Delight tradutor Turco
1,163 parallel translation
Roy Schwartz, it's a delight to have you here today.
Roy Schwartz, bugün seninle olmak çok güzel.
Flowers became beautiful, not to delight the eye of man, but to attract insects.
Çiçeklerin güzelleşmesinin sebebi insan gözüne güzel gelmek değil, böcekleri kendilerine çekmekti.
I'll give you 2 kilos delight.
İstersen senin gül hatırın için, 2 kilo lokum vereyim.
Make it 1 kilo delight and 1 kilo raisins.
1 kilo lokum ver, 1 kilo da kuru üzüm ver.
He is such a delight.
Çok tatlı.
He seems to take a delight in keeping his subjects waiting.
Kendi vatandaşını bekletmekten zevk alıyormuş gibi görünüyor.
What is it that resonates in us in response to noise brought to harmony, making it the source of the greatest delight which stuns us and brings us together?
Armoni haline gelen gürültüye yanıt olarak içimizde yankılanan onu en büyük hazzın kaynağı haline getiren bizi sersemleten ve bir araya getiren ne?
Delight me.
Mest et beni!
The long journey to that understanding required both an unflinching respect for the facts and a delight in the natural world.
Bunu anlamaya yönelik uzun yolculuğumuz.. hem körü körüne bir saygı hem de doğal dünyaya haz duymayı gerektirdi..
We are born to delight in the world.
Bizler dünyaya neşe katmak için doğduk...
There was a little eye on every finger... that perceived this glittering whiteness with twinkling delight.
Her parmakta küçük bir göz vardı bu parlayan beyazlığı anlık bir zevkle algılayan.
Say "1, 2, 3" or "It's a long way to America," or "Alone at night is no one's delight," or something.
"Bir, iki, üç" ya da "Amerika çok uzak" de ya da "gece yalnız olmayı kimse istemez" gibi bir şeyler söyle.
"To whom shall I tell of my delight," "when with joy my heart..." "takes flight?"
Neşemi kimse anlatayım kalbim sevinçten kanatlanırken?
Let me tell you, the look of delight on those little boys'faces was worth ten of any of the tin pots I've got gathering dust on my Edinburgh sideboard.
Şu küçük çocukların yüzlerindeki mutluluk, Edinburgh'daki büfemde tozlanan on kupadan çok daha değerli.
"It was as if her torture had become her delight."
Kendisine eziyet... -... etmekten zevk alıyordu. - Ve aklından geçenleri hiç...
But soon it sucks in delight.
Sonradan başlar istekle beslenmeye.
Haggard has them all now, drifting in and out on the tide for his delight, all but one.
Haggard hepsini ele geçirmiş. Su gelip gittikçe onların sürüklenişini zevkle izliyor. Biri hariç.
– A total delight.
- Çok zevkli.
Well, why don't you move into more conventional areas of confectionery, like praline or lime cream, a very popular flavor I'm led to understand, or Strawberry Delight?
Öyleyse neden daha geleneksel şekerleme alanına geçmiyorsunuz? Pralin ya da limonlu krema gibi. Çok popüler bir aromaymış.
Robert... my heart's delight...
Robert... ciğerimin köşesi...
The thought of a world without Clouseau fills me with delight, like a summer with a thousand Julys.
Clouseau olmayan bir dünya düşüncesi içimi sevinçle dolduruyor. Binlerce Temmuzu olan bir yaz gibi.
This is a delight.
Bu ne büyük bir zevk.
An ambrosial delight for the olfactory system.
Koku alma sistemin için nefis bir şey.
Oh, what a love, that you dress like a Spanish man to delight me.
Bu ne aşk, beni sevindirmek için İspanyol erkekleri gibi giyinmişsin.
.. to be your lawful wedded wife, to have and to hold, to cherish and to delight, to chastise and to beat until death..... until death do you part.
... sadık nikahlı eşin olarak, koruyup sahip çıkacağına, aziz tutup, sevindireceğine,... ölüm sizi ayırana kadar dövüp cezalandıracağına söz veriyor musun?
And grown people in first class took great delight, as they walked out, in waking Jeffrey up. "Goodbye, Jeffrey!"
Ve yetişkin insanlar, uçaktan inerken Jeffrey'i uyandırmaktan keyif aldılar. "Hoşçakal Jeffrey," ve kahkahalar attılar palyaço gibi.
"But if that kiss... "... has filled you with delight... "... bear in mind...
"Ama o öpücük seni zevkle dolduruyorsa unutma ki ona daha fazla zevk vermiştir."
In the name of all the women who have found refuge consolation and fun within these walls Yolanda Bell, accompanied by us is going to delight us with a lovely song in homage to that woman who has given herself, body and soul to our redeeming work.
Bizimle birlikte, bu duvarlar içerisinde bir teselli ve eğlence sığınağı bulmuş kadınlar namına. Bütün kadınlar namına Yolanda Bell, günah ve Şeytan'dan kurtarma çabamıza kendini bedenini ve ruhunu adamış şu kadına karşı hürmet içerisinde güzel bir şarkıyla bizleri sevindirecek.
Oriental statues from gorgeous delight in the basement.
Oryantal heykeller bodrum katında nefis lokumlarımız.
I won't watch this man dangle for your delight.
Senin zevkin için bu adamın aletini sallamasını seyredemem.
A Bombay Avocado Delight.
Bir Bombay avokado lokumu.
Until a clarinet took it over sweetened it into a phrase of such delight.
Öylesine ki klârnet onu işleyip saf yumuşak bir müzik cümlesine dönüştürene kadar.
To ardent, feverish, mad delight
Şevkli, ateşli, deli arzuyla
You begrudge the friends that delight.
Arkadaşlara bu hazzı çok görürsün.
He'll laugh in delight and say we're of the same trade.
O sevinçle gülerek diyecek ki : Hepimiz aynı kaynaktanız.
Well to my surprise and delight everything was as right as possible.
İlginç bir biçimde her şey olması gerektiği gibiydi.
That financial-world wizard who came on the scene not long ago and continues to thrill and delight the fans of this stadium.
Finans dünyasının sihirbazı, sahneye çıkarak .stadyum dolusu fanatiği memnun etti ve titretmeye devam ediyor.
None of the guests knew each other, owing to Sir Montague's delight in presenting people to each other not previously acquainted.
Konuklardan hiçbiri diğerini tanımamaktadır. Bunun nedeni Sör Montague'nün daha önce birbirini tanımayan insanları tanıştırmaktan hoşlanmasıdır.
In that case, my little pudding'of delight, let's beat about the bush no longer.
Bu durumda, benim küçük güzel muhallebim, artık haydi sadede gelelim.
That's the caterer. I hope he brought enough abalone delight.
Umarım istediğim tatlıları getirmiştir.
- Does it hurt here? - It's a delight.
- Burası acıyor mu?
And has been gummed, if I'm not in error by a bat who has been drinking Rodent's Delight, a cheap brandy sold only in the seediest pubs.
Ve... eğer yanılmıyorsam sadece yoksul barlarda satılan ucuz bir içki olan Rodent's Delight içen bir yarasa tarafından yapıştırılmış
"We shall now discuss the way comedy stimulates our delight in the ridiculous by using vulgar persons and taking pleasure from their defects."
"Şimdi komedinin bayağı insanları kullanarak ve onların kusurlarından zevk alarak, gülmekten aldığımız keyfi teşvik edişini tartışacağız."
♪ when it's nice and bright and it brings delight ♪
Güzel ve parlakken Ve sevinç verirken
I think that... if you had seen her delight when I brought home the meat... and the tin of tongue, you would know how grateful we are.
Eti ve dil konservesini... eve götürdüğümde yüzündeki mutluluğu görmüş olsanız... ne büyük şükran duyduğumuzu anlardınız.
Ah, how you will delight the angels!
Ah, Melekler nasıl da mest olacak!
He's a delight. I'd forgotten about 8-year-olds.
Çok şeker. 8 yaşımda olduğum günleri unutmuşum.
Chicken delight.
- Fıstığa bak!
So, lentil delight.
Bu yüzden...
Her delight is what matters.
sorun olan onun arzularıdır.
A delight!
Memnun oldum!