Embankment tradutor Turco
126 parallel translation
Send Glennon up the embankment.
- Glennon'ı yukarı gönder.
A lorry driver saw the Signora clim up the embankment and call for help.
Bir kamyon sürücüsü bayanın seti tırmanıp yardım istediğini görmüş.
You will swear under oath that you saw both the man and the woman... climb the embankment while the truck rolled down the slope?
Adamla kadının, kamyon yamaçtan yuvarlanırken... seti tırmandıklarına yemin edebilir misiniz?
The C.O. Says you're to dig in at that railroad embankment.
Komutan demiryolunun orada siper kazmanızı istiyor.
Out to the right, down the embankment steps, the other end of the building.
Sağ taraftan dolaşın, merdivenlerden aşağı inin, binanın öbür ucunda.
Get the word around the East End... Soho, the Embankment.
Her yere duyurun, Doğu Yakası Soho, Nehir Kıyısı.
The prospects of joining those gray-haired nymphs that sleep on the Thames embankment at night.
İcap ettiği gibi, Thames nehrinin kıyısında uyuyan gri saçlı afetlere katılayım.
The embankment.
Rıhtım.
But I just wondered I took my wife to the embankment.
Ama sadece meraktan eşimi toprak dolgu alanına götürdüm.
His machine went over a 20-foot embankment.
Arabası uçuruma yuvarlandı.
Thursday, on the embankment.
Perşembe, rıhtımda.
You didn't come to the embankment today, but Mark did.
Sen bugün rıhtıma gelmedin, ama Mark geldi.
I left them behind the embankment, sir.
Onları toprak setin gerisinde bıraktım, efendim.
The embankment?
Kilise?
At an embankment book stand, Franz bought the novel which reminded him ofher.
Franz yoldaki bir kitapçıdan ona diğerlerini hatırlatan bir roman aldı.
Jake, you and Bubber go over by the embankment across the way.
Jake. Sen ve Bubber yolun karsisindaki rihtima gidin.
Can you meet me at the embankment end of Lot's Road right away?
Lot's Road'un iskele ucunda hemen benimle buluşabilir misin?
A crowd was gathered by the Yamakawa embankment, so I stopped to look.
Yamakawa setinin etrafında toplanmış bir kalabalığa bakmak için durdum.
I was driving down the Embankment, just below Westminster Bridge, and there she was, in the water, drowning.
Westminster Köprüsü'nün az ilerisinde arabamla geçiyordum. Bu bayan oradaydı, nehirde, boğulmak üzereydi.
OK, now straight ahead,.. then take the embankment road.
Pekâlâ, şimdi dümdüz devam et sonra toprak yolu takip et.
We used to meet in a shack, actually, an old truck,.. abandoned on the embankment pathway.
Bir kulübede toplanıyorduk, toprak yol kenarında terk edilmiş eski bir traktör.
I told them.. behind the embankment road, there's a shack.
Onlara toprak yolun arkasında bir kulübenin olduğunu söyledim.
All he was good for... was running us off an embankment.
Tek iyi olduğu konu bizi rıhtımdan kaçırmasıydı.
From park to museum, from cafe to cinema, from embankment to garden, the station waiting-rooms, the lobbies of the grand hotels, the supermarkets, the bookshops, the corridors of the metro.
... Parktan müzeye kafeden sinemaya denizin doldurulan kısmından bahçeye ; ... istasyonların bekleme salonları büyük otellerin lobileri süpermarketler kitapçılar metronun koridorları.
Have her meet me on the embankment of Charles bridge at 2 : 30
Charles Köprüsü bendinde saat 14 : 30'da benimle buluşsun.
Intercept them at the Yueh Embankment Yes
Yueh Bendinde yollarını kes peki
They're gonna get creamed from the far embankment.
Setlerden en iyisini seçecekler.
Opposite us here, on the Zattere embankment.
Bizi burada karşısında,
We used to stand on the railway embankment, and the Yanks used to shower us with gum and chocolate and K Rations.
Demiryolunun oradaki sette dururduk ve Almanlar da bizi sakız, çikolata ve kumanya yağmuruna tutardı.
Come down the embankment.
Toprak sete geçmişler.
- You'll see it up the embankment.
- Rıhtımda görürsünüz.
- Unitarian, foot bridge, embankment.
- Unitarian, köprü ayağı, rıhtım.
Halfway down the embankment, I slipped, went sprawling down to the lake as a Cardassian emerged from the water.
Toprak dolgu yolun yarısında ayağım kaydı. Sırt üstü göle doğru kayarken bir Kardasyalı sudan çıktı.
It felt to me like if you put one foot wrong. The whole embankment would go.
Yanlış bir adım atsak hepsi çökecekmiş gibi geldi bana.
The drunk Russians on the embankment at 7 : 00 and 8 : 00, the couple waltzing around me at the embassy at 9 : 00 and 11 : 00, the waiter standing behind Hannah at the top of the stairs.
Rıhtımdaki sarhoş Ruslar, 7 ve 8 yönünde. Büyükelçilikte benim yanımda vals yapan çift 9 ve 11 yönünde. Merdivenlerin üstünde Hannah'nın arkasında duran papyonlu garson, tam karşıda.
If you hadn't thrown yourself against that embankment, we'd all have been killed.
Eğer üstüne kapanmasaydın, hepimiz ölecektik.
Listen, lknow we crosseda line and we shot offthe main road... but there's no reason why we can't climb up the embankment andget back on track.
Biliyorum, çizgiyi aştık. Yoldan çıktık. Ama neden yukarı tırmanıp tekrar yola çıkmayalım?
Driving up the embankment... Roland's talking about going straight to tell Freddie.
Arabayı sürürken Roland anlatıyordu Freddie'ye anlatmak için gidiyorduk.
They're behind a solid embankment.
Sağlam bir toprak setin arkasındalar.
Check the embankment on the far side.
Öbür taraftaki duvarın civarına bakın.
- We were working down embankment.
- Toprak sette çalışıyorduk.
- Prison van over an embankment.
- Mahkûm aracı bir set yüzünden devrilmiş.
All you gotta do is... drop down, hit the embankment and roll
Tüm yapman gereken... duvarı aşıp seti vurmak, su gelecektir
'Reports are sketchy but police are asking traffic to avoid Parliament Square,'the area around Westminster and the Embankment.
'Gelen raporlar net değil ancak polis Parlamento Meydanına, Westminster ve Embankment...'... bölgelerine akan trafiği engellemeye çalışıyor.
- That's the Embankment!
- Burası Embankment!
The depth of the tire tracks footprints near the embankment.
Lastik izlerinin derinliği toprak setin yakınındaki ayak izleri.
The army on this side... and the guerrillas on the other side of the embankment.
Ordu bu taraftaydı... gerillalar da tepenin öte yanında.
This fellow was found along the station embankment two days ago.
Bu arada Bayan Hale sizi rahatsız etmez veya size karışmaz.
The line runs along an embankment.
Tren yolu, dolgu arazinin üzerinden geçiyordu.
What would I see from my train where the railway curves along an embankment?
Trenle gelirken, dolgu toprağın üzerinde dönemeç vardı.
I'm just unable to describe a flash of light or smoke or something which caused me to feel that something out of the ordinary had occurred on the embankment.
Jack bir pezevenkti. Dallas mafyasının para teslimatçısı. Bizimle çalışırdı, ama Castro'ya da silah satardı.