Feast tradutor Turco
2,376 parallel translation
All right, fellas, who's in the mood for Fancy Feast?
Pekâlâ dostlar, kim süslü bir ziyafet istiyor bakalım?
Feast on your disappointment, much as the capybara feasts on its own waste.
Bu hüsrana rağmen afiyet olsun. Aynı kapibaranın kendi pisliğinden aldığı haz gibi.
Union Day, the King's Name Day, St. Vitus day, Christmas and Easter. The feast of St. Nicholas was celebrated the most, but there was only one feast for me, a football feast. The Derby...
Birlik günü, Kralın Vaftiz günü, Aziz Vitus günü, Yılbaşı Ve Paskalya Aziz Nicholas Festivali en çok kutlananlar ama benim için tek festival vardı o da futbol festivali.
I will gather the general board after the feast and nominate you for the administrative board.
Bayramdan hemen sonra genel kurulu toplayacağım ve seni yönetim kurulunun üyesi olarak önereceğim.
It's a feast, Dad
Bu tam bir ziyafet baba.
They will... they will feast on whatever... Whatever will fill their craving, Believing that there are no consequences.
İnsanlar açlıklarını tatmin için doğuracağı sonuçları hiç hesap etmeden önlerine gelene saldırıyorlar.
They feast on the dead and...
Ölen balıklar onlar için bir ziyafet gibidir...
There's no vital response in the wounds, so the feast was postmortem.
Yaralarda canlı doku olmadığına göre, bu ziyafet ölümden sonra gerçekleşmiş.
Now feast your eyes on the wonders of the cosmos.
Şimdi gözleriniz evrenin güzellikleriyle bayram etsin.
Feast your eyes.
Gözlerine ziyafet çekmeye.
Feast your eyes.
Gözleriniz bayram yapsın.
I trust she will be well enough to attend the feast?
Kutlamalara katılacak kadar iyileşebileceğini umuyorum.
I bought things for a feast.
Ziyafet için bir şeyler aldım.
The locals are so excited to have a visitorthey're having a feast.
Burdakiler ziyaretçileri olduğunda çok heyecanlanırlar, bundan haz duyarlar.
It's a midnight feast.
Bu bir gece eğlencesi.
How about a tuscan feast with a carving station?
Garsonların servis yaptığı açık büfe bir ziyafete ne dersin?
It's a feast for the senses at Deerfest.
Geyik Festivali tam bir ziyafet!
On this world, the first settlers called it the Crystal Feast.
Bu dünyada, ilk yerleşimciler ona, "Kristal Festival" adını verdiler.
Feast your eyes, people...
Doya doya bakın, millet...
So many nightmares for me to feast on!
Ziyafetim için bir sürü kâbus!
I will feast on this world.
Bu dünyada ziyafet çekeceğim.
Come and join the feast!
Gel de eğlenceye katıl!
What a feast!
Ne ziyafet ama!
I've come to talk to you about the Winter Feast at the Jade Palace.
Po, seninle Yeşim Sarayı'ndaki Noel kutlaması hakkında konuşmaya geldim.
! The Winter Feast with the Kung Fu Masters from all the provinces? !
Tüm vilayetlerden gelen Kung Fu ustaları da orada mı olacak?
The Winter Feast is legendary!
Noel kutlaması efsanevidir.
This is the Winter Feast.
Kes. Bu bir Noel Bayramı.
You excited about the Winter Feast?
Noel bayramı sizi heyecanlandırıyor mu?
The Feast is intense!
Etkileyici bir bayram!
One perfect feast.
Mükemmel bir bayram.
- The Feast at the palace is very elegant. - What?
Ne var?
Oh, my dad's gonna love this feast.
Babam bu bayrama bayılacak.
Wow, this feast is intense. Right?
Vay, bayramda işler sıkı değil mi?
The Feast is tomorrow.
Bayram yarın.
- Happy Feast!
- İyi bayramlar.
But every Feast, my dad and I spend all day cooking together.
Ama her bayram babamla gün boyu yemek yaparız.
He wrote about it in "a movable feast."
"A Moveable Feast" kitabında yazmıştı bunu.
Then I will give you a feast that you will never forget.
Sana asla unutamayacağın bir ziyafet çekeceğim.
A feast!
- Ziyafet var.
You see, in these parts... it's either feast... or famine.
Gördüğün gibi buralarda ya şölen vardır ya da kıtlık.
I spared Pam and I might feast off of her profits for years to come.
Pam'in hayatını bağışladım. Ondan yararlanıp yıllarca ziyafet çekebilirim.
Pity to disturb you at a feast like this
Böyle bir şölende sizi rahatsız etmek ne yazık
Beggar at the feast!
Şölende dilenci!
'Ugh, the ghost at the feast.
Şölendeki hayalet.
For them, this is a weak and moveable feast.
Onlar için bu, bitkin ve hareketli bir ziyafet.
The males often circle the Arctic to feast.
Erkekler beslenmek için çoğunlukla Kuzey kutbunun çevresini dolanıyor.
Once sated, the great whites will move on - heading for distant Hawaii - and their next moveable feast.
Büyük beyaz doyduktan sonra harekete geçip uzaklara, Havai'deki diğer bir ziyafete yönelecek.
Gentlemen, feast your eyes on this.
Dikkatiniz burada olsun.
I feast on dead meat. "
"Leşler benim ziyafetim olur."
I tell you, these meatballs, ain't bad. Italian feast night at the Reagan's.
Reaganlar da geceyi bağlamak istersek.
To pursue the feast.
Ziyafetin izin sürmek için.