Deals tradutor Turco
2,735 parallel translation
We have a few places where we've worked out deals with the owners.
Mekan sahipleriyle anlaşma yaptığımız birkaç yer var.
The way the slave trade deals in human lives for cash, a bounty hunter deals in corpses.
Köle ticareti para için insan hayatlarını kullanırken kelle avcısı cesetler üzerinden kazanır.
My own government is doing deals with Saudi Arabia.
Ayrıca hükümetimizin Suudi Arabistan'la işleri var.
This is chicken shit compared with what Viktor normally deals with.
Bu, Viktor'un genelde yaptıklarının yanında çocuk oyuncağı kalır.
Idiotic owners have ruined many good deals from me.
Geri zekâlı ev sahipleri birçok anlaşmayı bozdu.
Wait till you see the deals I got today.
Bugün aldıklarımı görene kadar bekle.
According to some quick online research, the opera deals with the struggle between sacred and profane love, which is arguably the only struggle there is.
Hızlıca yaptığım internet araştırmasına göre opera mukaddes aşk ile dünyevi aşk arasındaki mücadele ile ilgiliymiş ki bu da muhtemelen var olan tek mücadele.
But he just deals with it.
Ama bununla yaşamayı öğrenmiş.
No deals, he pleads to the top count.
Anlaşma yok, ve en üst cezayı alıyor.
Well, as long as we're on the subject of secret deals, maybe you can explain this.
Gizli anlaşmalardan bahsettiğimize göre, belki bunu açıklayabilirsin.
With all due respect, the government makes deals with killers all the time. Not like this.
Kusura bakmayın ama hükümet daha önce de katillerle anlaşma yaptı.
No deals.
Anlaşma yok.
As much as I enjoy listening to defence attorneys kiss ass for plea deals, it's not why you're here.
Savunma avukatlarının anlaşma yapmak için debelenmesi çok eğlenceli ama burada olmanın sebebi bu değil.
No backroom deals, no compromises...
Gizli anlaşmalar ve tavizler olmadan.
Any blow life deals you is an opportunity for healing.
Hayattan yediğiniz her darbe iyileşmeniz için bir fırsattır.
But any blow life deals you, Kellie, is an opportunity for healing.
Hayatın sana attığı her yumruk, Kellie iyileşmek için bir fırsattır.
Preston's a law-and-order dick. He doesn't cut deals.
Preston kanunlara takık götün tekidir, anlaşmaya varmaz ki.
I'm not the one who deals with these things.
Bu gibi şeylerle ben hiç ilgilenmedim.
Or the ability to manipulate, to extort money in back room deals,
Yoksa arka oda anlaşmalarıyla para sızdırma becerisi mi.
Don't speak to me of deals.
Bana anlaşmalardan söz etme.
A couple of real-estate deals?
Birkaç emlak anlaşması mı?
You and your crew can work your little deals, have your way with the locals.
Sen ve ekibin oradakilerle anlaşmalarınıza devam edebilirsiniz.
Actually, you see, I'm the one that deals with rule violations.
Aslında, fark ettiğin gibi kurallarla ilgili olan kişi benim.
Ah, he deals in theory and I deal in practice.
O teori ile uğraşıyor ben ise pratikle.
We native martians aren't so crazy about deals with the wong family. I have a deal to offer you.
Sana bir teklifim var.
These rumors started popping up that she was practicing witchcraft and making deals and conjuring the devil himself.
Onun cadılık denemelerine başladığı ve Şeytanın kendisiyle anlaşmalar yapıp onu çağırdığı şeklinde rivayetler dolaşmaya başlamıştı.
Every musician deals with stage fright, Ace, You're only 1 2,
Her müzisyenin sahne korkusu vardır Ace sen de sadece 12 yaşındasın.
"I will make shady backroom deals with my fellow Senators"
Senatör arkadaşlarımla gizli kapaklı anlaşmalar yapacağım.
I'm hitting homers, I'm signing endorsement deals, I'm banging chicks.
Yol göstericilerle tanışıyorum sponsorluk anlaşmaları imzalıyorum, hatunlara çakıyorum.
I'm visualizing mega endorsement deals.
Büyük meblağlı anlaşmalardan bahsediyorum.
We don't make deals.
Biz anlaşma yapmayız.
I can't make deals with murderers.
Katillerle anlaşma yapamam.
He's already cutting deals.
Anlaşmayı zaten yaptık.
These deals we have with these people and the fine print, they don't call anybody.
Bu insanlarla yaptığımız anlaşmalara göre kimseyi arayamazlar.
I'm not making any deals with you.
Seninle anlaşma falan yapmam.
No more deals.
Artık anlaşma yok!
Unfortunately, there's no field of medicine that deals with the brain.
Ne yazık ki, beyin üstünde çalışan bir bilim dalı yok.
While the world deals with their pandemic, we're having a "fundemic," under the capable hands of our Norwegian Captain Svalbard.
Dünya kendi salgınıyla boğuşurken bizlerse burada eğlence salgını ile uğraşıyoruz. Norveçli Kaptanımız Svalbard sayesinde.
Seeing as you're the one who's still making deals with the hunters, tell us, how did Eben get that power?
Hâlâ avcılarla anlaşma yapan bir sen olduğunu düşünürsek söyle bakalım bize Eben o gücü nasıl kazandı?
Sometimes life deals you a tough hand.
Bazen hayat sana kötü bir el dağıtır.
I'm just doing deals, right?
Sadece birkaç anlaşma yapıyordum.
Just excited about these deals, that's all.
Promosyonlarımızdan dolayı hevesliyim, hepsi o.
We just found some tremendous deals on cars nobody wants, that's all.
Kimsenin almak istemediği arabalarda inanılmaz kampanyalar gördük, o kadar.
You want to get on in on these deals call now.
Bugünün fırsat ürünleri için hemen arayın.
If you want the deals that you brokered between Khaled and the French kept secret, then I suggest we arrange a trade.
Khaled ile Fransız arasında yaptığın anlaşmanın gizli kalmasını istiyorsan,... takas ayarlamanı tavsiye ederim.
Maybe those private deals you were doing on the side.
Kendi başına yaptığın özel işlerden dolayı olmasın?
Sorry. Uh, drug deals, you know?
Uyuşturucu satıcılarını bilirsin.
This here's one of them kind of deals, you know?
Bu o tür anlaşmalardan biri, anlıyor musun?
But the poor guys, I'm absolutely killing them on the big-unit deals.
Zavallı adamlar.
I broker deals.
Satış danışmanıyım.
Arms deals.
- Silah satışı yapıyorsun.