Ground tradutor Turco
25,356 parallel translation
If you didn't want the blade found, you shouldn't have left it in a hole in the ground!
Eğer bıçağın bulunmasını istemiyorsan çukurun tekine bırakmayacaktın!
Tread that you showed me at your super weirdo hole in the ground.
Bu da bana gösterdiğin o garip çukurun ordaki ayak izi.
All that killing... and the knife was on the ground.
Bütün o ölümler... - Bıçak da yerdeydi.
I solemnly promise that the man's feet will remain firmly on the ground.
Adamın ayaklarının yerden kesilmeyeceğine söz veriyorum.
Dad... ran the business into the ground.
Babam... işi batırdı.
Ground.
Yere yat.
That's the ground.
Yere böyle yatılır.
When I came out, he was on the ground.
Çıktığımda yerde yatıyordu.
I'm going to go over my half of the list of possible addresses in the area and I will text you the other half, so we can cover more ground.
Listedeki olası adreslerin yarısı için yola çıktım bile sana diğer yarısını mesaj atıyorum. Böylece daha fazla yere göz atmış oluruz.
... it's ground meat.
Kuşbaşı et.
You know they don't actually grow that in the ground, right?
Aslında kuşbaşından yapılmıyor biliyorsun değil mi?
My boots were sinking into the ground like it was quicksand.
Botlarım da batağa batmış gibi gömülüyordu.
We're losing ground cover on the turn.
Dönüşte mesafe kaybediyoruz.
- Team on the ground?
- Ordaki takım ne yapıyor?
Last known point of contact was north of the Urutu hunting grounds, and it's just too much ground to cover.
Bilinen en son haber alınan iletişim noktası urultu kabilesinin kuzeyindeki avlanma yerindeydi. Bu bulunması zor olan çok büyük bir alan.
I'm gonna, poke at the ground.
Ben, uh, yere tırmanacağım.
Even in a balloon, I'm not above of the moral high-ground.
Hatta bir balonda ahlaki değerlerin üstünde değilim.
Been on the ground floor for ten years now.
On yıldır alt katta oturuyorum.
Exclusive domain of the ground-floor flat, I'm afraid.
- Alt kata özel alan, korkarım ki.
'But he keeps coming, hoofing the hard ground -'squeezing past at the finish to take the race.
Ama koşmaya devam ediyor, sert zeminde süzülüyor yarışı kazanmak için varış noktasına doğru sıkıştırıyor.
John Christie lives on the ground floor.
John Christie zemin katta oturuyor.
It's one bedroom, but because it's... You're on the ground floor, - you've got the garden, see?
Bir yatak odası var ama zemin katta olduğunuz için bahçe sizin, anlıyor musunuz?
But the ground probably will.
Ama muhtemelen yer öldürecek.
♪ By the broken glass ♪ ♪ Five dollar baggies on the ground... ♪
# Kırık camlarla... # #... yerde ucuz çantacıklarla... #
I found your wallet on the ground, And i must have spilled the drink When i leaned down to pick it up.
Cüzdanınızı yerde buldum, onu almak için eğildiğimde de içkiyi dökmüş olmalıyım.
We've got air, ground.
Havadayız, yerdeyiz.
Stay on the ground, now! Hands behind your head! - Do it!
Yerde kal, derhal ellerini başının arkasına koy!
Stay on the ground, now!
Yerde kal, derhal!
When Swagger is the in the ground.
Swagger indirildiği zaman.
I'd burn the whole business to the ground if I could just get one sniff of your panties.
Bir kez olsun donunu koklayabilmek için tüm işi yerle bir ederim.
- I mean, he was on the ground with me.
- Adam benimle birlikte yerdeydi.
It happens, but then they just break, they just hit the ground.
Oluyor bazen ama bozulurlar öylece, pat diye yere düşerler.
This thing shakes the ground.
Bu yavru, yeri sallıyor.
We are receiving a negative feeling from the ground workers.
İşçilerden olumsuz tavırlar alıyoruz.
Henshawe says he's never seen richer ground.
Henshawe, daha önce hiç bu kadar zengin bir damar görmediğini söylüyor.
We should set a ring round Trenwith and burn it to the ground!
Trenwith'in etrafında çember oluşturmalı ve onu yakıp kül etmeliyiz!
Henshawe says he's never seen richer ground!
Henshawe bundan daha zengin bir maden damarı görmediğini söylüyor!
We should set a ring round Trenwith an'burn it to the ground!
Trenwith'in etrafında ateşten bir halka oluşturalım!
This time, we hit the ground.
Ve hızlı hareket etmek.
We'll all feel better once Escobar's in the ground - one way or another, right?
Escobar toprağın altına girdiğinde hepimiz rahat edeceğiz.
I will personally burn that fucking city to the ground.
O şehri bizzat yakıp yıkacağım.
- Get on the ground!
- Yere yatın!
- We can help triangulate from the air, but really only units on the ground can find him.
Hava desteği sağlayabiliriz ama bir ekibin sahada olması gerek.
With one foot, she holds it firm to the ground, without needing to crush it.
Bir ayakla, onu ezme ihtiyacı duymadan, onu yerde sıkıca tutuyor.
I, uh... I can't get the stake to stay in the ground.
Kazığı zeminde tutamıyorum.
- On the ground!
- Yere yatın!
- Shit face, on the ground!
- Bok suratlı, yere yatın!
They have three sub-groups and eight people plus four who prepare drugs on the ground floor.
Sekizer kişilik üçer gruplar halinde ve ayrıca alt kattada dört kişi uyuşturucu yapıyor.
You're gonna explain to me why you ground up Vitamin C and what you do with your pills.
Neden C vitamini haplarını ezdiğini ve o haplarla ne yaptığını.
Okay, we are still on the ground here in Florida.
Tamam biz halen Florida'da yerdeyiz.
Get on the ground, pretty boy.
Yere yat yakışıklı çocuk.