Forced tradutor Turco
10,317 parallel translation
I mean, everyone feels sorry for kids forced to work in the diamond mines in Sierra Leone, but where is the telethon for the noble writer?
Sonuçta herkes Sierra Leone'deki elmas madenlerinde zorla çalıştırılan çocuklara üzülüyor, peki bizim asil yazarın yardım hattı nerede?
Never heard of it. It's about an assistant deacon who sleeps with the constable's daughter and is forced to hide out as a ladies'shoe salesman.
- Komiserin kızıyla yatan papaz yardımcısının kadın ayakkabısı satıcısı olarak saklanmaya mecbur kalmasını anlatıyor.
I dislike my hand being forced.
Zorlanmayı hiç sevmem.
- I'm afraid I forced her.
- Biraz zorla oldu.
I'm being forced out of the Nine-Nine.
9-9'dan zorla dışarı atılıyorum.
Then I was forced off the road.
Ardından yol kenarına sürüklendim.
According to the police, there was no forced entry, nothing stolen, so a robbery is unlikely.
Polise göre, zorla giriş yapılmamış. Bir şey çalınmamış yani soygun uzak ihtimal.
And imagine my surprise when I... I saw on television that girl that you forced to do the same thing.
Televizyonda aynı şeyi yapmaya zorladığın kızı görünce ne kadar şaşırdım bilemezsin.
Last week, he forced Nikki to switch work details.
Geçen hafta Nikki'yi çalışma detaylarını değiştirmeye zorladı.
Well, a week before she broke out, McCann forced her to work around toxic materials.
Kaçmadan bir hafta önce McCann onu toksik maddelerin etrafında çalışmaya zorlamış.
Harper specifically said she was forced.
Harper özellikle zorlandığını belirtti.
And as far as that property room scandal, the only discrepancy in the log that wasn't accounted for was the work of a female undercover, who has already taken forced retirement, so...
Kanıt odası skandalına gelince... Kayıtlardaki tek çelişki, şu an emekli olmaya zorlanan gizli görevdeki bir bayanın hesaba katılmamasıydı, yani...
And so I hid my powers until recently when an accident forced me to reveal myself to the world.
Son dönemlerde olan bir kaza kendimi insanlara göstermemi gerektirene kadar güçlerimi sakladım.
He forced me to repair his suit.
Kostümünü onarmaya zorladı beni.
Now that you know our secrets, my father will be forced to kill you.
Artık sırrımızı bildiğine göre babam seni öldürmek zorunda.
The main objective of the First Round was to see the second answer you were forced to make instantly after.
1. Raundun gerçek şıkları zor bir durumda çabucak vermeniz gereken kararın pes etmek mi yoksa direnmek mi olacağıydı.
Watching you forced into desperation.
Çaresizlik içinde çırpınışını büyük bir zevkle izliyorum.
Billy forced her.
Billy de onu zorladı.
He forced himself on you?
Irzına geçti?
Now he claims that we forced him into it.
Şimdi onu zorladığımızı iddia ediyor.
Theo must have forced Barton to drive him through our roadblocks.
- Theo, Barton'u barikatlara girmeye zorlamıştır.
If you don't, I'll be forced to kill everyone I think you might have told.
Söylemezsen, söylemiş olabileceğini düşündüğüm herkesi öldürmeye zorlanacağım.
Forced me to ambush Gwen's protection detail.
Gwen'in güvenliğini pusuya düşürmeye zorladı beni.
Yesterday, my friends forced me to
Dün arkadaşlarım zorladı.
( GROWLS ) We've been forced by humans to forget.
Bizi unutmaya insanlar zorluyor.
There is no worse kind of torture than being forced to love only a part of someone... when you want the whole thing.
Birisinin her şeyini isterken, sadece tek bir yönünü sevmeye zorlanmaktan daha kötü bir işkence yoktur.
Puritan hypocrites who branded my friend, drove away my love, and forced me to give up the only joy I had left!
Arkadaşımı damgalayıp, sevdiğimi sürgün eden ikiyüzlü püritenler ve geriye kalan tek neşemi bırakmaya zorlayanlar!
I was forced here. But I do like her.
Gelmeye zorlandım ama ondan hoşlandım.
Because of Paul Gordon, we're forced to move sooner.
Paul Gordon yüzünden daha erken harekete geçmek zorunda kaldık.
Do not challenge me, for if Pasiphae were forced to choose, she would choose me every time.
Bana meydan okuma, eğer Pasiphae seçmek zorunda olursa....her seferinde beni seçer.
But as his life force dimmed, she forced our founder to watch as she entertained her lovers in his own marital bed!
Fakat, yaşam gücü yiterken kurucumuzu, O'nu sevgilileriyle kendi evlilik yatağında eğlenirken izlemeye zorladı!
I was not ready to isolate myself yet, but you Avengers have forced my hand.
Kendimi izole etmeye daha hazır değildim fakat siz İntikamcılar beni buna zorladınız.
Put it this way, she didn't exactly look like a girl who's being forced into marriage.
Senin anlayacağın... Aumea tam olarak zoraki evlilik yapan bir kız gibi görünmüyor.
If he were in the workforce, he'd be a newbie, but he's forced to lead here.
O işgücünde olsaydı, o bir acemi olurdu, Ama burada sürmeyi zorunda kalır.
Would it have been smarter for us to take whatever of that buyout money we would have forced Han to give us and quit?
Han'ın burayı satın almak için bize teklif ettiği parayı zorla alıp istifa etmemiz daha mı akıllıca olurdu?
This issue can't be forced, we've lost our youth.
Bu iş zora gelmez. Gençliğimiz gitti.
After that, Pottinger knew that none of us trusted him, so to keep people in line, he forced me to wire a dead-man switch to his chest.
Bu olaydan sonra Pottinger kimsenin ona güvenmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden insanları hizaya soktu ve beni göğsüne bir emniyet şalteri koymaya zorladı.
Take you to a bath before your father is forced to cut off your fingers for dirtying the noble organ.
Değerli orgu kirlettiğin için baban parmaklarını kesmek zorunda kalmadan önce seni yıkanmaya götürelim.
A judgment forced by obligation.
Zaruretten kaynaklanan bir hüküm.
The thing that I don't want to look at but I'm always forced to see.
Bakmak istemediğim ama hep görmek zorunda kaldığım şey.
She would never do that, not unless they forced her to.
Bunu asla yapmaz, tabii onu zorlamadıkları sürece.
Yeah, nobody's ever forced Nimah to do anything.
Evet, kimse bir şey yaptırmak için Nimah'ı zorlamamıştır.
Yeah, well, nobody's ever forced you to do anything, either.
Evet, kimse bir şey yaptırmak için seni de zorlamamıştır.
There's talk that you and the other three were forced to sign a non-disclosure agreement in exchange for prosecutorial immunity from the crimes that were committed during the course
Sana ve ekibindeki üç kişiye maceranız sırasında işlediğiniz suçlar için savcılık dokunulmazlığına dair bir gizlilik antlaşması imzalattıklarına...
Nobody forced you to do it.
Kimse seni bunu yapmaya zorlamadı.
Yes you... In the beginning you weren't so fond of being forced to work with a psychologist. Do you remember that?
Önceleri psikologla çalışmaya zorlandığın için pek memnun olmamışsın hatırlıyor musun?
I think his head had been forced back - and the poison was injected into this.
Bana göre kafası geriye doğru çekilmiş ve ilaç buradan enjekte edilmiş.
If congress investigates you, I'll be forced to appoint a special counsel.
Kongre sizi soruşturursa özel bir danışman atamak zorunda kalırım.
It's a shame what we had to do, but he forced us to do it, didn't he?
Yapmak zorunda olduğumuz şey rezalet bir şey ama bunu yapmaya bizi o zorladı, değil mi?
I was forced to stir the hive to get the honey.
Tıpkı senin gibi tatlı Milus bala ulaşabilmek için kovanı karıştırmak zorunda kaldım.
Were they forced out?
- Zorla mı yollandılar?