He's not talking tradutor Turco
480 parallel translation
- He's not, sir. He's talking sense.
- hayır, efendim. o hisleriyle konuşuyor.
He's not talking.
Konuşmuyor.
Vincenzo, tell him that he's not talking sense.
Vince, Rocco mantıksız konuşuyor söyle ona. Zaten söyledim ya.
He's not talking today.
Bugün konuşmuyor.
When he's not talking, yes.
Konuşmadığı zaman, evet.
Let's not waste time talking to him If he refuses to declare his name We can forget the protocols
Çene çalarak vakit kaybetmeyelim konuşmuyorsa... görgü kurallarını es geçebiliriz gebertelim gitsin!
But at least he's not talking the kind of rot he did last week.
Ama en azından, geçen haftaki gibi saçma laflar etmiyor.
- He's not talking English.
- İngilizce konuşmuyor.
Not that the quack knows what he's talking about.
O salak hiç bir şeyden anlamıyor tabii.
He's talking, but not to me.
Konuşuyor ama benimle konuşmuyor.
He's not having the fun you're talking about, laughing and giggling and running barefoot through fields.
O, senin bahsettiğin tarzda eğlenmiyor. Gülerek, kıkırdayarak ve sahada çıplak ayak koşarak.
He's not going to appreciate me talking to Brad.
Brad'le konuşmamı pek hoş karşılamayacak.
I am not listening to Jeffrey, but he's still talking.
Jeffrey'i dinlemiyorum ama hala konuşuyor.
He's still in custody, and he's still not talking.
Hâlâ gözetim altında ve hâlâ konuşmuyor.
No, he's in the bathroom, not talking.
Hayır, banyoda, konuşamaz.
Believe me, I've known him a long time, and when Al's not talking, he is not thinking.
Bana inan, onu uzun zamandır tanıyorum ve Al konuşmadığı zaman, düşünmez de.
- He's still not talking to me.
- Hâlâ benimle konuşmuyor.
YOU KNOW THE DOCTOR DOESN'T LIKE ME TALKING TO ANYONE WHEN HE'S NOT HERE.
Doktorun bilgisi dışında yapmamalıydık. - O olmadığı zaman kimseyle konuşmam.
I KNOW THE DOCTOR DOESN'T LIKE ME TALKING TO YOU WHEN HE'S NOT HERE.
Doktorun olmadığı zamanlar konuşmak istemediğini biliyorum.
He's not talking about your mom...
- Pardon. Senin annenden bahsetmiyor...
Lomax told whoever he was talking to not to kill us if he's around, right?
Lomax kendisi etraftayken öldürülmemizi istemiyor değil mi?
He's not gonna do any talking.
Çocuk konuşamayacak.
Oh, if he said, "I know how to run your business better than you" that would be something worth talking about but he's not saying that.
"İşinizi sizden iyi idare etmeyi biliyorum" dese, konuşmaya değer bir şey olurdu. Ama öyle de demiyor.
He's not talking about Germany... He's talking about America.
Almanya hakkında konuşmuyor Amerika hakkında konuşuyor.
So, when he does come to Boulder and people hear what he has to say, they're able to tune in, it's not something exotic or esoteric he's talking about. It's material that they're very familiar with.
Ben bunları seçince, öteki masalardaki yardımcı editörlere gönderirim.
He's not listening, he's hostile, he's talking back.
Bizi dinlemiyordu, saldırgan davranıyordu, ters cevaplar veriyordu.
If that kid knows anything, he's not talking or I wouldn't be here.
Çocuk bilse bile konuşmadı, yoksa burada olamazdım.
He's not supposed to call me when I'm talking with a client.
Müşteriyle konuşurken beni çağırmaması gerekiyordu.
He's not talking!
Konuşmuyor.
Like I said, if he's talking, he's not gonna shoot anybody - including you.
Dediğim gibi, eğer konuşursa, sen dahil hiç kimseye ateş etmeyecektir.
- Yeah, but he's not talking.
- Evet, ama konuşmuyor.
He's not talking right now.
Şu anda konuşamaz.
And he's the kind of guy who, when you're talking, he's listening not saying, "I understand" but really wondering what you look like naked.
Ve sen konuşurken dinleyen "anlıyorum" demeyen ama senin çıplak halini merak eden biri.
- Surely he's not talking about VH1?
- VH1 için konuşmuyordur umarım.
When Jesus said, "Suffer the little children come onto me," that's not what he was talking about.
Çünkü İsa "çocukların bana gelmelerine engel olmayın" dediğinde kastettiği şey bu değildi!
He's been sitting over there for two days... depressed £ ¬ moping £ ¬ not talking to anyone.
Orada iki gündür depresif.. şekilde ve kimseyle konuşmadan oturuyor.
He's not talking to me.
Benimle konuşmuyor.
You know, I've been talking to the Doctor, and he tells me it's not unusual for a repressed memory to resurface because of a smell or a visual detail.
Biliyor musunuz, doktorla konuşuyordum. Bana, bastırılmış bir anının bir koku veya bir görsel detay yüzünden yüzeye çıkmasının garip olmadığını söyledi.
He's our guy, but he's still not talking.
Adamımız o ama hâlâ kabul etmiyor.
- He's not talking.
- Yemek borusu. Gördün mü konuşmuyor.
He's not talking.
Adam konuşmuyor.
- He's not talking!
- Konuşmuyor! Bir şeyler yapın!
I'm glad he's not talking about me.
Benden söz etmediğine sevindim.
If a man gets "lucky," he's not talking about his wife. How does that just spew out?
Eğer bir koca dün gecenin güzel geçtiğinden bahsediyorsa, karısından bahsetmediğinden emin olabilirsiniz.
Are you sure it's he who's not talking?
Konuşmayanın o olduğuna emin misin?
That's not what he's talking about, he's talking about the dockers.
Bundan bahsetmiyor, rihtim iscilerinden bahsediyor.
John, are you doing direct? He's still not talking.
John, sorguyu sen mi yapacaksın?
I've never seen him like this.He's not talking, he's got this nasty look on his face.
Onu hiç böyle görmemiştim. Konuşmuyor. Yüzünde kötü bir ifade var.
He's talking about the movie, Howard, not the snack bar.
Filmden bahsediyordu, Howard, büfeden değil.
He's not talking.
- Hayır. Konuşmuyor.
He's got his own personal agenda. - l'm not talking about saving his son.
Sadece oğlunun kıçını kurtarmaktan bahsetmiyorum.
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not gonna make it 43
he's not here anymore 22
he's not 1460
he's not ready 47
he's not there 182
he's not here 947
he's not responding 40
he's not my friend 74
he's not worth it 85
he's not gonna make it 43
he's not here anymore 22
he's not 1460
he's not ready 47
he's not there 182
he's not here 947
he's not responding 40
he's not my friend 74