He's not in his room tradutor Turco
83 parallel translation
- He's not in his room
- Odasında değil.
I looked in his room, Miss, but he's not there.
- Odasına baktım ama yoktu.
He's not in his room either.
Odasında da değil.
- He's not up in his room.
- Odasında değil.
He's not in his room.
Odasında yok.
He's not there, but look what I found in his room.
Orada değil, ama odasında bulduğum şeye bak.
He's not in his room.
Odasında değil.
He's not in his room...
Odasında değil.
HE'S NOT IN HIS DRESSING ROOM.
"ARTHUR CURTIS'İN ÖZEL DÜNYASI"
He's not in his room?
Odasında yok mu?
Signorino Gianni - he's not in his room!
Bay Gianni odasında değil.
He's not in his room?
Odasında değil.
Evelyn, he's not even in his room.
Evelyn odasında bile değil.
My husband's not feeling well. He has to stay in his room.
Üzgünüm çocuklar, kocam kendini iyi hissetmiyor.
- He's not in his dressing room.
- Kuliste odasında değil..
It's not like I copied his name off his mailbox so I could look up his number and call him while he's in the shower so I could watch him cross the room naked to answer the phone.
Posta kutusundan adını öğrenmiş,... sonra telefon numarasını bulmuş, camdan onu çıplak halde izlemek için duştayken onu aramış değilim.
He's not in his room.
Odasında da yok.
- He's not in his room.
- Odasında değil.
He's not in his room.
Odasinda değil.
Well, he's not in his room, you know.
Şey, yerinde değil, biliyorsun.
Go with me here, but let's say Mark walks into a hotel room... and he sees his wife naked, but it's not his wife... it's his naked sister-in-law, and he has sex with her.
Şunu düşünsenize, diyelim ki Mark bir otel odasına girdi ve karısını çıplak gördü, ama kendi eşi değil onun çıplak baldızı, onunla seks yaptı.
- He never came down stairs and he's not in his room.
- Hayır. - Aşağıya hiç inmedi ve odasında da yok.
He's not in his room?
Odasında değil mi?
He's not in his room.
Neden bu kadar geç kaldıklarını öğreneceğim.
He's not in his room. You didn't see him?
- Odasında değil, onu görmedin mi?
He's not in his room. I'll check outside.
Ne işin var burada?
What about the knackwurst, Hans? When he's not on the convention floor, he's been up in his room.
- "Danny'nin en sevdikleri" yazılı bir kutuda.
When he's not on the convention floor, he's been up in his room.
Fuar alanında olmadığı zamanlarda, odasında oluyor.
Berta, he's not in his room. - What?
- Berta, odasında değil.
- I said, he's not in his room.
- Ne? - Odasında değil, dedim.
No, he's not in his room.
Hayır, odasında değil.
Explain, please, the meaning of, "He is not in his room."
"Odasında yok" da ne demek, açıklar mısınız?
But he's not in his room.
- Ama odasında değil.
Your theory is he can only talk with a needle in his back or... When his wife's not in the room.
Teorine göre, ya sırtına iğne batırıldığında ya da karısı odada yokken konuşabiliyor.
He's not in his room, he's supposed to be in his room.
Odasında değil, odasında olması gerekiyordu.
So, he's not in his room.
Adam odasında yoktu.
As Randy put on his new necklace, he noticed it was not unlike some of the other necklaces in the room.
Randy yeni kolyesini taktığı sırada,... salonda bulunan diğer kolyelerden farksız olmadığını fark etti.
- He's not in his room.
Odasında değil.
i thought charlie was asleep but he's not in his room.
Charlie'nin uyuya kaldığını sanmıştım. ama odasında değil.
- If he's not in his room, I don't...
Nerede acaba? - Odasında değilse, haberim...
You weren't answering your phone, and Mr. Gable is checking in, and he's not happy with his room, and he's being really high-maintenance about it, and I don't know what to do with him.
Odasını beğenmemiş ve bununla ilgili çok nükteli davranıyor. - Adamla ne yapacağımı bilemedim.
Not at all. He's up in his room.
Sorun değil.O odasında.
He's in the interrogation room waiting for his lawyer, and you are not to go anywhere near him.
Sorgu odasında. Avukatını bekliyor. Ve sen onun yanına gitmiyorsun.
He was observed to spend twenty minutes in the hotel room... of his sister, Madame Sutcliffe, who was visiting from England... but she was not there in the room.
İngiltere'den ziyaretine gelmiş olan kız kardeşi Bayan Sutcliffe'in otel odasında 20 dakika geçirdiği görülmüştü. Ama kız kardeşi o sırada otelde değildi.
Scientists, in my experience, are the first people to say they donít know. I mean if you get a scientist to start talking off his area of specialisation, he immediately starts ñ he or she ñ hedging his bet, saying, you know, Iím not sure but Iím sure thereís someone in the room who
Eğer bir bilim adamını kendi alanı dışında bir konuda konuşturursanız hemen gayet ihtiyatlı bir şekilde konuşmaya başlayacak ve diyecektir ki ;
He's not in his damn room.
Lanet olası odasında değil.
Ali Çavuþ, later recounted that Gazi " although it was his bedtime, he did not retire. He sat thinking in a different room until midnight.
Ali Çavuş'a göre, Gazi o gece yatma zamanı geldiği halde yatmamış ayrı bir odada, gece yarısına kadar oturmuştu.
He's not in his room, and his bike is missing.
Odasında yok, bisikleti de burada değil.
He's locked himself in his room and he's not coming out.
- Kendisini odasına kilitlemiş ve çıkmıyor.
He left the wedding two hours ago and he's not in his room.
Düğünden iki saat önce çıktı ve odasında yok.
Well, if he's hiding out in his room, apparently not that well.
Odasında saklanıyorsa çok iyi değil demektir.