English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ E ] / Executioner

Executioner tradutor Turco

681 parallel translation
But before, the inspector Juve will be found dead in his bed, killed by my silent executioner... in four days.
Ama önce Dedektif Juve dört gün içinde benim sessiz katilim tarafından öldürülüp yatağında ölü bulunacak.
The silent executioner...
Sessiz katil.
" Well, Rasmus the Executioner!
" Cellat Rasmus!
"Let her catch her breath, Rasmus the Executioner, and loosen the screw a little at a time, as she confesses her sins."
"Cellat Rasmus, günahlarını itiraf etmesi için ipi biraz gevşet de nefes alsın."
The executioner often found insensitive areas on the back of the accused.
Cellatlar genellikle sanığın sırtındaki hissiz bölgeyi bulurlardı.
And he who was first to sound the cry of rebellion was first to fall at the executioner's hand.
O isyan için ilk harekete geçen kişiydi ve bir celladın eline düştü.
There is nothing more we can do with her give the executioner his orders!
Yapılacak bir şey kalmadı. Celladı hazırlayın!
behold, the executioner is awaiting you.
Kazık seni bekliyor.
A sick man should not be handed to the executioner.
Ve hasta biri hakime değil,..
And this, this is Chauvin, the high executioner, who almost executed me!
Baş cellat. Neredeyse beni de infaz ediyordu! Onları aldım...
A hangman is an executioner, the man who takes heads off skilfully.
Cellat bir cezalandırıcıdır, kafaları ustalıkla uçuran bir adamdır.
I just feel as though I'm being made ready for the executioner.
Sanki bizi cellat için hazırlıyorlarmış gibi geliyor bana.
Well, they said I was to be the executioner, so I come all fixed.
Celladın ben olacağını söylediler, hazırlanıp geldim işte.
It's not my function to be your executioner.
Seni cezalandırmak benim görevim değil.
Ramson's instrument of death has been his own executioner.
Ramson'un cinayet aleti kendi infazcısı oldu.
His brain might snap and he'd want to be executioner.
Beyninin sigortası atmış ve cellat olmak istemiştir.
I won't risk losing my head to a country executioner.
Bir köy celladına başımı kaptırma riskini göze alamam.
Judge, jury and executioner.
Hakim, jüri ve cellat.
If you do not, we shall hand you over to the executioner now.
Olmazsan, seni şuracıkta celladın eline teslim ederiz.
Executioner!
Cellat!
Not for trying to be judge, jury, and executioner.
- Yargıç, jüri ve cellat olmaya çalışasın diye değil.
Yes, my lord. To be lord of the earth and my own executioner.
- Yeryüzünün Hükümdarlığının bedeli kendi cellatım olmak!
With the executioner Henry borrowed from the French king... so that Anne's head would be cleaved from her body without too much pain.
Celladıyla Henry, Fransız Krallığından ödünç aldı... böylece hiç acısız biçimde Anne'nin kafası vücudundan ayrılacaktı.
Gentle Lady Anne... is not the causer of the untimely death of your brave prince... as blameful as the executioner?
Sevgili Lady Anne, cesur prensinizin zamansız ölümünden diğerleri de en az cellat kadar sorumlu değil mi?
Though I wish thy death... I will not be thy executioner.
Ölmeni isterim, ama katilin olmak istemem.
Executioner, do your job!
Cellât, şimdi senin sıran!
Executioner, do your duty!
Sıra sende cellât, yap işini!
Hang the executioner Who's whistling in the yard
Bahçede ıslık çalan, Cellâdı asın!
The way the executioner and his assistant make sure of the weight of the prisoner.
Cellat ve yardımcısının, mahkumun ağırlığından emin olmak için yaptıkları.
- Are you his executioner?
- Sen onun celladı mısın?
I set myself up as the judge, the... jury and the... executioner.
Kendimi yargıç, jüri ve cellat yerine koydum.
By God's will, be judge and executioner.
Tanrı'nın buyruğuyla yargıla ve cezalandır!
Nothing to link the victim to the executioner.
Kurbanla katil arasında hiçbir bağ yoktur.
I would say the natural executioner would be the leader of the expedition.
Bence cellatlığı, seyahatin lideri yapmalı.
A soldier or... the executioner himself.
Bir askeri ya da celladı.
The executioner is a fountain of health.
Hatta cellat çok sağlıklı durumda.
EXECUTIONER
CELLAT
In 1909, in Alaska, you appointed yourself judge, jury and executioner and killed one...
1909 yılında Alaska'da, kendini yargıç, jüri ve cellat yerine koyarak birini öldürdün...
THE EXECUTIONER
CELLAT
The executioner.
- Cellat bu! - Hadi!
Did you see the executioner?
Celladı gördün mü? - Evet.
When guys find out I'm the executioner's daughter, they take off running.
Erkekler bir celladın kızı olduğumu öğrenince beni terk ediyor. Endişelendiğin şey bu mu?
Grandchild of an executioner.
Bir celladın torunu.
You want to be an executioner?
Cellat olmak isteyen sen misin?
"To the future executioner... carrying on the family tradition."
"Bir aile geleneğinin takipçisi..." "... geleceğin celladına. " - Pekala!
But it doesn't say anywhere that you're an executioner.
Ama burada bir cellat olduğun yazmıyor.
No, for the executioner.
Hayır, celladı.
He's here to see the executioner.
Celladın ziyaretçisi.
He's the real executioner.
- Mümkün değil. Asıl cellat o.
- Is that the executioner?
- Affedersiniz, bu cellat mı?
- Amadeo, the executioner.
- Evet Amadeo, cellat.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]