Favour tradutor Turco
4,560 parallel translation
But... considering you're here with me right now means the universe is working in my favour.
Ama şu an yanımda olduğunu düşünürsek evrenin bana iyilik yaptığını söyleyebilirim.
Maybe the universe was working in my favour, too.
Belki de evren bana da büyük bir iyilik yapıyordu.
The odds are now stacked in the Chasmosaur's favour.
Şimdi avantaj Chasmosaur'un elinde.
So I'll be, like, single and free and you'd really be doing me the favour,
Yani bekar ve özgür olacağım... Ve sende bana büyük bir iyilik yapmış olacaksın.
Look, I fucking hate being pushed, so I wouldn't ask if I didn't need a favour.
Bak itilmekten felaket nefret ederim... Gerçekten ihtiyacım olmasaydı böyle bir şeyi istemezdim.
I wonder, signora, if, as a personal favour, you would oblige us with a private rendition?
Sinyora, acaba bizim için o aryayı icra etme lütfunda bulunur muydunuz?
You couldn't do me a favour, could you?
Bana bir iyilik yapabilir misin?
In open water, the odds are in the seals'favour.
Açık denizde avantaj fokta.
I don't want to miss this opportunity of asking someone like you, with your showbiz millions, for a favour.
- Ama senin gibi milyonları olan birinden küçük bir iyilik rica etmek istiyordum.
Could you do me this favour?
Bana bu iyiliği yapabilir misin?
Favour the brave.
- Cesaretinin şerefine! - Cesaretinin şerefine!
Favour the brave.
- Cesaretinin şerefine! - Şerefine!
Herbert did him a favour,
Herbert ona bir iyilik yaptı,
The weather has changed in their favour.
Havalar düzeldi.
If I had 10 other princes I know that you would still favour Mustafa.
On tane daha şehzadem olsa, sen yine Mustafa'yı tutacaksın biliyorum.
You thought Sultan Süleyman would no longer favour me.
Sultan Sülüman beni gözden çıkaracak sandın ha?
The wind has turned in our favour, Pargalı.
Rüzgâr bizden yana dönmeye başladı Pargalı.
All those in favour of Red Dog joining the TWU under the job heading con... consu...
Red Dog un TWU ya katılması herkesin yararına olmuştu İş başlığı altında kon... konso...
All those in favour, say "Aye."
Herkes lehte, evet diyin "Evet."
Now do me a favour and do the same.
Şimdi sen de lütfen aynı şeyi yap.
Hey, you, do me a favour.
Bana bir iyilik yap.
Hey. Hey, do me a favour, all right?
Bana bir iyilik yap.
Now I return the favour.
Simdi borcumu sana ödeyeyim.
Remember that favour you owe me?
Bana bir iyilik borçlu olduğunu unutmadın?
Hey, can you do me a favour?
Bana bir iyilik yapar mısın?
You spoke in my favour.
Benim lehime şahitlik yaptın.
You were returning a favour?
İyiliğime karşılık verdin, değil mi?
Glad to do a friend a favour
Bir arkadaşa yaptıkları için memnun olurlar
Do yourself a favour, yeah?
Gidelim hadi
Nah, fuck you, old school. Me and Leroy's be tight, yeah? He doing me a favour proper, you understand?
Siktir git ya.. hep aynı şeyi yapıyorsun
Then in the long run, I'm doing you a favour.
- Dövüşünü yapman gerek
How's that? I mean, you've done me a big favour, don't get me wrong.
- Ben büyük bi dövüş yaşadım
This muppet could do us a favour. " I've been wanting this fuck dead for years, I can't tell you.
Bize iyilik yaptın ve bu gerçekten
Tomorrow the ruling should be in our favour.
Yarinki karar bizim lehimize olmali.
Can you do me a favour, please?
Bana bir iyilik yapar mısın?
- l need a favour.
- Bana bir iyilik yap.
- You always need a favour.
- Sana her zaman iyilik yapıyorum.
But I just have one favour to ask of you.
Ama izin verirsen san birşey soracağım.
And I ask my baby brother for one little favour to help me achieve my dream. And will he help?
Kardeşime rüyamı gerçekleştirmeme yardımcı olur musun diye sordum?
Frank, if I get caught and go down for 3O years, will you do me a favour?
Frank, yakalanır ve 30 yıl ceza alırsam bana bir iyilik yapar mısın?
I'm actually just calling because I need a favour.
Aslında bir iyiliğe ihtiyacım olduğu için aradım.
Especially when she's doing you a favour.
Özellikle de sana iyilik yapacağı zaman.
Can you do me a favour, please?
Bana bir iyilik yapar mısın lütfen?
I need a favour.
Bir iyiliğe ihtiyacım var.
And when we get back, return the favour.
Döndüğümüzde de karşılığını ver.
Jean, an exhausted woman asks for a favour to end her suffering.
Jean, tükenmiş bir kadın senden acılarını sona erdirmek için bir iyilik istiyor.
No, you done me a nice little favour doing that there.
Hatta orada bunu yaparak bana bir iyilik yapmış oldun.
Oh, and do us a favour, will you?
Bize bir iyilik yapar mısın?
So if you could do me a favour and simply escort me to the property, that would be fantastic.
Bana bir iyilik yapıp mülklerine kadar eşlik edersen, harika olur.
Do me a favour.
Bir de iyilik yap, fermuarımı çek.
However for the most successful and enduring predators, the struggle to survive is always tipped in their favour.
Ancak, en başarılı ve en dayanıklı yırtıcılar için hayatta kalma mücadelesi, her zaman kendi lehlerine olmuştur.