Daïs tradutor Turco
142 parallel translation
I like my daïs chicken.
Babamın tavuklarını seviyorum.
Your daïs just gonna have to accept that you have to make your own choices in life.
Baban, kendi seçimlerini kendin yapman gerektiğini kabullenmeli.
He's my daïs driver's son.
Evet, o babamın şoförünün oğlu,
I take you by your Daïs place or what? No, not necessary.
- Seni babanın evine mi götüreyim?
You can imagine. My daïs old school, like,
Biliyorsun babam eski kafalı biridir.
I also thought, we were going to go in together on my Daïs landscaping business.
Ve ayrıca babamdan devralacağım.
Kindly approach the centre dais.
Kibarca merkezdeki kürsüye yaklaş.
Not to mention, if those people had known that you were employed by the Foundation, they would have thrown me off the dais.
Söylememe gerek bile yok, o insanlar senin Vakıf adına çalıştığını bilselerdi, beni kürsüden anında atarlardı.
I was back behind the dais.
Ben kürsünün arkasındaydım.
I would Like you to meet our friends here on the dais.
Sizlere kürsüdeki dostlarımızı tanıtmak istiyorum.
Before you step up on the dais... the money's gonna be in your hand.
Kürsüye çıkmadan önce para elinde olacak.
- Yeah, Dais.
Evet Dais.
Dais?
- Dais?
Dais, he keeps that there for him and the guys.
Dais, onu arkadaşları için saklıyor.
- Dais, he's not going to like that.
Dais, bundan hoşlanmayacak.
Dais?
Dais?
Dais.
Dais.
Hey, Dais?
Hey, Dais?
It's OK, Dais.
Tamam Dais, sakin ol lütfen.
- No, Dais, I'll drive.
- Hayır Dais, ben kullanırım.
Hi, Dais.
Selam Dais.
- Dais, I'm sorry. I forgot.
- Dais, çok üzgünüm, unutmuşum.
There's this lecturer's dais, there's the exit there, there are the blue seats, there's the bit of wall under the gallery
Bir konferans kürsüsü şurada bir çıkış, mavi oturma yerleri ve galerinin altında uzun bir duvar var...
It sounded louder on the dais.
Ama ses kürsüde daha yüksek duyulmuştu.
I'll be sitting on the dais there, eating.
Kürsüde oturup bir şeyler yiyeceğim.
- Eh, what table you got? - The dais.
- Hangi masaya gidiyorsun?
Hey, Dais, let anyone in your room yet?
Hey, Dais, odana kimseyi soktun mu?
I had an itinerary, I even set up a prayer dais in his quarters, but I just couldn't control him.
Yolcumuz için, hatta odasına dua kürsüsü bile koydum, ama yinede onu kontrol edemedim.
Just put it up behind the dais.
Papatyanın arkasına koyuver.
Come on, Dais. We're going to wait for Gracie.
Hadi Daisy, Gracie için geri dönmeliyiz.
They just put me near the dais.
Beni kürsünün dibine koymuşlardı.
- It was a dais.
- Kürsüydü.
You see the fellow in the blue jacket, near the left end of the dais?
Aşapıdaki mavi ceketliyi görüyormusun, merdivenlerin solundaki?
And then, after the applause has died down... you can come up on that dais in that big ol'baggy shirt... and those men's trousers, and you can call me a liar.
Ve alkışlar bittikten sonra büyük, sarkık gömleğinle ve erkek pantolonunla podyuma gelip, bana yalancı diyebilirsin.
Neither will he sit on the dais without him... nor will he get married!
O olmadan oturmuyor bile... o zor evlenir.
Would all five of our honorees please join me up here on the dais?
Onur listemizdeki beş kişiyi kürsüye davet ediyoruz?
And whoever comes in between and tries to marry Shruti then you will get to see both our dead bodies on the wedding dais.
Ve her kim gelir ve Shruti evlenmeyi denerse Sen, düğün kürsüsünde o zaman bizim ölü vücutlarımızı göreceksin.
And if Jaichand and Shruti get married to each otherthen he will find both of your dead bodies on this wedding dais. What!
Ve eğer Jaichand ve Shruti birbirleriyle evlenirlerse o zaman O sizin ölmüş vücutlarınızı bulacak bu düğün kürsüsünde.
I had made that wedding dais for her marriage.
Hayatımı bile.
Only on that wedding dais her marriage will take place.
Mangal!
Now will you break the other promise too? Of not to leave this house and Shruti. Once she has cried on the wedding dais.
Sen bir sözünü kırdın, ailenin yanına giderek.
You won't have any standing with you on the dais. Only a local minister.
Orada konuşurken yanınızda bir papazdan başka kimse olmayacak.
You should have just snatched the Sangraal off the dais without taking a step, but you didn't.
Kan Kasesi'ni platforma adım atmadan alabilirdin, ama yapmadın.
.. at the wedding dais.. with the dream of two children..
.. düğün günlerinde, iki çocuğun hayaliyle..
You ran away leaving a girl stranded on the marriage dais.
Sen evlenmek isteyen kızdan kaçtın.
Bye, Dais.
Hoşça kal, Dais.
Or else I'll send the girl's corpse at the wedding dais.
Ya da kızın cesedini.. düğün günü sana gönderirim.
We reach the marriage dais, then we'll get married.
Evlilik için geldik, o zaman öyle olacak.
Go up on the dais and present this technology as your own.
Kürsüye çıkıp, bunu kendi teknolojiniz gibi sunmak.
Hey, Dais.
Merhaba Dais.
[CAROLINE CRYING] DAIS Y : Oh, Caroline.
Caroline.