Do whatever you have to tradutor Turco
686 parallel translation
Well, then, I'll just go up in the bow and hang off the anchor chain. You can stay back here in the stern and do whatever you have to.
Ben öne geçip çapa zincirini takayım, siz burada arka tarafta kalıp... ne yapmanız gerekiyorsa onu yaparsınız.
Do whatever you have to do.
Ne yaparsan yap.
- Just do whatever you have to do.
- Sorun değil. Ne yapman... -... gerekiyorsa yap.
Swim the pool, do whatever you have to do, but get out.
Havuzda mı yüzeceksin, ne yapacaksan bir an önce yap ve git.
Do whatever you have to do to make it work, Spock.
Çalıştırmak için yapman gerekeni yap.
This gentleman is in a hurry do whatever you have to do
Bu beyin belliki çok acelesi var! Bırak ne isterse yapsın!
You do whatever you have to do and I'll just tag along and don't you worry about it.
Ne yapmanız gerekiyorsa onu yapın, bense sadece sizin peşinize takılacağım. Siz bunu dert etmeyin.
Ma'am, you just do whatever you have to do and don't worry about me.
Madam, siz ne yapmanız gerekiyorsa onu yapın ve beni dert etmeyin.
You do whatever you have to do.
Yapmanız gerekeni yapın.
Do whatever you have to do
Görevi tamamlamalısın!
You do whatever you have to do to survive. That's what the "pocho" did.
Ayakta kalmak için her şeyi yapacaksın, tıpkı Pocho gibi.
Do whatever you have to do.
Yapman gerekeni yaparsın.
Do whatever you have to.
Ne istiyorsan yap.
Do whatever you have to do, but don't leave that class without getting detention.
Ne yaparsan yap sakın göz altına alınmadan sınıftan çıkma.
- Do whatever you have to do.
- Ne yapmak istiyorsan yap.
"You're no earthly good at all " unless you take this opportunity and do whatever you have to. "
"Bu fırsatı değerlendirip, yapman gerekeni yapmazsan bu dünyada bir işe yaramazsın."
Do whatever you have to to transform and transmogrify this school into a special place, where the hearts and souls and minds of the young can rise, where they can grow tall and blossom out from under the shadows of the past,
Bu okulu, gençlerin kalplerinin ve ruhlarının büyüyebileceği geçmişin gölgesinden kurtularak, serpilecekleri ve filizlenebilecekleri fikri hür insanlar hâline dönüşebilecekleri özel bir yer hâline dönüştürmek için, ne gerekiyorsa yap.
Hey, uh, listen, do you guys happen to have a video of you, I don't know, DJing or whatever it is you do?
Baksana, sizin ne bileyim Dj'lik ya da yaptığınız şeyle ilgili bir vidyonuz var mı?
If you're good and do whatever you're told, you shall sleep in a proper bedroom, have lots to eat... and money to buy chocolates and take rides in taxis.
Uslu davranıp sana söylenenleri yaparsan, güzel bir yatak odasında yatacak, bolca yemek yiyeceksin... ve çikolata almak ve taksiye binmek için paran olacak.
Whatever you do, don't think you have to do it for me.
Ne yapıyorsan yap, benim için yapmak zorunda olduğunu düşünme.
Whatever you do to me, you'll have to do again when you find the right guy.
Ne hesap yaptıysanız, tekrar yapın, ta ki doğru adamı bulana kadar.
Look, Dad, tomorrow I'll do whatever you want, but tonight I've got to have a couple of quid.
Bak, baba, yarın ne istersen yapacağım, fakat bu gece birkaç dolar almam gerek.
Whatever you have to do, I'll see that the town council backs you up and makes it official.
Bu durum, önümüzdeki seçimlerde çok çok etkili olabilir.
Because I have a sense of responsibility to Delambre Frères, even if you do not, I'll supply you with whatever you need.
Senin olmasa da, Delambre Kardeşlere karşı sorumluluğum olduğundan ne istiyorsan sağlayacağım.
You'll have to finish school, whatever you do.
Ne yaparsan yap, okulu bitirmen gerekir!
Whatever you have chosen to do, do!
Ne yapmayı seçtiysen yap işte!
Do you have a reason to let them do whatever they want?
Bir gerekçeniz var mı onların her ne dediğini yapmanız için?
I'm hoping that whatever you have to say to me has nothing to do with my loyalty to him.
Umuyorum ki her ne söylemen gerekiyorsa benim ona sadakatimle bir ilgisi yoktur.
Whatever you do, you all have to be in agreement.
Her ne yaparsanız müşterek karar almalısınız.
I'm a beggar as you say and have no right to stand in your way... whatever you do with her.
Dediğiniz gibi, ben bir dilenciyim ve onunla istediğinizi yapmanız için... karşınıza çıkmaya hakkım yok.
I mean, you start going to the police or whatever, and I'm going to have to deny I had anything to do with it.
- Yani... sen polise gidersen... ve ben olanları inkar edersem, hiçbir şey yapmadım dersem.
You must have the political, economic and philosophical courage to send me... or do whatever you think is necessary.
Beni göndermek için veya yapılması gereken her neyse yapılması için politik, ekonomik ve felsefi cesarete sahip olmalısınız.
Whatever else you might have to do to survive, you'll find time to write.
Hayatta kalabilmek adına ne kadar zorlukluklar - - la yüzleşirsen yüzleş, hâlâ yazmaya vakit bulacaksın.
Do whatever you have to do!
Ne gerekiyorsa yapın.
We have accomplished whatever you asked us to do
Herşey planına uygun gitti İstediğin herşeyi yaptık
You do whatever the hell you have to do to get my wife off that building.
Karımı o binadan kaldırmak için her ne yapmanız gerekiyorsa yapın.
Do, uh, whatever you have to... To find out what happened on the Immer Essen.
Hm, ah, yaptığın şeyler lmmer Essen'de ne olmuş bunu bulmak için olacak.
I have to do whatever you demand.
İstediğin herneyse yapacağım.
Whatever it is you feel that you have to do...
Yapman gerektiğini hissetiğin şey her neyse...
You do whatever you want to tonight, Barry. Have fun. Blow the deal.
Bu gece burada istediğini yapabilirsin.
It's nice to meet you, whatever your name is, but I really do have to go.
Adın her neyse tanıştığımıza memnun oldum ama gerçekten gitmem gerek.
Whatever you have to do, do it real quick.
Ne yaparsanız yapın, elinizi çabuk tutun.
Look, you go do whatever it is you have to do.
Bak, sen git ve yapman gereken neyse onu yap.
Shouldn't you be doing whatever you have to do to work again?
Tekrar çalışmak için gereken neyse onu yapman en iyisi olmaz mı?
I'm tellin'you, Becky, I know whatever happens to me in my life... it's gonna have something to do with Mr. Schultz.
Söylüyorum sana Becky... hayatta başıma geleceklerin Dutch Schultz'la bir ilgisi var.
Because of that whatever it is that you've got planned I want you to do it just with me not with her because we have this connection.
Bu yüzden her ne planlamış olursan ol... bunu sadece benimle yapmanı istiyorum... onunla değil... çünkü... ikimizin arasında bu bağlantı var.
Well, boring is when you have nothing whatever to do.
Şey, sıkıcı demek yani yapacak hiç bir şeyin olmaması demek.
You're going to have to find some other place to do whatever it is you're doing out there!
Orada her ne yapıyorsan, bunun için başka bir yer bulmalısın kendine!
- Oh, whatever you have to do. - I was working with one mount at a time.
- Her seferinde bir tek şeyi yerleştiriyorum.
He didn't have his beard then, huh-huh, erm, and I'll tell you this, he wouldn't have been able to do whatever he was doing last night with those two extraordinary,
O zamanlar sakalı çıkmıyordu. Size şu kadarını söyleyeyim, dün akşam yaptıklarını o zamanlar hayatta yapamazdi. şu iki olağanüstü.. olağanüstü..
You got to go there, you got to do whatever- - eat, talk about where you should have eaten, and then come home.
Oraya gidersin, Ne yapman gerekiyorsa yaparsın birşeyler yersin, nerde yemen gerektiği konusunda konuşursun, ve eve dönersin.