He's in the wind tradutor Turco
141 parallel translation
Maybe he's the wind that's playing around in your hair.
Belki de saçlarında süzülen bir rüzgardır.
Cutting the hanged man down from the gallows, where he swung in the wind.
Rüzgarla savrulduğu darağacından asılmış adamı indirmek.
He takes off like an old lady in a high wind, and then he's got the nerve to talk about a real ship.
Sert rüzgarda ihtiyar bir kadın gibi ağır çekim kalkıyorsun sonra da gerçek bir uçak hakkında konuşmaya cesaret mi ediyorsun?
He had the wind in his favor.
Rüzgardan faydalanmış olmalı.
If it's too hot in summer for human life and too cold in winter... and if it has more rain, fog, wind, and snow... than any other spot he can find, then he plants the American flag... and proclaims it a US Army camp.
İnsan yaşamı için yazları aşırı sıcak ve kışları aşırı soğuksa... bulabildiği diğer yerlerden daha yağmurlu, daha sisli... daha rüzgarlı ve karlı bir yer görürse Amerikan bayrağını dikip... orayı bir ABD ordugahı yapar.
In the mocking whisper of the wind he hears the echoing voices of the dark.
Rüzgarın alaycı fısıltısında karanlığın yankılanan seslerini duydu.
He's not the first of your friends to wind up in her bed!
O, annenle yatan ilk arkadaşın değildi!
And he's gone again... like a wind in the grass.
İşte yine kayboldu... tıpkı otlardaki rüzgar gibi.
He says he knows how to make Night Wind the biggest grosser in the history of entertainment.
Gece Rüzgarı filmini, sinema tarihinin gişe rekoru kıran filmi yapacakmış.
He's a hero, with the wind and the air in his face.
Bir kahramanmış o ; yüzüne vuran rüzgar ve esintiyle...
He's like Ashley in Gone With the Wind!
'Rüzgar Gibi Geçti'deki Ashley gibi.
He's flying against the wind... ... and he's flying in rain, and he's flying through bullets!
Rüzgara karşı uçar yağmura karşı uçar, mermilerin arasından uçar!
Very soon he's gonna tell you he loved you in Gone with the Wind.
Belki de "Rüzgar Gibi Geçti" de sana bayılmıştır.
How do you suppose he became trapped in the wind tunnel?
Sizce rüzgar tüneline nasıl kısıldı?
He's a cinch to wind up in the Hall of Fame.
Sonuçta kolayca Beyzbol Onur Listesi'ne girecek.
My point is that if there's a wind gust, or a sudden updraft, and, plus, if he landed in exactly the right way...
Rastlantı eseri zarar görmeyecek bir şekilde düştü.
He's done too much for this city to wind up in the middle of a media circus.
O bir medya sirkinin arasında bu şehir için çok şeye son verdi.
So if Lydecker's in the wind and he's got Max with him, what's his plan?
Eğer Lydecker ortadan kaybolup Max'i de yanında almışsa, acaba planı ne?
He's in love with love... he talks with the wind, he lives in the skies, he flies.
O hep rüzgârdan havadan söz ediyor.
How does an ancient Egyptian wind up in an East Texas rest home, and why is he writing'on the shit house walls, man?
Eski bir Mısır mumyası nasıl Doğu Teksas'ın bir huzurevinde ortaya çıkar ve neden tuvaletin duvarlarına yazı yazar, dostum?
You'll notice in Gone With The Wind there's a scene with Hattie McDaniel... where he did nothing but wince.
"Rüzgâr Gibi Geçti" de Hattie McDaniel'la bir sahnesinde yüzünü buruşturmak dışında bir şey yapmaz.
- He's pissing in the wind.
- Rüzgâra karşı işiyor.
"But he supported her as best he could, the way a spider supports," when it has been tangled in its own web by the wind.
Onu, rüzgarda kendi ağına dolanmış bir örümceğin destekleyebileceği kadar destekliyordu.
The man going off of a very high cliff in his airplane with the wings flapping and the guys flapping the wings and the wind is in his face and this poor fool think she's flying but in fact he's in freefall
Çok yüksek bir uçurumdan uçağı ile atlayan kanatlarını çırpan ve kanatları çırpan adamlar ve rüzgar yüzlerine vurmakta ve bu zavallı aptal uçtuğunu sanırken ama aslında serbest düşmededir [ Ray Anderson
Fitzgerald looks like he's twisting in the wind.
Fitzgerald burnundan soluyor.
I mean... you know, other than every day I get into my little shit-box car and there he is, with the wind in his hair... on his great big shiny horse.
Yani her gün ben boktan arabama binerken onun orada, saçlarında esen rüzgarla büyük, parlak atının üstünde olması dışında.
He's in the wind.
Ağaçlarda, rüzgarda, senin içinde.
Oliver reappeared after 21 years in the wind and he doesn't look a day older.
Oliver, 21 seneden sonra bir anda belirdi ve bir gün bile yaşlanmamış gözüküyor.
Okay, so he's in the wind.
Tamam, o zaman adam şüpheli.
As of 0900 today, he's in the wind.
Bugün 09 : 00 itibariyle kayıplara karıştı.
At this range, the unsub would have to factor in wind direction and speed as he shot.
Şüpheli buradan atış yapabilmek için rüzgarın yönünü ve hızını hesaplamak zorunda.
Roy Foldes is dead, he's dust in the wind.
Roy Foldes öldü, o şimdi esen rüzgarda toz gibi.
Because I just remembered when Sipowicz's son accidentally got arrested... because he looked like a drug dealer, Sipowicz was freaked out... that the son was gonna wind up in the system.
Çünkü hatırlıyorum da Sipowicz'in oğlu bir uyuşturucu satıcısına benziyor diye yanlışlıkla tutuklanınca Sipowicz,.. ... oğlu sistemde kayıtlı olacak diye delirmişti.
All right, so he's armed, and he's in the wind.
Tamam, silahlı ve hazırlanıyor.
So, if the guy's in the wind, he's fair game, right?
Eğer adam gizleniyorsa, o meşru hedeftir, değil mi?
Look at this ; he's in the wind.
Şuna bakın ; rüzgara bırakmış kendini.
This shithead's in the wind, and he ain't coming back.
O bok kafalı toz oldu. Ve geri gelmeyecek.
He's out in the wind alone.
Uzun süredir yalnız.
No. I guess he caught wind that the thing's in Fitchberg now And kicked us the coordinates.
Sanırım Fitchburg'de bir şey yakaladı bize de koordinatları yolladı.
He's still in the wind.
Hala ortalarda.
Ever the crusader for the underprivileged, he must have gotten wind of Dr. Black's secret experiments and taken care of her his own way.
Muhtaçların koruyucusu olmasına rağmen, Dr. Black'in gizli deneylerinin haberini almış ve bildiği yolla halletmiş olmalı.
He's rewritten Candle in the Wind just for her.
Candle in the Wind'i onun için yeniden yazmış. Ne?
Though, I do have to admit, there are a bunch of questions I'd like to ask him. But since he's in the wind, I guess we'll have to settle for his producer.
Gerçi, itiraf etmeliyim, ona sormak istediğim bir sürü soru var, ama kayıp olduğuna göre, sanırım yapımcısına kaldık.
He's still in the wind.
Yani Charles Price hala dışarıda.
He's in the wind.
Kendinde değil.
That's not Kharami, he's in the wind.
Yanlış kolunda. Bu Kharami değil. Kayıplara karıştı.
He read auguries in the snarled intestines of chickens or the blow of cat hair released to the wind.
Tavukların karmakarışık bağırsaklarında ya da rüzgârda uçuşan bir kedi tüyünde kehanetler okuyordu.
The longer he's in the wind, the guiltier he looks.
Ne kadar kaçarsa, o kadar suçlu görünüyor.
Like he was wearing a long coat... made a noise in the wind.
Uzun bir cüppe giyiyordu... rüzgarda bir hışırtı çıkarıyordu.
- All right, so he's in the wind, right?
- Peki gizleniyor, değil mi?
We wait longer, he's in the damn wind, who knows where he shows up next.
Biz bekledikçe, onun rüzgar gibi nereden çıkacağını bilemeyiz.
he's in the shower 29
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's in the hospital 85
he's insane 97
he's in a meeting 50
he's in bad shape 31
he's inside 105
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's in the hospital 85
he's insane 97
he's in a meeting 50
he's in bad shape 31
he's inside 105