Floater tradutor Turco
182 parallel translation
This guy Kochak is just a floater.
Şu adam, Kochak, aylağın birisiydi.
A floater. - Get his name?
- Kumarhane ha?
And I thought with something like pity of this floater.
Bu adamcağıza acıyıverdim.
How much is the floater worth?
Sigortanın değeri ne kadar?
- Forget the fucking floater.
- Başlatma sigortana!
About that floater we had yesterday...
Dün başımıza gelen şu şey hakkında...
Spencer disappeared like a floater trail and Ashe has gone to pieces.
Spencer, duman gibi ortadan kayboldu. Ashe kendisini kaybetti.
But she was a floater.
Ama akıntıyla gelmiş.
Adams was what we refer to as a floater.
Adams bizim yüzen diye tabir ettiklerimizden.
A floater is what we call a body we pull out of the East River.
Yüzen, bizim Doğu Nehrinden çıkardığımız cesetlere verdiğimiz isimdir.
Well, in our parlance a floater is a freelancer.
Şey, bizim dilimizde yüzen, serbest çalışanlara denir.
Speedle's Jane Doe - - she wasn't a floater. Why do you want me to bring my dive gear to the crime scene?
- Bu yeni ceset suda bulunmadı ki neden benim dalış takımımı cinayet mahalline getirmemi istiyorsun?
Nope, but we found a floater in a collision-yard creek.
Yok, ama yeni bir ceset bulduk.
Mrs. Carlisle, she's a floater, a dancer, totally unpredictable.
Bayan Carlisle ise sürekli yer değiştirir, dans eder durur, ne yapacağı belli olmaz.
You get your first floater, and spring's just around the corner.
İlk suda yüzen sen olursun ve bahar da gelmek üzere.
Is it... whoa, a foot-long floater.
Haydi! "Hey! 20 santimlik yüzer şey!"
There's a floater!
Suda yüzen bir ceset var!
We got a floater.
Yüzen bir ceset bulduk.
It was like a floater, then bam!
Top uzaktan süzülürdü ve sonra güm!
300 men clung for 1 7 hours to his floater. They were all rescued.
300 denizci 17 saat boyunca onlara tutunarak hayatta kalmayı başarmış ve kurtarılmışlar.
Fat Bastard left a floater!
Şişman Piç bir birikinti bırakmış!
Uh, P.A. Offưce floater.
Asistan gibi bir şey, ofis içerisinde çalışıyorum.
She's a floater, Wendy Barger.
Suda bulunan kurban. Wendy Barger, 34 yaşında.
Hey, Maestro, what's the deal on our floater?
Maestro, sudaki kurbanla ilgili ne çıktı?
What's up with our floater?
Sudaki kurbanda ne çıktı?
Oh, he's working that Wendy Barger case- - you know, the floater?
Sudan çıkan Wendy Barger vakası üstünde çalışıyor.
It's not about what floats my boat, you know, because... you are my boat floater, you know?
Bunun benim yüzmemle ilgisi yok, çünkü ben senin sularında yüzerim.
So put a man to man with a floater.
Onunla adam adama oynayacaksınız.
Odin, you're the floater.
Odin adam senin.
Floater.
Nehirde bulunmuş.
Same technique used on this Battery Park floater?
Battery Park'ta sudaki cesette de aynı teknik kullanılmamış mıydı?
We snagged a floater.
Yüzen bir şey yakalamışız.
- We got a floater.
- Bir floater'ımız var.
We'd steal their weapons, we'd mess with their floater engines,... we'd blow shrillers outside their barracks at night...
Silahlarını çaldık, motorlarını bozduk. Geceleri kulübelerinin dışında "cırtlak" dediğimiz şeyleri çaldık.
And remember, a malatov cocktail will still burn a floater.
Unutmayın, molotof kokteyli flatörleri havaya uçurabilir.
Floater!
Flatörler!
- Ya Got a call about a floater five miles from here
Yeni bir delille ilgili haber geldi. Buradan 5 mil mesafede.
One of them was a decomp floater... who was John Doe for three weeks.
Bunlardan bir tanesi John Doe'ın çürüyen davasıydı.
A floater that won't flush.
Aptalın önde gideniydi.
Same place we were when we walked through the door with a bloated floater.
Şişme botlarla kapıdan girdiğimiz yere, yani en başa.
Floater's shirt.
Floater'ın tişörtü.
- That floater showing up in your dreams?
- Boğulan kız rüyalarına mı giriyor yoksa?
Your floater's come back.
Boğulan kız geri döndü.
Thirteen homicides, 14, if we connect the floater, and all of them red.
13 cinayet, eğer suda boğulanı da bağlarsak 14 tane ve hepsi kırmızı.
We got a floater at Patapsco Terminal.
Patapsco Terminal'e bir ceset getirdik.
- Floater.
Ceset şişip, kıyıya vurmuş.
Nothing harder to solve than a floater.
Bunu çözmek en zorudur!
- I'm taking you two off of this floater.
- Sizi bu soruşturmadan alıyorum.
Got a punch in the port floater.
İskele tarafında delik var.
You know that floater you fished out last week?
İyi günler Bay Washington. Geçen hafta çıkarttığınız cesedin kim olduğunu sonunda öğrenebildik.
We got word there's a floater you wanted brought in.
Duyduğumuza göre getirilmesini istediğiniz biri varmış.