He's just a little boy tradutor Turco
79 parallel translation
Fausto's a good boy. He's just a little fickle.
O iyi bir çocuk, yalnızca biraz haşarı.
He's just a little boy.
O daha küçük bir çocuk.
a boy named Charlie Brown he's just a kid next door perhaps a little more
Charlie Brown adında bir çocuk. O sadece bitişikteki çocuk belki de daha fazlası.
a boy named Charlie Brown he's just the kid next door perhaps a little more
Charlie Brown adında bir çocuk. O sadece bitişikteki çocuk belki de daha fazlası.
You know, Junior, when Machine Gun Joe was just a little boy in Chicago, he had a pet snake that he used to love to ride over with his tricycle.
Biliyor muydun, Junior, Makineli Tüfek Joe, Chicago'da daha küçük bir çocukken evcil yılan beslermiş ve üç tekerlekli bisikleti ile onu ezmeye bayılırmış.
He's just like a little boy.
Augustus ufak bir çocuk gibidir.
Look at him. He's just a little boy, flesh and blood.
O sadece küçük bir çocuk, etiyle, kanıyla.
He's just like a little boy.
Sadece sadece küçük bir çocuktu.
He's just a little boy!
O alt tarafı ufacık bir çocuk!
Mamo-chan looks so cute when he's asleep... just like a little boy!
Mamo-chan uyurken çok sevimli görünüyor... tıpkı küçük bir çocuk gibi!
He's just a little boy.
O sadece ufak bir çocuk.
Now he's just a little boy stealing little toys.
Küçük oyuncaklar çalan küçük bir çocuk.
He's just a little boy.
O küçük bir çocuk.
He's just a little boy!
O daha küçücük bir çocuk!
But he's just a little boy.
Ama daha küçük bir çocuk.
He's just a misunderstood little boy who needs a friend.
O arkadaşa ihtiyacı olan gariban bir çocuk.
He's just a little boy.
O sadece bir çocuk.
Inside, he's just a lost little boy. But only I know that,
Ruhu yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi ; ama bunu sadece ben biliyorum.
Let's give a warm Don Hell's welcome to the star of tonight's entertainment... the man you loved to hate since he was just a little boy.
Zeki çocukların bu sefer sırrını saklayamayacak Venture. Bak sen.
He's just a little boy.
O sadece küçük bir çocuk.
I hope he's just a lost little boy.
Umarım sadece kayıp bir çocuktur...
He says another little boy just awoke from a coma, and is having psychic visions!
başka bir çocuk komadan yeni çıkmış, ve ileriyi görebiliyormuş!
He's just a little boy.
Bunu düzeltmek için ne yapabilirim?
He's just a little boy!
O daha küçük bir çocuk. Bunun önemi yok.
- He's just a little boy.
- O küçük bir çocuk.
He took Sheila to the movies, bought this big old thing of popcorn, two hot dogs, she asked for just a little piece, he told her no!
Sheila'yı filme götürmüş, büyük boy patlamış mısır iki sosisli sandviç almış Sheila bir parça isteyince olmaz demiş.
Lucas he's j... he's just a little boy.
Lucas O... o daha küçük bir çocuk.
He's a pretty boy. He just does whatever his little book says.
Sadece yakışıklı biri ve kitabında ne yazarsa onu yapabilir.
Leave him alone, he's just a little boy!
Onu yalnız bırak. O küçük bir çocuk.
- He's just a little boy.
- Henüz küçük bir çocuk o.
He's just a little boy, Kate.
O sadece bir çocuk, Kate.
My, um, sister has this little boy, um, baby boy, but - well, he's not really a baby anymore, I guess - but he's just learning to talk and, um, and do animal noises.
Benim, ıı, ablamın küçük bir oğlu var ııı, daha bebek, ama gerçi artık pek bebek değil sanırım ama daha yeni konuşmayı öğrendi ve hayvanların seslerini yapıyor.
- He's just a little boy.
O daha küçük bir çocuk. - Olmaz.
- He's just a little boy.
- O daha küçük bir çocuk.
He knows that underneath his "look how big my dick is" act that he's just a scared little boy who feeds off everyone else's talent and dreams.
Şu "Bakın, penisim ne kadar da büyük" rolünün altında ne yattığını biliyor, diğer herkesin yeteneğinden ve hayallerinden beslenen küçük, korkak bir çocuk.
I mean, the father's got him in this crack den, subsisting on Twinkies and ass-whippings, and this little boy just wants someone to tell him that he's doing a good job.
Babası onu bir uyuşturucu mekânında yetiştiriyordu. Yağlı keklerle besleyerek ve dayak atarak. O küçük çocuğun istediği tek şey iki çift güzel söz duymaktı.
You treat him like one of the guys, but he's just a little boy.
Ona akranın gibi davranıyorsun... fakat o daha küçük bir çocuk.
I'm just like a little boy, playing with his dick when he's nervous.
Gerildiğinde çüküyle oynayan küçük bir çocuk gibiyim.
Maybe He was like a mean little boy with a magnifying glass and I'm just the defenseless little ant.
Belki de o elinde büyüteci karıncalar yakan yaramaz bir çocuktur ben de karşısında çaresizimdir.
Well, for one, he's a little bit older than me, and Daddy don't especially like me dating older boys, but really it's because this boy's daddy got my daddy drunk playing gin rummy last fall, and when my daddy woke up the next day he was missing $ 40 and a Swiss Army knife that my paw-paw gave him when he was just a boy, but Steve Jr...
İlk olarak, benden biraz büyük ve babam benden büyük çocuklarla görüşmemden hoşlanmıyor ama özel sebebi, bu çocuğun babası geçen bahar, babamı Gin Rummy oynarken sarhoş etti ve babam ertesi gün uyandığında 40 dolarını ve büyükbabamın ona küçükken verdiği İsviçre yapımı ordu bıçağını kaybettiğini fark etti.
Not that he's a bad little boy just misguided, falling in with the wrong crowd.
Kötü bir çocuk değil, sadece kötü çevresi olan, hedefsiz biri.
Deep down, he's just a fragile little boy Who wants to be liked.
.. o sadece içten içe sevilmek isteyen, kırılgan bir çocuk.
He's just a little boy who was ignored by his camp counselors and couldn't swim very well and drowned.
O sadece kamp görevlileri tarafından ihmal edilen küçük bir çocuktu ve çok iyi yüzemiyordu ve boğuldu.
He invited me to his grandpa's house after school, And i just couldn't turn down an afternoon with a cute boy and a little old man
Okul sornası için beni dedesinin evine davet etti ben de bir akşamüstünü sevimli bir çocuk ve ufak bir ihtiyarla geçirmeye hayır diyemedim.
He's just a little boy..... who desperately needs you to behave like his father.
O daha senin onun babasıymış gibi davranma ihtiyacı olan ufak bir çocuk.
You know, he's just a little boy.
O sadece küçük bir oğlan.
He's just a little boy.
Dren daha bir çocuk.
You know, the more he turns into his own person, the more he and I have this bond that continues to get stronger and stronger, and he's turning into a little boy, it's just tough being gone, and now we've got this newborn.
Kendi kişiliği oluştukça paylaştığımız o bağ gittikçe kuvvetleniyor. Küçük bir çocuğa dönüşürken etrafta olmamak zor. Şimdi bir de yeni doğan var.
He's--no, he's just a little boy.
O daha küçücük bir çocuk.
Winston, he's just a little boy. Relax.
Winston, sadece küçük bir çocuk.
Leave him out of this he's just a little boy!
Onu buna karıştırma O yalnızca küçük bir çocuk!