Clinking tradutor Turco
118 parallel translation
# And the sentinel is clinking his spurs, to shake off the bore in his life.
# Ve muhafız mahmuzlarını toplayarak, hayatındaki delikten sıyrılır.
You clinking, clanking, clattering collection of caliginous junk!
Seni tangır tungur, şangır paslı hurda yığını!
They must empty the ashtrays without clinking.
Ve onlar küllük boşaltmak gerekiyorsa bunu sesizce halletsinler, uyarın. - Bunu halledin.
Do I hear glasses clinking?
Yoksa duyduğum bardak sesleri mi?
Look at it, clinking gold.
Şuna bak, çil çil altın.
You're going to get used to wearing them chains after a while, Luke... but you'll never stop listening to them clinking.
Bir süre sonra bu zincirlere alışırsın Luke ama şakırtılarını hep duyacaksın.
- # # [Ends ] - [ Glass Clinking]
- Biliyor musunuz... - Evet, biliyorum. Peki.
- [Clinking]
- Bak, Charlie,
''That clinking, clanking sound Could make the world go round.
" Şangır şungur sesleri tüm dünyayı döndürür.
''Money makes the world go around The clinking, clanking sound.
" Dünyayı döndüren, Şangır şungur para sesi.
''A mark, a yen, a buck or a pound That clinking, clanking, clunking sound''ls all that makes the world go round It makes the world go round.''
"Bir mark, bir yen, bir papel yada bir pound Şu şangır şungur sesleri " İşte dünyayı bunlar döndürür. "
I don't like the constant clinking of glasses in the counting house... and the hissing of gas.
Muhasebe yazıhanesinde habire bardak sesinden ve gaz hışırtısından... hiç hazzetmem.
It's a special collection. I forget what for, but I beg, no vulgar clinking ha'pennies in the plate.
Özel bir koleksiyon, ne için olduğunu unuttum ama rica ediyorum, penileri tabağa görgüsüzce atmak yok.
- [Men ] To Mr. Malloy! - [ Glasses Clinking]
Bay Malloy'a!
[Chips clinking] lt's all right.
[Bardaklar şıngırdar] Tamamdır.
[Chips clinking] I get paid on Fridays.
[Bardaklar tokuşturulur] Cuma günleri ödemelerimi alıyorum.
[Knife clinking]
[Bıçak şıngırdıryor]
And as for you, you clinking, clattering cacophony... of collagenous cogs and camshafts, take... that.!
Ve sen, seni tangırdayan, gürültülü şey... kollejenöz çarklı ve makara milli, al... al bunu.!
- JADE : To love. - ( GLASSES CLINKING )
Aşka.
The suitcase was clinking.
Bavul şıngırdıyordu.
- [Coins Clinking ] - [ Voice Wavering] Yes, I am!
Yeneceğim!
Don't get next to my fire, because you'll get burned. - [Metal Clinking]
Ateşime yaklaşmayın, yanarsınız.
- ( glass clinking ) - Could I have everybody's attention?
- Herkes beni dinleyebilir mi?
1 00 shining, clinking gold coins.
100 adet parlak, şıngırdayan altın.
Um, that was a toast, and usually after the clinking part, you take a little sip.
Kadeh kaldırdık, ve genelde şıngırtı kısmından sonra küçük bir yudum alırsın.
[Crockery clinking] I changed the way you look at me forever?
Bana bakışını sonsuza dek değiştirdim mi yani?
The grinder speaks. ( chips clinking )
Grinder konuştu.
Mr. Powell, put your hands out. ( METAL CLINKING )
Bay Powell, ellerinizi uzatın.
The clinking sounds are what tools make when they fix things.
Ve aletler bir şeyi tamir ederken şıngırtı çıkarır.
She said it was terrible to hear the clinking of spoons and forks.
Çatal bıçak seslerini duymanın onun için felaket olduğunu söylemişti.
- Shit. - ( clinking )
Siktir.
[Bottles clinking]
[Şişe tıkırtısı]
- [Glasses Clinking] - Whoo!
- Huuu!
The delights of bright'shining golden coins clinking into your pocket.
Cüzdanınızdaki parıldayan altın paraları düşünün.
You can't hear the clinking.
Şıngırtıyı duyamıyor musunuz?
- ( Clinking ) - Yeah.
Evet.
( CHANGE CLINKING, BEEPING )
Acele et.
"Your voice can be heard in the clinking of my bangles."
"Sesin, bileziklerimin her şıngırtısında."
- They're clinking.
Haydi.
- Yeah. They are clinking.
Tebrikler, Jack-Git.
The Sound Of Clinking Ice Cubes -
Birbirine çarpan buzların sesi.
[Man, muffled grunting ] - [ chains clinking ] - [ gun cocks ] - [ gunshot ] - [ radio static]
* * * Çeviren * * * * * * Murat Yağcı * * *
[Glass Clinking]
( Camlar takırdar )
[Glass Clinking]
( Cam şıngırdar )
Her backpack's always clinking'with empties.
Sırt çantasında hep boş şişeler tıngırdıyor.
Here. ( GLASS CLINKING ) Ah!
Burada.
Can I sign you up? [Cutlery clinking]
Seni de yazdırabilir miyim?
Have you noticed since you started standing there... there's been a lot less of the clinking sounds?
Sen orada dikilmeye başladığından beri çok daha az şıngırtı var.
( glasses clinking )
Birlikte kutlayacağımız Şükran günlerinin ilkine!
- ( Footsteps ) - ( Clinking )
Sorun ne?
[Chains clinking ] [ muffled panting ] [ muffled whimpering]
ÇOK GEÇ