Engraved tradutor Turco
467 parallel translation
When he looked, George had found signs of past earthquakes engraved in the landscape.
Baktığı zaman George bölgede geçmiş depremlerin gömülmüş izlerini buldu.
Inside the ring is an engraved inscription, reading...
İçinde bir yazı var, okuyorum...
It had engraved "Henry," my father's name "to Katherine," which was my mother's name too.
İçinde "Henry'den," bu babam oluyor "Katherine'e," bu da annem, yazısı vardı.
After the "Katherine" I had it engraved "to Joe."
"Katherine" den sonra ben "Joe'ya" yazdırmıştım.
I had the date engraved...
İçine tarihi işletmiştim...
No formalities, no white ties, no engraved invitations.
Formalite yok, resmi elbise yok, yaldızlı davetiye yok.
I'd like it engraved "Jean and Nelly" with today's date.
Üzerine "Jean ve Nelly" ile bugünün tarihini yazarsanız sevinirim.
Next time, I'll send you an engraved announcement.
Bir dahakine oymalı bir davetiye gönderirim.
- I trust that it's engraved correctly.
- Doğru yazmışlardır umarım.
- Sounds like it was engraved, don't it?
- Alnına kazımışlar sanki, değil mi? - Evet.
- I want that engraved.
- İsim yazdırmak istiyorum.
Yes, as a matter of fact, it's engraved.
Evet aslında, üstüne yazdırdım.
It is written that dreams of a woman are engraved upon her heart.
"Bir kadının rüyaları kalbine kazınmıştır" derler.
You've had something engraved on it that's different.
- Kazınmış bir şeyler vardı.
Wish you'd tell me what's engraved on that anklet.
Keşke halhalınızda ne yazdığını bilsem.
Read what's engraved inside, Chris.
İçine işlenmiş yazıyı oku Chris.
Every look, tone, gesture is engraved in my mind.
Her sözünüz, her hareketiniz beynimde kazılı.
Sounds like it's engraved, don't it? What's all this about?
Sanki suratında kabartmalar var.
You have to get your name engraved on it.
Üzerine adını yazdırmalısın.
I'm sending up a plain, flat, silver one with just your initials engraved.
Sadece baş harflerinin kazılı olduğu düz, sade, gümüş bir kutu göndereceğim.
She'll need some cards engraved straightaway.
Hemen basılı kartlara ihtiyacı var.
What was directly lived... reappears frozen in the distance, engraved in the tastes and illusions of an era... and carried off with it.
Dolaysız olarak yaşananlar, donmuş bir halde bir devrin... zevk ve yanıIsamalarında tekrar uzakta belirir ve onunla birlikte gider.
The Baskerville crest, engraved on the hilt.
Baskerville arması, sapına kazınmış.
I'll see that your husband's initials are engraved.
Kocanızın baş harflerinin işlendiğini göreyim.
We could have something engraved, couldn't we?
İşlemeli bir şeyler alabiliriz ama, değil mi?
Well... We could have this engraved, couldn't we?
Buna işleme yapabiliriz ama, değil mi?
Their perfect month was engraved into them.
Bir ay içinde, küçük mükemmel izler kalmıştı birlikteliklerinden.
This is engraved : "Joan Arryington."
Bunun üzerine "Joan Arryington" ismi kazılmış.
the fear she caused me has engraved it on my mind.
neden benim aklım da devamlı korku olsun!
I had it engraved with your initials.
- İsminin baş harflerini işlettim. - Teşekkürler.
You waiting for an engraved invitation?
Ne bekliyorsun, sana yol vermelerini mi?
Look, I had your name engraved on the back, see?
Baksana, arkasına adını işlettirdim. Gördün mü?
To be honest, I wasn't thinking about the race when I had it engraved.
Aslında bunu yaptırırken yarışı düşünmemiştim.
Or would you prefer an engraved invitation?
Yoksa işlemeli davetiye mi tercih edersiniz?
Tokubei made me a geisha and had that bug engraved on my back.
Tokubei bana bir geyşa yaptı ve bu hata sırtıma kazınmıştı.
- The memory of Baloo's... sacrifice and bravey... will forever be engraved on our saddened hearts.
- Fedakar ve yiğit Baloo'nun anısı, üzgün kalplerimizde sonsuza kadar yaşayacak.
The next year for the Michaelmas fair, he had such a suite engraved in copper, as the first partita of a clavier practice.
Sonraki yıl Aziz Michael festivali için bir klavye alıştırmasının ilk bölümü olan yeni bir süit besteleyip dikte etti.
After his return, he had engraved in copper, as a new clavier practice, an aria with 30 variations, composed by him on a saraband from my clavier book.
Dönüşünün ardından, klavye kitabımdan bir saraband üzerine bestelediği 30 varyasyonlu bir aryadan oluşan yeni klavye pratik kitabını yazdı.
After his return, he wrote a three-part and a six-part ricercare, and a trio for flute, violin and clavier, with some other little pieces on the royal theme, and had these pieces engraved, and dedicated them to the King as a Musical Offering.
Dönüşünün ardından, bir üç sesli ve bir altı sesli ricercar, ve büyük temanın bazı küçük parçalarıyla birlikte flüt, keman ve klavye triosu besteledi, bu parçaları yazdırdı, ve bir jest olarak Kral'a ithaf etti.
Upon his entering the Society of Musical Sciences in Leipzig he had a few canonic variations for the organ engraved in copper.
Liepzig'deki Müzik Bilimleri Topluluğu'na girişi üzerine kurallara uygun birkaç org varyasyonu dikte ettirdi.
You want an engraved invitation?
Davetiye mi bekliyorsun?
You know... if I had my way, I'd send that genius son of a bitch... an engraved invitation in iambic pentameter :
Biliyor musun benim yöntemim geçerli olsaydı, o dahi pisliğe allı pullu bir davetiye gönderirdim :
You see, it was engraved, that was the only reason.
Eşim kaleme adımı yazdırmıştı da.
I'll buy another one and have it engraved.
Ama başka bir kalem alırım. Onun üzerine yazdırır.
[Claude] : MurieI, your stern face... so relaxed when you smile, is engraved in my heart.
Muriel, o sert ifadeli olan ama gülümsediğinde sevecenleşen yüzün, kalbime kazınmış durumda.
Is that "never" engraved in your heart?
Bu "Asla" kelimesini kalbine kazıdın mı?
Roger told us... that Lady Astor had given him this engraved umbrell...
Roger bize demişti ki... Bayan Astor bu oymalı şemsiyeyi ona vermiş...
A disease, which Nature or illness has engraved into the human brain.
Bu öyle bir hastalık ki can almak bir insanın beynine huy olarak kazınmış.
We noticed the engraved stationery, sir. We haven't opened it.
Mühürlü zarf olduğunu fark ettik, efendim.
Did you think that E Pluribus Unum was engraved on anything other than our small change?
Binlerce vakfın milyonlarca dolar harcaması mı bizi bu hale getirdi sanıyorsunuz?
Its lessons cut directly into the brain... engraved on the memory forever.
Bu karmaşık aparat, öğretileri doğrudan beynine kazıyıp sonsuza dek hafızada kalmasını sağlıyordu.