He's not well tradutor Turco
2,929 parallel translation
Now he would stay sometimes and watch the house when Charlie was out of town, but, well, they haven't talked in a long time, so I don't know if he still had the code or not.
Charlie şehir dışına çıktığı zaman bazen eve göz kulak olmak için evde kalırdı ama uzun zamandır görüşmüyorlardı bu yüzden hâlâ giriş yetkisi var mı bilmiyorum.
Well, maybe that's not all he gave her.
Belki tek verdiği o değildi.
Well, I don't know if you're aware of this or not, but he's telling everybody he's gay.
Bunun farkında bile değilsin, biliyorum. Kendisini herkese Gay diye söylüyor.
I know he's not coming back. Well, these people obviously don't.
Etraftakiler kesinlikle bilmiyor.
Well, he's not on this page.
Pekala, bu sayfada değil.
Well, if he's not, we'll just strangle him and dissolve his body in acid.
- Öyle değilse, onu boğup asitli suya atıp eritiriz.
Well, he's not having any crumble.
- Elma parçacıklarından yemeyecek!
No, no, he's not doing well.
Hayır, hayır pekiyi durumda değil.
Well we know he's not skiing.
Kayağa gitmediğini artık biliyoruz.
Yeah, well, he's not the bastard we thought he was.
Evet, o sandığımız gibi şerefsiz değil.
Well, why not just escape? If he hadn't sewn the guard's mouth shut, we would never know it was him.
Gardiyanın ağzını dikerek kapatmasaydı, onun Susturucu olduğunu asla bilmezdik.
Not to change the subject, but he's incredibly well read, which tells us that he most likely grew up in isolation, with literature being his only escape.
Konuyu değiştirmek için değil ama akıl almaz derecede çok bilgili bu da bize büyük ihtimalle yalnızlık içinde büyüdüğünü edebiyatın onun tek kaçış yolu olduğunu gösterir.
Well, then maybe he's not that far away.
O zaman çok uzaklaşmamış olabilir.
Well, he's not really a kid anymore.
Yirmili yaşlarında.
For you to, well, let's just say, bang a woman in his apartment when he's not there...
Sizin için... Şöyle anlatayım.
Well, with any luck, he's not out of prison just for the night.
Umarım hapisten bu gece için çıkmamıştır.
Yeah, well, he's not playing well with others again.
Evet, o diğerlerine karşı gene iyi davranmıyor.
Well, it's not and he's not my boyfriend.
Ama değil ve o da erkek arkadaşım değil.
He needs to be here. Well, he's not here, so- -
Burada olması gerekiyor!
Not only does he butcher Hebrew, he's lying as well.
İbraniceyi katletmesini bir kenara bırak herif yalan da söylüyor. - Hangi konuda?
Oh, well, it sure seems like he's taking some vacation right now, you know- -'cause not a lot's getting done at the house lately.
Görünüşe göre zaten tatil yapıyor. Son zamanlarda evde pek iş yapılmıyor gibi.
Well, you're going to need one of your tricks. Because what good does Zielinski's source do us if he's not going to let us go public?
O hilelerinden birine ihtiyacımız olacak çünkü Zielinski'nin kaynağı açıklanmazsa bize bir yararı olmaz.
Well, he's not my family.
Hayır, o benim ailemden değil.
Well, he's not a complete bastard.
Tam bir yavşak değilmiş.
You got Frank all messed up, you got Mac not taking his size pills, you got Charlie thinking that he's well-adjusted when he's the craziest of all.
Bu kadar yeter. Frank'in aklını kalıştırdın, Mac'in boyut arttırıcı hapını almasını engelledin, Charlie en delimizken onun dengeli olduğunu düşündürttün.
Well, he's not my real cousin. We grew up together.
O gerçek kuzenim değil, birlikte büyüdük.
Jackie's having some trouble at the house. When the landlord acted concerned about it, then I thought, "well, maybe he's not gonna think I'm crazy".
Jackie evde bazı sorunlar yaşıyor. belki de benim deli olduğumu düşünmez " diye düşündüm.
Yeah, well, he's not going to fax it.
Fakslamayacakmış.
I thought, well, he's never gonna go home, and now I don't know because a lot of this competition is about not choking.
Çünkü genelde şaşırmıyorum pek.
Well, we're not exactly sure that he's a...
O kadar da emin değiliz onun- -
Well, maybe that's why he's not taking the test again.
Şey, belki de sürüş testine girmemesinin sebebi budur.
Well, I don't think that's such a good idea, Rusty, because you may not have seen the killer's face, but I'm pretty sure he saw yours.
Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum, Rusty çünkü sen katilin yüzünü görmemiş olabilirsin ama eminim o seninkini gördü.
- Well... He's not better than you at yard sales.
- Bahçe satışlarında senden iyi değil.
- oh, man, whatever that dude's got, he is not well...
Evet! Tanrım, işte geliyor.
Well, don't pretend you're not thinking he's suspect number one.
Bir numaralı şüpheli olarak Brody'i düşünmediğini söyleme şimdi bana.
Well, for starters, your friend with the glasses, he's a... Well, there's something a bit... not right about him.
İlk geldiğimde gözlüklü arkadaşın, o biraz onda sanki doğru olmayan bir şeyler var.
Well you'd think so, but he's not, because he's in shock, remember.
Sen öyle diyebilirsin ama o demiyor, çünkü şu anda şokta.
Well, he's the one who called 911, but I have not been able to track him down, and I was hoping you might be able to tell me where he is.
- 911'i arayan oymuş ama onu bulamadım ve senin, nerede olduğunu söyleyebileceğini umuyordum.
Oh, well, he's not coming, which is good, since I just found out he's cheating on me.
Şey, o gelmiyor, ki beni aldattığını öğrendiğimden beri fena olmuyor.
That he's not answering questions very well?
Sorulara iyi cevap vermemesi hakkında mı?
The guy I'd been dating for six months, Daryl, well, a week before we're supposed to leave to backpack Europe together, Daryl decides that, well, he's just not that into me anymore, and maybe Europe's not the best idea.
Altı aydır birlikte olduğum çocuk Daryl birlikte Avrupa'ya seyahat etmemize bir hafta kala artık benden pek hoşlanmadığına karar verdi ve belki de Avrupa o kadar iyi bir fikir değildi.
Well, he's not going anywhere right now.
Peki, artık hiçbir yere gitmeyecek.
Well, it feels like he's not a kid anymore.
Artık çocuk gibi görünmüyor.
Well, you know, he's not... he's not...
Aslında, O hiç... o hiç...
- Well, he's not here.
Burada da değil ama.
Well, he's not gonna hear it from me'cause...
Bunu benden duymayacak çünkü...
Well, he's not all there.
Aklı başında değildir onun.
Well, he's not, is he?
- Değil işte.
No, he isn't. Uh-uh. Well, last time I checked, it's not against the law to walk down the street.
Son baktığımda sokakta yürümek suç değildi.
Well, he's not your kid, remember?
Senin çocuğun değil o, unuttun mu?
Well, he's not a bail bondsman.
Kefaletci degil.
he's not my boyfriend 125
he's not gonna make it 43
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not 1460
he's not ready 47
he's not there 182
he's not here 947
he's not responding 40
he's not here now 24
he's not gonna make it 43
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not 1460
he's not ready 47
he's not there 182
he's not here 947
he's not responding 40
he's not here now 24