Cannot tradutor Turco
40,865 parallel translation
Our deepest fears, the ones that terrify us the most, cannot be alleviated by locking people up and drugging them into catatonia.
En derin korkularımız, bizi en çok dehşete düşüren şey... İnsanların bir yere kapatılarak onların uyuşturulmasıdır.
- Hey Jason. You cannot walk around blow stuffs up.
Burada kafana göre gezip, etrafı patlatamazsın.
- That cannot be true.
- Bu doğru değil.
Grief for a home you cannot return.
Geri dönemeyeceğin ev için tutulan yas manasına gelir.
You cannot fault it for not behaving as you believe it should.
Sana inandığın gibi davranmadığı için onu suçlayamazsın.
Speed of progress in the satellite project cannot be taken as an index of our progress in ballistic missile work.
Uydu projesinin ilerleme hızı balistik füze çalışmamızın gidişatı için ölçüt olamaz.
Well, you cannot stay in bed forever.
Sonsuza kadar uyuyamazsın.
No, see, you think you can speak better, but you actually cannot.
Gördün mü, daha iyi konuşamazken öyle olduğunu düşünüyorsun.
You cannot stay here.
Burada kalamazsın.
You cannot deny... the purpose the universe has bestowed upon you.
Evrenin sana yüklediği amacı inkar edemezsin.
Madam Mayor, I cannot ask you to do this!
Vali Hanım, sizden bunu talep edemem!
we cannot.
- Hayır. Veremeyiz.
They're supposed to be my friends. but I cannot help you make friends.
Sözde, arkadaşlarımdı. Şirketi geri almana yardım edebilirim ama arkadaş edinmene yardımcı olamam.
but you cannot be a drag tonight.
Tamam, ama bu gece ayak bağı olma.
Rand Enterprises cannot be held responsible for governmental guidelines.
Hükûmet yönergelerinden Rand sorumlu tutulamaz.
You cannot just show up here with all of this stuff expecting some...
Tüm bunlarla çıkagelip benden...
You cannot be in two places at once.
Aynı anda iki yerde olamazsın.
You cannot search my car without cause.
Sebep olmadan aracımı arayamazsınız.
You are about to fall into a trap you cannot escape.
Kaçamayacağın bir tuzağa düşmek üzeresin.
You cannot access it.
Ona ulaşamazsın.
- Ugh, I cannot wait to get out of here.
- Ugh, buradan gitmek için sabırsızlanıyorum.
I am afraid it cannot support our weight.
Korkarım ki ağırlığımızı taşıyamaz.
We cannot rely on them to say, "We're not violating antitrust laws."
Öylece, "Tekel yasalarını ihlal etmiyoruz." demelerine güvenemeyiz.
There isn't a problem that we cannot solve.
Çözemeyeceğimiz bir problem yoktur.
I cannot believe this.
Buna inanamıyorum.
I know, I'm not - - what I meant was, that I cannot be solely responsible for our father.
Biliyorum, değilim - Ne demek istedim Babamın tek sorumlusu olamayacağım.
- You cannot see E from here.
- E buradan görünmez.
Two rules that cannot be broken, Jonathan.
İki kural bozulamaz, Jonathan.
Yet, you know you cannot, can you?
Ancak, yapamayacağını biliyorsun, değil mi?
The soda gun is clogged, I cannot make drinks.
Püskürtücü tıkalı, içki koyamıyorum.
That and you cannot finish inside me.
Hem o, hem de içimde gelemezsin.
We absolutely cannot afford to wait.
Zamana karşı yarışıyoruz.
You neglect your duty, if she cannot fight.
Dövüşemezse, vazifemizi ihmâl etmiş oluruz.
I cannot stand by while innocent lives are lost.
Masum insanlar can verirken öylece oturup izleyemem.
But I'm willing to fight for those who cannot fight for themselves.
Ama kendini savunamayanlar adına mücadele etmeye niyetliyim.
So you cannot sleep with me unless I marry you..
Yani evlenmezsek benimle uyuyamazsın. İstersen uyuruz.
For obvious talk of shooting you cannot shoot.
Silah kullanmaktan bahsedip duruyor ama ateş etmeyi bilmiyor.
You cannot go into German high command and not kill anyone.
Alman Baş Kumandanlığına gidip herkesi öldüremezsin.
Killing people they cannot see.
Yüzlerini bile göremedikleri insanları öldürüyorlardı.
All I do is orchestrate an armistice I know they cannot keep in the hope they will destroy themselves.
Tek yaptığım, bozacaklarından emin olduğum bir ateşkesin ortamını hazırlamak ve kendilerini yok etmelerini ummaktı.
I understand how they operate, and right now we cannot trust a single person on board this plane, okay?
Nasıl çalıştıklarını biliyorum ve uçaktaki hiç kimseye güvenemeyiz artık, tamam mı?
" The centre cannot hold.
"Tutunamaz merkez."
Personally, I cannot wait to get out of here.
Şahsen buradan kurtulmak için sabırsızlanıyorum.
♪ Cannot find their way So I... ♪
Yollarını bulamazlar Ve ben de
♪ And cannot find their way ♪
Ve yollarını bulamazlar
We cannot give it to him.
Bunu ona veremeyiz.
I cannot see you anymore.
Seni artık göremiyorum
I witnessed and participated in darkness that you cannot conceive.
Yaşadıkça karanlığa tanık oldun ve katıldım.
And why would she invite a man who cannot dance?
Dans edemeyen bir adamı niye davet eder ki?
Or if she knows you're in the house in the light, you cannot be outside lurking in the garden in the dark scaring people.
Ya da kadın evde ışıkta olduğunu bilirse dışarıdaki karanlık bahçeye gizlenerek insanları korkutamazsın.
I'm afraid we cannot help you.
Maalesef size yardım edemeyiz.