start a conversation with him.
Şimdi, müsaade edersen, Kenny'ninkiyle aynı olan bir tişört almam lazım ki onunla konuşmaya başlayabileyim.
I can go to the bank with you and we can try again.
Bankaya seninle gidebilirim ve bir kez daha deneyebiliriz.
Please. [Sighs] I can't go out with you because...
Lütfen.
You can go on with your life, Cal, but I am never leaving this room.
Sen hayatına devam edebilirsin, Cal, ama ben bu odadan bir daha dışarı çıkmayacağım.
I gotta go, and I can't take you with me.
Gitmem lazım ama sizi yanımda götüremem.
Right? You know, you can go mess with Josh's people. But I'm the head of this family, and you ain't gonna be messin'with my chillun'.
Josh'un insanlarıyla uğraşabilirsiniz, fakat bu ailenin reisi benim ve benimkilerle uğraşamayacaksınız.
I can go over it with you.
İstersen baştan alayım.
Look, if you're not ready to go on a date with Haley, I can pick you, okay, but it's your call.
Haley'le çıkmaya hazır değilsen, seni ben seçebilirim.
I can't believe you're actually gonna let them go through with it.
Onların bu olayların içine girmesine izin verebildiğine inanamıyorum.
And if I can remember her after all these years, never mentioning her name, it means I'll remember you... and Peter, and I can take you with me when I go.
Bunca yıldan sonra adı hiç geçmese bile onu hatırlayabiliyorsam bu seni de Peter'i de giderken hatırlayacağım demek oluyor.
Maybe I'll go buy one just so I can't touch you with it!
Belki gider alır, böylece sana dokunamayabilirim.
Yeah, that particular car is rented right now, but I can get you a regal with moonroof in teal for $ 250 a week, not including tax and liability, which would be a great way to go and see Stain...
Ama size tavan penceresi olan bir Regal verebilirim. Haftalığı 250 dolar, tabii ki vergi ve sigorta hariç. Stain'e gitmek için iyi bir yol.
Well, I can't go with you, but I'll also try my best to make everyone in my village happy!
Pekala, sizinle gelemeyeceğim, lakin köylülerin mutlu olması için elimden gelenin en iyisini yapacağım!
- Can I go to Adana with you? - No.
- Yarın geliyorum değil mi Adana'ya?
You know, I can cancel my meetings, go with you.
Biliyorsun, görüşmelerimi iptal edip seninle gelebilirim.
And that nobody no individual would really be hurt by it and that I could go on, you know with some kind of life, but no, you can't.
Ve hiç kimse hiçbir kimse bundan incinmezdi ve bu şekilde devam edebilirdim bu şekilde bir hayatla, ama hayır, edemezsin.
I go every Thursday, but you can check with the choir master if you want to.
Her perşembe giderim fakat koro şefini arayıp kontrol edebilirsiniz.
- Egor, I can't go with you, I have a different life.
seninle gelemem.NBenim başka bir hayatım var.
I can't go with you.
Seninle gelemem.
When you go to jail I can stay with Charlie.
Sen hapse girdiğinde, ben de Charlie'le kalabilirim.
No, but, I can kick with them if you don't let go.
Hayır, ama, bırakmazsan onlarla tekme atabilirim.
I can't go out with you.
Seninle çıkamam.
But if you're going down on this one, I can't go with you.
Ama olayı çözemeyeceksen seninle devam edemem.
Are you sure I can't go with you to this castle tour? They won't mind.
Seninle şatoya gelemez miyim?
I will go along with all the crap you talk about me, but you can't pretend no more on that.
Bana anlattığın bütün saçmalıkları sineye çekerim. Ama yeter ki, artık bilmiyormuş gibi yapma.
I'll go out with you if and when you can catch me.
Beni yakalayabilirsen seninle yemeğe çıkarım.
Why can't I go with you?
Senle niye gidemiyorum?
I can't go with you!
Ben seninle gidemem!
Look, take that now, you can go pay for the food, while I have a chat with Kelly, all right?
Al şunu, hesabı öde. Ben de bu arada Kelly ile biraz sohbet edeyim, tamam mı?
Hey Romeo, shut up, okay? Hey Sarah, you can't say I didn't go out with a bang ;
Hey Sarah, etkileyici olduğunu inkâr edemzsin.
Can't I go with you?
Seninle gelemez miyim?
So when I can go with you?
Seninle ne zaman gideceğiz?
Now, I can certainly sympathize with Carole Genest's situation, but you cannot go around beating people up.
Tabii ki Carole Genest'in durumuna çok üzülüyorum... ama böyle önüne geleni dövemezsin.
Now, look, I'd go with you this afternoon, but I just... I can't get off this case.
Öğleden sonra seninle gelirdim ama bu vakayı bırakamam.
They are beautiful, I love them... in fact they're the most beautiful shoes I've ever seen but... you know, I can't have everything that I love, otherwise I'd own lots of things, and actually they're red, which is quite tarty, and they don't necessarily go with any of my outfits...
Çok güzeller, bayıldım aslında bugüne kadar gördüğüm en güzel ayakkabılar ama bilirsiniz beğendiğim herşeye sahip olamam yoksa pek çok şeyim olurdu ve bunlar kırmızıydı ki benim elbiselerimle giyilmezdi...
Look, I know that you wanna make your mark down here and, and that's really sweet, but, you can't just go messing around with the snibbits door room, willy-nilly.
Bak, burada kendine ait bir işaret bırakmak istiyorsun ve bu çok hoş birşey ama... Plansız programsız o odaya girip orayı karıştırmak istemezsin.
[Woman] Go to room number 2714 now or someone will die. I don't understand why you can't deal with this guy yourself.
Çünkü en sonunda McKeller'ın kitabındaki en büyük balinayı buldum.
You know, I never thought I'd agree with my father but now I'm starting to remember about how he use to go on about how you nurture them, and then you raise them and you teach them the best that you can and all they do is break your hearts.
Biliyorsun, babamla aynı fikirde olacağım hiç aklıma gelmezdi ama hep söylendiği hatırlıyorum, onları beslersin, sonra büyütürsün, sonra da onlara öğretebileceğinin en iyisini öğretirsin ve yaptıkları tek şey seni üzmek olur.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]