Don't say that to me tradutor Turco
445 parallel translation
You can't tell me that you don't look forward to the day... when you can come in here, stand on your two feet... and say, "From now on, it's share and share alike."
Buraya gelip, ayaklarının üzerinde dikilip... "Bundan böyle her şey eşit olacak" diyeceğin günü... iple çekmediğini söyleme bana.
Don't you ever say that to me again, do you hear?
Sakın bir daha bana öyle deme, duydun mu?
- Don't say that to me.
- Bunu söyleme.
I don't know what to say, except you didn't have to tell me that.
Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bunu bana söylemek zorunda değildin.
Don't say that, he told me to ask you
Böyle söyleme, sana sormamı o istedi.
Don't say that to me.
Bana bunu söyleme.
You don't know how happy it makes me to hear you say that.
Bunu duymak beni ne kadar mutlu etti bilemezsin.
I don't let anybody say that to me.
Kimsenin benimle böyle konuşmasına izin vermem.
Don't say things like that to me.
Benimle böyle konuşmayın.
When you say things that hurt me, I... try to hurt you back, don't you see?
Sen beni inciten şeyler söyleyince, ben de seni incitmek istiyorum.
Don't say that to me, Edie, don't say that to me now.
Bana bunu söyleme Edie, bana böyle deme şimdi.
You ask me, and I say you don't even feel sorry... about what happened to that poor little boy.
Bana sorarsan o küçük çocuğa olanlar için üzülmediğini söylerdim.
Don't you say that to me.
Benimle bu şekilde konuşma.
- No, I didn't say that... - You don't think you did, but to me it's spelled out quite plainly. Third place, barely in the money.
Sen öyle sanıyorsun ama ben üçüncü sıradayım.
Don't like to hear me say that.
Sözlerimi işitmekten hoşlanmıyorsun.
Well, I guess all I'm trying to say is that - and I really mean this, Lloyd - if what you want is a family like our fathers have and promotion in the air force and position in society like our mothers have, and you marry me because I'm pretty and smart and have guts and know the ropes... then I don't think you want to marry me, Lloyd.
Aslında sana anlatmak istediğim şu, bu konuda çok ciddiyim, Lloyd eğer bütün istediğin babalarımızınki gibi bir hayatsa Hava Kuvvetleri'nde yüksek bir rütbeyse annelerimizin sahip olduğu gibi sosyetede bir pozisyonsa benimle sadece güzel ve akıllı olduğum, cesur olduğum için evlenmekse benimle evlenmek istediğini sanmıyorum, Lloyd.
I do say that grease cap looks just fine to me and I don't think the bearing is useless.
Diyorum ki, yağ kapağı bana iyig örünüyor ; yatağın işe yaramaz olduğunu da sanmam
- I wanted to say - that I know you don't love me.
- Beni sevmediğini bildiğimi söylemek istiyorum.
Don't you ever say'sure'to me like that!
Bana hiç böyle "elbette" demezsin!
Look, I know you don't want to say it, but I know very well... he's going to keep me until he examines that money.
Bakın, söylemek istemediğinizi biliyorum ama çok iyi biliyorum ki parayı inceleyene dek beni elinde tutacaktır.
Now, don't that make you stop and think, Judge? You name me another man that would take in three hungry children just because they ain't got no place to go and no one to turn to.
Ben de pek zeki sayılmam, o yüzden iyi geçinmemize şaşırıyorum.
Well I don't know whether that sign was meant to be a... a signal for applause or to hiss me... but, I hereby publicly empower the examining magistrate to address his entire intentions out loud.
Bu işaret ne anlama geliyor? "Alkışlayın" mı "Islıklayın" mı? Sayın Yargıca izin veriyorum.
Don't say that just to make me happy.
Sırf beni mutlu etmek için böyle şeyler deme.
Stavros, please don't take offense at what I'm gonna say but it seems to me that you have some worry. Some secret that you're not...
Stavros, lütfen söyleyeceklerime gücenme ama bana öyle geliyor ki sen biraz kaygılısın sanki gizli bir şey var ve sen...
- Don't say that name to me!
- Onun ismini anma bana!
You don't want me to say that any more, do you?
Bunu daha fazla söylememi istemiyorsun, değil mi?
If that's what you're trying to say, Captain, tell me frankly, and don't beat about the bush...
Eğer söylemek istediğiniz bu ise, Kaptan lütfen lafı dolandırmadan açık konuşun.
Madam, don't say that to me
Hanımefendi, bana martaval okumayın.
- Don't say that to me!
- Bana bunu söyleyemezsin.
That's what I say, but don't come to me!
Git istediğini al, ama sakın bir daha bana dönme!
- Why don't you shove it? Don't you ever say that to me again.
Bir daha bana bunu söyleme sakın.
Don't you ever call me that. Don't you ever say that to me.
Bir daha bana böyle seslenirsen yemin ederim seni öldürürüm kaltak, anladınmı?
I don't know that to say. I won't ad-lib, tell me exactly...
Ne diyeceğimi tam olarak söyle.
Oh, no, don't say that to me.
Hayır, bana bunu deme.
- Don't you never say that to me.
- Benimle böyle konuşma. Gel buraya.
- Oh, I don't know what to say, except that if you, the frog, want me, the bear, to stay, then...
- Ne diyeceğimi bilemiyorum kurbağanın beni, ayının kalmasını istemesi dışında...
You don't need to say that to me.
Şimdi olmaz.
If you're trying to say that you don't trust me completely...
Bana tamamen güvenmediğini söylemeye çalışıyorsan...
- Don't you say that to me!
- Bana bunu söyleyemezsin!
Are you trying to say that you don't think that you can trust me?
Bana güvenemeyeceğini mi söylüyorsun?
Don't you ever say that to me.
Bana asla deli deme.
Don't ever say that to me again!
Bana bir daha deli deme sakın!
Why don't you just say that you want to take me to Rio with you?
Neden seninle birlikte Rio'ya gelmemi istemiyorsun?
And she would say to me, "Balki, don't do that." And I said, "You give me that." This what we do.
Bana tam "Balki, sakın bunu yapma" diyecekken, onu bana vermesini söyledim.
I don't believe that's something anyone has ever been able to say about me.
Kimse benim hakkımda asla böyle bir şey söyleyemedi.
Don't say that to me.
Öyle deme.
Do you want me to say that I don't want you to leave?
Benden sizin gitmenizi istemediğimi mi söylememi istiyorsunuz?
I heard Russell say you don't know when to quit? Hey, that's me, man.
Russell sana hiç vazgeçmediğini söylemişti, ha?
- Don't you ever say that to me!
- Bunu bana bir daha söyleme!
I don't know. I kind of got the feeling that people wanted to say hello to me, but they were afraid to.
Sanki bana merhaba demek istiyorlar ama bunu yapmaktan korkuyorlarmış gibi bir hisse kapıldım.
Hey, don't say stuff like that about me to Maggie.
Hey, benim hakkımda Maggie'ye böyle şeyler söyleme.