Hairbrush tradutor Turco
211 parallel translation
Johnny, darling, I forgot my hairbrush.
Johnny hayatım, saç fırçamı unuttum.
How's that for a hairbrush, George Henry?
Bu saç tıraşına ne dersin, George Henry?
- Will you hand me that hairbrush?
Bana saç fırçasını getirir misin? Peki.
You hit Daddy with a hairbrush.
Babama saç fırçasıyla vurdun!
I know you ought to be spanked with a hairbrush... and sent back to school- - public school- - where they could pound some sense into you during recess.
Yeniden devlet okuluna gönderilmelisin. - Kafana biraz akıl sokabilirler belki.
Get me a hairbrush, a comb, get me everything.
Bana saç fırçası getir, tarak getir, ne bulursan hepsini getir.
I got the hairbrush!
Saç fırçasını getirdim.
Rosie Carver, meet the man who shares my hairbrush.
Rosie Carver, saç fırçamı paylaştığım adamla tanış.
I also wash out your hairbrush.
Saç fırçanı da yıkıyorum.
Uh... have you seen my hairbrush?
Saç fırçamı gördün mü?
Is it worth risking your life over $ 10 two credit cards, a hairbrush and a lipstick?
On dolar, iki kredi kartı, bir fırça... ve bir ruj için hayatını tehlikeye atmaya değer mi?
"A hairbrush, mascara brown."
"Saç fırçası, kahverengi rimel."
Does anybody have a hairbrush?
Benim saç fırçasını gören var mı? Onu hiçbir yerde bulamıyorum!
- Frankly, Rose, I would rather use Willie Nelson's hairbrush.
- Açıkçası, Rose, Willie Nelson'ın saç fırçasını kullanmayı tercih ederim.
Hairbrush... Headrest.
.. kapşon..
Got one brown hairbrush.
Kahverengi bir saç fırçası.
I haven't seen my hairbrush.
Saç fırçam ortalarda yok.
Hairbrush.
Saç fırçası.
Where's my hairbrush?
Saç fırçam nerde?
Two toothbrushes, one hairbrush, one pot of skin cream, one bottle of liver pills, one tube of toothpaste, one shaving brush one pair of razor blades, one bottle of sleeping pills, one nasal spray,
İki diş fırçası, bir saç fırçası, bir kutu vücut kremi,... bir şişe karaciğer ilacı,... bir tüp diş macunu, bir tıraş fırçası, bir paket tıraş bıçağı,... bir şişe uyku hapı, bir tane burun spreyi,
Hairbrush and combs.
Saç fırçası ve tarak.
- Would you get your hairbrush?
- Fırçanızı almış mıydınız?
Like a toothbrush, hairbrush, anything like that?
Diş fırçası, saç fırçası, ya da benzer bir şey?
I wasn't able to find a hairbrush or a toothbrush, but the only thing I have left of Travis's is... this.
Diş fırçası ve saç fırçası bulamadım, ama Travis'ten bana kalan tek şeyi getirdim... bunu.
Like a blow dryer or a good hairbrush.
Fön makinesi ya da iyi bir saç fırçası gibi.
A hairbrush in the Walters murder.
Walters cinayetinde bir saç fırçası.
Family members reported small personal effects missing in each case... a hairbrush in the Walters murder a coffee mug in the Taylor murder.
Aile üyeleri her davada kaybolan küçük kişisel eşyaları da rapor ediyorlardı. Walters cinayetinde bir saç fırçası. Taylor cinayetinde bir kahve fincanı.
When I would hit the side of her arm... she would fuckin'hit me, man... with a... a fuckin'... a... a... a hairbrush... or she would beat me...
Kolunun yan tarafına isabet ettirdiğimde lanet olasıca bana vururdu, dostum... kahrolası... bir... bir... bir... saç fırçasıyla ya da beni döverdi...
A hairbrush I can understand.
Bir saç fırçası bulsalar anlardım.
You'd think with the money she's raking in she could afford a new hairbrush.
Aldığı parayla en azından bir saç fırçası alabilir.
Once he took a hairbrush to me.
Bir defasında kalçama saç fırçasıyla vurdu.
Between thwacks of the hairbrush,
Saç fırçası ve şaplak arasında,
The, the, the hairbrush, the clicker, the walking around calling her a witch!
Sen ve saç fırçası, ve kumanda, ve etrafta ona cadı diyerek gezinmek!
I don't mean with a hairbrush.
Saç fırçasını kastetmiyorum.
- Let's start with the hairbrush.
- Saç fırçasıyla başlayalım.
Is that why you used the hairbrush? I had to teach her discipline.
Fırçayı bu yüzden mi kullandın?
My mother used a hairbrush to teach me but Emily just kept screaming louder and louder, what was I supposed to do?
Ona disiplini öğretmeliydim. Annem de bunun için saç fırçasını kullanırdı. Ama Emily gittikçe daha çok bağırmaya başladı.
Your mom's hairbrush?
- Annenin saç fırçası? - Tamam.
Used condom... handbag with the victim's hairbrush and ID, and this scarf.
Dans, piyano, bale ve şan. Ne kadar da şanslıymışsın.
Anything else back there? Hairbrush? Maybe a little eye thing?
Başka bir şey ister misin, saç fırçası, gözlük falan?
We found a hairbrush with blood on it.
Kanlı bir saç fırçası bulduk.
You lost your hairbrush?
Tarağını mı kaybettin?
You got a hairbrush.
Elimizde kızın saç fırçası var.
- The woman with the hairbrush.
- Saç fırçalı kadın.
My hairbrush!
Tarağım!
Bit like a carpet and a hairbrush, if you will.
Tabiri caizse halıyla fırça gibi.
Hairbrush, mirror and book.
Saç fırçası, ayna ve kitap.
We're gonna need his toothbrush and his hairbrush.
Onun saç ve diş fırçasına ihtiyacımız var.
With your hairbrush?
Senin fırçanla mı?
- Katie, did you take my hairbrush? - Can this wait till later?
- Katie fırçamı sen mi aldın?
How about the toothbrush and the hairbrush that we took from her vanity?
Odasından aldığımız diş ve saç fırçasına ne dersin?