English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ E ] / Entitled

Entitled tradutor Turco

2,504 parallel translation
They're entitled to have all of these emotions, and not only that, they're entitled for the world to care about them. That's what this generation is about.
Bütün bu duygulara sahip olma hakları var ve sadece bu kadar da değil dünyanın onları önemsemesini istemeye de hakları var.
I'm entitled to my pride Until it gets in the way of what you guys want.
Gururumu koruyabilirim, ta ki sizin istediğinizin yoluna çıkana dek.
Alas, Madam, I am no longer entitled to such an address.
Ne yazık ki hanımefendi, artık böyle bir ünvanım yok.
In fact, Emerson wrote a great poem entitled Friendship.
Emerson'ın "Dostluk" adında harika bir şiiri vardır hatta.
I'm entitled to see the file.
Dosyaları görmeye yetkiliyim.
Uh, pursuant to the Rule 866.2 of the Military Code, when the judge orders a change of counsel, the defense is entitled to a continuance.
Askeri Ceza Kanunun 866.2 no'lu kuralına uygun olarak, hâkim, avukat değişikliği isterse, savunma erteleme talebinde bulunabilir.
I'm all for it, and I think everyone should be entitled to it.
Bunu destekliyorum ve bence herkesin evlenmeye hakkı olmalı.
You're not entitled, Paige.
Sen bunu haketmedin, Paige.
Well, I'm pretty sure he's entitled to that.
Bunu yapmaya hakkı var diye düşünüyorum.
Compared to the others, I'm not entitled to it.
Diğerleri ile karşılaştırıIdığında, benim bunları yapmaya yetkim yoktu.
If, in the course of a professional transaction, the party whose services you've engaged makes certain warranties, are you not, as the purchaser, entitled to rely upon those warranties?
Eğer profesyonel işlemin gidişatında,... hizmet gördüğünüz partiler belli garantiler verirse,... müşteri olarak bu garantilere güvenme hakkına sahip olmaz mısınız?
According to the roommate agreement, I'm entitled to allocate 50 % of the cubic footage of the common areas.
Ev arkadaşlığı anlaşmamıza göre ortak alanların kübik ayak ölçüsüyle yüzde 50'sini ayırma hakkına sahibim.
I put you there after you forwarded me a picture of a cat playing the piano, entitled "This is funny."
Piyano çalan bir kedinin fotoğrafını bana iletip altına "Çok komik!" yazdığın zaman öyle ayarlamıştım.
I'm entitled to some information.
Biraz bilgi almaya hakkım var.
So the plaintiff is entitled to compensatory and punitive damages, per article 35-a, section "j,"
Bu yüzden davacı, 35-a maddesinin "j" paragrafı uyarınca tazmin edici ve ceza gerektirici hasarların karşılanmasına hak kazanmıştır.
Everyone's entitled to their opinion.
Herkesin düşüncesini söyleme hakkı vardır.
I don't want to deal with a bunch of entitled rich kids.
Zengin züppe çocuklarla uğraşmak istemiyorum.
Paul can now receive the punishment he's entitled to.
Paul artık hak ettiği cezayı çekebilir.
Your honor, we are prepared to argue procedural issues like judicial error, questions that Mr. Beals is legally entitled to raise.
Sayın yargıç, adli bir hata olup olmadığını ve Bay Beals'ın sormaya hakkı olduğu soruları tartışmak için buradayız.
I was entitled to half a sheet.
Yarım sayfalık bir yazı vardı.
He got 48 years of freedom he was not entitled to. That ain't necessarily true.
Hak etmediği halde 48 yıl özgür kalmış.
- I only put in my coat of arms what I am entitled to put there, Sir Richard.
Hanedan armama, sadece hakkım olanı koydum, Sör Richard.
Fargo,... everyone,... even Zane, is entitled to due process.
Fargo, herkesin, Zane'in bile yargılanma hakkı var.
Okay, I just got you what you were entitled to.
Tamam, sadece hak ettiğin şeyi sana getirdim.
You're entitled to be with whoever you want to be with.
Kiminle olup olmayacağına kendin karar verebilirsin.
But he gets all the appropriate perks a dog is entitled to.
Yine de bir köpeğin sahip olabileceği her şeye sahip.
She's entitled to her privacy.
Özel hayatını gizli tutmaya hakkı var.
Just as I'm entitled to a diagnosis.
Tıpkı benim teşhis koyma yetkimin olması gibi.
When you grew up like Jane, you're gonna have an attitude about people who, uh, who are entitled.
Jane'ninki gibi bir ortamda büyüdüğünde unvanlı kişilere karşı bir tavrın olur.
As an enemy combatant, I'm entitled to one last cigarette according to Geneva Convention article 89, paragraph 3, subsection k.
Düşman muharibi olarak Cenevre Konvansiyonu'nun üçüncü paragrafının, k fıkrasına göre son bir sigara alma hakkım var.
Since I touched that key for a full 26 seconds, I'm entitled to half of it.
O anahtara ham 26 saniye ben de dokunduğum için hazinenin yarısını benim hakkım.
It's amazing how entitled people think they are.
İnsanların kendilerini büyük görmeleri çok şaşırtıcı.
You figure you're entitled to his treasure.
Sen de onun hazinesinde hakkın olduğunu anladın.
I'm entitled to some damn answers.
Bazı kahrolası cevaplar almaya hak kazandım artık.
You're entitled to four ministries, max.
En fazla dört bakanlık alabilirsiniz.
For those of you who have a squeamish stomach, You may want to step out for the sequence entitled
"Kendi kaderine terkedildiğinde" adlı bölümde çıkmak isteyebilirsiniz.
Well, I think people are entitled to their own opinions.
Şey, bence herkes görüşünü açıklayabilir ve bu onları bağlar.
I am going to undo every entitled impulse Ever drilled into you.
Seni içine işlemiş tüm o dürtülerinden arındıracağım.
I think I'm entitled to be reasonably defensive about him.
Sanırım bu konuya bu şekilde bakmaya hakkım var.
You're egotistical, you're arrogant, you're entitled, and rich -
Neden? Bencilsin. Küstah birisin.
I am your husband, and I am entitled to have some feelings about this.
Ben senin kocanım ve bu konu hakkında bir şeyler hissetmeye hakkım var.
Well, Paul, someone else and myself included and NASA, we might have a different opinion to you, and everyone is entitled by law to have an opinion.
Peki, Paul. Ben, başkaları ve NASA sana göre farklı düşünüyor olabiliriz ama herkes istediğini düşünmekte özgürdür.
I believe my boss is entitled to an explanation.
Patronum bunu daha iyi açıklayacaktır.
Entitled?
Açıklama mı?
Everyone's entitled to a good defense.
Her vatandaşın en iyi savunma hakkı vardır.
I'm entitled to publicly wear any garment or insignia that demonstrates my personal beliefs.
Kişisel inançlarımı simgeleyen aksesuvarlar takıp kıyafetler giyebilirim.
We are now in front of citizens who are entitled to vote.
Biz şu an oy hakkında sahip vatandaşların karşısındayız!
Just because you don't need a tea break doesn't mean you're not entitled to one.
Çay molasına ihtiyacınızın olmaması buna hakkınızın olmadığı anlamına gelmez.
So you are entitled to appeal your dismissal.
Yani açığa alınmanı lehine çevirebilirsin.
She's entitled to a defense, Freddie, so I shall defend her.
Savunulmaya hakkı var Freddie ben de savunacağım.
I mean, you're entitled to a life.
Bir yaşam isimlendirdiniz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]