Don't have it tradutor Turco
16,699 parallel translation
Do you think it's possible for a patient to will themselves to die, if they don't have anything to live for?
Sizce yaşamak için bir sebebi kalmayan hastaların kendilerini öldürmeleri mümkün mü?
Unless it's one of the keys we don't have.
Bizde olmayan anahtarlardan birinde değilse eğer.
You don't have to worry your little head about it.
- Küçük kafanı bunlarla meşgul etmemelisin.
I don't know what you have for clothes but it's supposed to rain today and I thought you might like something smart for the church.
- Yağmur yağacak gibi giyecek birşeylerin varmı bilemeyince... -... kilise için sana uygun bir şeyler getirmek istedim.
Angela, I really don't want to, but if I have to, I'll fix it myself.
Angela, gerçekten istemiyorum. Ama eğer zorunda kalırsam bunu kendim halletmem gerekir.
Mrs. Lombard, I realise in many ways it would have been better to have mentioned something about this earlier in the evening, but, please, don't slap me.
Bayan Lombard, bu akşam daha erken saatlerde bunu daha iyi açıklamanın yolları vardı biliyorum ama lütfen beni tokatlamayın.
Well, I would say that it's my pleasure, but I don't want it to have the opposite effect, so I'll just say... it was my pleasure.
Zevkle yaptığımı söylemek isterdim ama ters etki yaratmak istemem. O yüzden şunu söyleyeceğim benim için zevkti.
You know, it's strange, but, um... You and I have a bond that I don't have with anyone else.
Bunun garip olduğunu biliyorum ama aramızda kimseyle kuramadığım bir bağ var.
Save us a lot of time when we don't really have it to waste.
Kaybedecek zamanımızın olmadığı bu gibi durumlarda bize yardımcı olurdu.
I did that because I don't want you to have to make the decision to pull the plug... if... if it comes to that.
Bunu yaptım çünkü fişi çekmek kararını vermek zorunda kalmanı istemedim eğer iş o raddeye gelirse tabii.
I was gonna tell you to stay away from Rachel for the rest of your life, but I don't have to do it now, because you're gonna wind up in prison anyway.
.. sana hayatının sonuna kadar... Rachel'dan uzak durmanı söyleyecektim. Ama şimdi bunu yapmama gerek kalmadı,
I don't have to lift a finger, because people are gonna come at you from places you didn't even know existed, and I'm gonna enjoy every second of it.
Parmak oynatmama bile gerek yok, çünkü varlığını dahi bilmediğin yerlerden... insanlar sana gelecek, ve ben her saniyesinden zevk alacağım.
Well, if you don't stop coming after Harvey and Jessica, the only door you're gonna be looking at is gonna have bars on it.
Harvey ve Jessica'nın peşinden gelmeyi... bırakmazsan bakacağın tek kapının... üzerinde parmaklıklar olacak.
Which you're gonna tell me sooner than you think, because I've don't have anything to say. I get it.
Sandığınızdan daha önce diyeceksiniz çünkü benim söyleyecek bir şeyim yok.
You don't even have a strategy to stop these subpoenas. Well, then I guess it's a good thing I do.
- Bu kararı durdurmak için bile bir stratejin yok.
It means that we don't have to prove that she can't subpoena our records ; she has to prove that she can.
Bizim kayıtlarımız için mahkeme celbi çıkaramayacağını kanıtlamamıza gerek yok onun tersini kanıtlaması gerek.
It looks like something I don't have time for.
- Vakit ayıramayacağım bir şeye benziyor.
Mike, if we really don't have time, I don't want to waste it here.
Mike gerçekten vaktimiz daralıyorsa burada harcamak istemiyorum.
- No, it says I'm not willing to take a chance on 12 complete strangers. It says you don't have faith in him.
- Ona inancının olmadığını söylüyor.
Well, goddamn it, I don't have any proof.
- Allah kahretsin, kanıtım yok yahu.
- Goddamn it, Jessica, we don't have any time! - Louis...
- Louis...
Then let me see your deal with Gibbs. I don't have it yet.
- O zaman Gibbs ile olan anlaşmana bakalım.
I know it's not supposed to happen for another couple of months but... You don't have that kind of time.
- Birkaç ay daha sürmeyecekti biliyorum ama...
Michael, since you're not inviting many people, we don't have to do it in here.
Michael, fazla kişi davet etmiyorsun madem burada yapmak zorunda değiliz.
Now, why don't we have you do it before they tell me to have you do it?
Merkez size yaptırmamı istemeden siz yapsanız nasıl olur şu işi?
Why don't we have you do it until they tell you to have me do it?
Onun yerine, onlar benim yapmamı isteyene kadar sen yapsan nasıl olur?
I don't have it memorized.
Ezberimde yok.
You don't have to defend it.
Bunu savunmak zorunda değilsin.
I don't have a problem with it.
Benim için sorun olmaz.
No, I have an aversion to cults, and I just don't want her bringing it into our home, and I found a book of spells on the bookshelf.
Hayır benim tarikatlara karşı bir nefretim var ve bunu evimize getirmesini istemiyorum. Kitaplığımda da bir büyü kitabı bulmak istemiyorum.
You know what, "Stubbles," why don't you have a seat, I'll walk you through it.
Kirli Sakal, neden oturmuyorsun, anlatacağım.
So even if I did it, you don't have the authority, the resources, or the proof to come after me.
Yapmış olsam bile peşime düşmek için yetkin, kaynağın ve kanıtın yok.
Look, I know none of it makes any sense, but we don't have a choice, do we?
Bakın biliyorum hiçbiri mantıklı değil ama başka seçeneğimiz yok, değil mi?
We don't know if we have the right sequences, or if it's even the right vector.
Doğru dizilime sahip olup olmadığımızı bilmiyoruz hatta vektörden bile emin değiliz.
I don't know why they have it in for us.
Neden başımıza bunlar geliyor anlamıyorum.
The only problem is we don't have the resources to do it alone.
Tek sorun bunu yalnız başımıza yapmak için gerekli kaynaklarımızın olmaması.
The only problem is we don't have the resources to do it... alone.
Tek sorun bunu yalnız başımıza yapmak için gerekli kaynaklarımızın olmaması.
Why don't you have Fat Joey go and do it?
Birak da Sisko Joey gidip yapsin.
You don't have to do it, Dwight.
Senin bunu yapmana gerek yok Dwight.
We don't have to like it, but we need to give them over.
Hosumuza gitmeyebilir ama o silahlari onlara teslim etmemiz gerekiyor.
We don't have to do it.
Yapmak zorunda değiliz.
I have a heart condition, and I don't know if this whole, you know, manual labor and heat thing... it's gonna work for me.
Benim kalbimde sorun var da, bu sıcağın ve el işinin bana iyi geleceğini sanmıyorum.
Well, I don't buy a word of it, but so far I don't have any evidence to the contrary.
- Bir kelimesine bile inanmadım. Ama karşıtını söyleyecek bir kanıtım da yok.
If you don't like it, there's a door right there, and we have another one right here.
Batıyorsa aha kapı orada, bir tane da burada.
I don't have a heart when it comes to Frank.
Konu Frank'se vicdansızım.
No, as long as it's done quietly, you don't have anything to worry about, right?
Hayır, sessizce halledildiği sürece endişelenmene gerek yok, tamam mı?
You don't know what it's like out there. You have no idea.
Dışarısı neye benziyor hiç bilmiyorsun.
If you have something to say then why don't you say it to my face?
Eğer söylemek istediğin bir şeyin varsa neden yüzüme söylemiyorsun?
I don't have a problem with it.
- O açıdan bir sorunum yok.
You don't have to say it to me, I know what I've done.
Söylemene gerek yok. Ne yaptığımı biliyorum.
You don't have to take my word for it.
Bana inanmayabilirsin.
don't have to 46
don't have one 28
have it your way 210
have it 105
have it your own way 27
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
don't have one 28
have it your way 210
have it 105
have it your own way 27
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it's ok 4874
it's okay 22028
it is good 116
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it's ok 4874
it's okay 22028
it is good 116
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24