Enlightened tradutor Turco
524 parallel translation
- The seminarist must be enlightened and arrested...
- İlahiyat öğrencileri aydınlanmış ve tutuklanması gerekiyor...
Dr Lavignac came that afternoon... to dispense enlightened but, alas, useless remedies.
Dr Lavignac o öğlen modern ama faydasız tetkikler yapmak üzere gelmişti.
The Raven enlightened me on your methods.
Karga, yöntemleriniz üzerine beni aydınlattı.
Ye pious followers we deem that the autumnal moon of the Enlightened has eternally been hidden in the cloud of Nirvana.
Ey dindar müritlerimiz... Alimin sonbahar kamerinin ebediyyen Nirvana'nın bulutuna gizlendiğini farzederiz.
All the earth will be enlightened, even the flowers and trees.
Yeryüzü nura kavuşacak,.. ... ağaçlar ve çiçekler de.
Very, uh, modern and enlightened.
Çok modern ve entelektüel bir davranış.
Von Papen would be enlightened and frightened.
Von Papen bilgilendirici bulacaktır...
He has enlightened me regarding his taste in women.
Kadınlar konusundaki zevki hakkında aydınlandım bile.
Of course. Now and then, we get a twisted brain chemistry... born to healthy, enlightened parents, but that's one in a million.
Milyonda bir eğitimli aile çocuklarında doğuştan beyin kimyası bozukluğu görülür.
You study, you become enlightened.
Sen okudun, aydınlandın.
The land of Israel is enlightened...
İsrail toprakları aydınlandı...
And right now, in our enlightened age, a Catholic is running for president.
Ve şu anda, aydınlanma çağımızda bir Katolik başkanlığa yürüyor.
It is incontrovertible as geometry to any enlightened community of minds.
Bu, aydınlanmış beyinler için geometri kadar tartışılmazdır.
Enlightened
Aydınlandın mı?
It seems man is not enlightened even at the time of death
Görünüşe göre adam öldüğü anda bile açık fikirli değilmiş.
Things become things again, and the enlightened being sees multiplicity and unity all at once, appearance and substance.
Nesneler nesnelere dönüşür. Aydınlığa kavuşanlar birlik ve çokluğu, ruhu ve maddeyi bir arada görürler.
We're modern, enlightened and we don't agree with locking up patients.
Biz çağdaşız, aydınız ve hastaları hapsetmekten yana değiliz.
We are citizens of a new enlightened age.
Yeni, aydınlık bir çağın vatandaşlarıyız biz.
In less enlightened times they'd have hung you for it.
Eskiden olsa sizi asarlardı.
The sons of the Enlightened City, the civilised men.
Aydınlanmış şehrin çocuklarını medeni insanları.
In France, enlightened minds believe that love must go both ways.
- Fransa'da inanılırki sevenlerin yolları kesişir.
Not enlightened but impressed.
Aydınlanmadım ama etkilendim.
The sooner a man turns to dust the sooner he is free, transformed, enlightened reincarnated... Animals, too.
Toprağa daha çabuk karışan biri daha çabuk özgürleşmiş, daha çabuk dönüşümünü gerçekleştirmiş, daha çabuk aydınlanmış, daha çabuk yeni bedenine girmiş ve daha da çabuk vücut bulmuş olur.
" for the strength of China lies in an enlightened peasantry.
" çünkü Çin'in kuvveti köylülerin aydınlatılmasında yatar.
But it killed an enlightened figure
Ama eskiden o kılıç kullanılarak çok kutsal bir kişi öldürüldü!
Enlightened self interest.
Kişisel çıkarlara.
I am persuaded, Your Majesty that England must move forward to a more enlightened form of government based upon a true representation of a free people.
İnancım o ki Majeste İngiltere, özgür bir halkın gerçekten temsil edildiği daha aydın bir yönetim biçimine doğru ilerlemelidir.
Our people salute you, general... for your brilliant amphibious landing on the continent of Africa... and for your enlightened administration of our country.
Halkımız sizi selamlıyor, General Afrika kıtasına muhteşem bir çıkarma yaptınız ve varlığınızla, ülkemize ışık saçtınız.
That will be accomplished by the enlightened people.
Bu, aydın kimselerle sağlanacak.
He's an enlightened and tolerant prince.
O, aydın ve hoşgörülü bir prens.
After fifty years of wars, this nation needs an enlightened and just prince.
Elli Yıl Savaşları'ndan sonra, Bu ulusun bir aydına ve bir prense ihtiyacı var.
Let me tell you one thing, Peter... Please excuse me if I'm rather outspoken, but Peter is asking for it and he needs to be enlightened.
Sana şunu söyleyeyim, Peter..... biraz fazla açık sözlü olursam lütfen beni bağışlayın,..... ama Peter bunu hak etti ve biraz bilgiye ihtiyacı var.
With the correct formula any human being can become enlightened.
Doğru formülle her insan aydınlanabilir.
The old school teachers who have a plan to standardize spelling, the strategists, the water diviners, the faith healers, the enlightened, all those who live with their obsessions, the failures, the dead beats, the harmless monsters mocked by bartenders who fill their glasses so high that they can't raise them to their lips, the old bags in their furs who try to remain dignified whilst kicking back the Marie Brizard.
Hecelemeyi bir düzene oturtmaya çalışan eski öğretmenler stratejistler, su falcıları, üfürükçüler, aydınlananlar takıntılarıyla yaşayan herkes kaybedenler, yorgun düşenler, barmenlerin dalga geçmek için sonuna kadar doldurduğu kadehlerini dudaklarına götüremeyen zararsız canavarlar Marie Brizard'ını kafasına dikerken bile oturaklı gözükmeye çalışan kürklü moruklar.
I can't do anything as enlightened as that.
Bu kadar bilgece bir şeyi yapamam ben.
I believe in love But how can men who've never Seen light be enlightened?
Ben sevgiye inanırım ama ışığı yakalayamamış bir erkek nasıl aydınlanır?
Don't think that just because you and Colonel Brandt are more enlightened than most officers that I hate you any less
Siz ve Albay Brandt birçok subaydan daha aydınsınız diye sizden daha az nefret edeceğimi düşünmeyin.
Salute to the enlightened Slavs!
Aydınlanmış Slavlara selamlar!
This is an enlightened century.
Bu, aydın bir yüzyıl.
These are the enlightened films of today.
Bugünkü "aydınlatma filmleri" böyle.
'In these enlightened days, no one believes a word of it.'
İçinde bulunmuş olduğumuz aydınlanmış günlerde, kimse bir kelimesine bile inanmıyor.
'The Belcerebons used to cause great resentment amongst neighbouring races'by being one of the most enlightened, accomplished'and, above all, quiet civilisations in the Galaxy.
Belcerebonlar, Galaksi'deki en aydınlanmış, en hünerli, en önemlisi de en sessiz uygarlıklardan birisi olarak komşu ırkların kendilerinden nefret etmelerini sağlamıştı.
If it turns out to be true you've to restore the Han dynasty... and be an enlightened emperor.
Eğer kanıt ikna ederse Hanlığı kurtarmamıza yardım edersin... sonra imparatorluğunda parlarsın
You never heard of enlightened self-interest?
Birinin kendini tanıması diye birşey duymadın mı?
I have enlightened your nephews concerning my plan... My plan!
Planımla ilgili olarak yiğeninizi aydınlattım...
Brother Ma, you have really enlightened me.
Kardeşim Ma, beni gerçekten de aydınlattın.
The consolation of lifting one's head out here in the open... of seeing the colours enlightened by the sun... in all men's eyes.
Açıkta birinin kafasını kaldırmanın avuntusu... Güneş tarafından aydınlatılan renkleri görmek... Tüm insanların gözlerinde.
Their wisdom is all that's left of a once powerful and enlightened planet.
Bir zamanların güçlü ve aydınlık gezegeninden bir tek onların bilgeliği kaldı.
It is our mission to introduce into the family of enlightened civilized nations a new sister.
Bu ülkeyi aydın ve uygar ülkeler ailesine kabul ettirmek bizim görevimiz.
Yes, I'm familiar with that novel, a product of the enlightened man.
O romanı biliyorum. Aydınlanmış akılların ürünü.
And his views on education, well, I mean, they're just so enlightened and sophisticated and enthralling.
Ve eğitimle ilgili düşünceleri çok aydınlanmış, sofistike ve büyüleyici.