He can't hurt you tradutor Turco
203 parallel translation
He can't hurt anybody, you've got his gun.
- Onun silahı sende.
You'd give your immortal soul to hurt to him... for all the times that he's stepped on you and spat on you, but you can't, nothing penetrates the hippo.
İnsanlar onu gerçekten incitmek isteyebilirler. Onu biraz tanımak bunun için yeterlidir. Onu incitmek isteği gittikçe kuvvetlenir.
HE DIDN'T DO ANYTHING TO HURT YOU- -
Ne diyorsun? Canını acıtmadı ya...
You see, he doesn't write very much but when he wants to really hurt someone, he can do it with one phrase.
Yani, aslında çok yazmıyor ama birinin canını yakmak isterse, bunu bir cümleyle yapabilir.
I mean, he can't hurt you.
Diyorum ki, sana zarar veremez.
He can't hurt you.
Sana zarar veremez.
He ain't gonna hurt you.
- Merak etme canını yakmaz. - Nerede oturuyorsun küçük?
Can't you see he's hurt and worn out?
- Niye hanımefendiye sormuyorsunuz?
When he leaves he's going to hurt you, and I won't have you hurt.
Gittiğinde canın yanacak. Canın yansın istemem.
- He didn't hurt you?
Canını yaktı mı?
But you hurt Mr Schlocker and he can't do that now.
Ama Bay Schlocker'ın canını yaktınız ve artık bunu yapamaz.
Don't scream, my dear, he won't hurt you. It's only a sign of affection.
Çığlık atma, canım, sana zarar vermez Bu sadece bir sevgi işareti.
He can hurt, die, decompose, just like you and me, general.
Yaralanabilir, ölebilir, çürüyebilir, tıpkı sizin ve benim gibi, general.
Oh, come on, Peg. He can't hurt you.
Haydi Peg, sana zarar veremez.
Next time you see an army officer, you'll recognise his rank, and he won't accidentally hurt you.
Bir daha bir subay görürsen, rütbesinden tanırsın, ve o da kazaren canını yakmaz.
Look, if you don't dream him up, he can't hurt you or us.
Bak, eğer onu rüyanda görmezsen, o da sana ya da bize zarar veremez.
He can't hurt you, Nora.
Sana zarar veremez Nora.
He can't hurt you, honey.
Sana zarar veremez tatlım.
He can't hurt you.
Sana bir şey yapamaz.
No, he can't hurt you now, I won't let him.
Canını yakamaz, buna izin vermem.
He won't hurt you
Canını acıtmayacak.
He can't hurt you, Gregor.
Sana zarar veremez, Gregor.
He can't hurt you!
Sana zarar veremez!
But it's alright, he can't hear you right now, he can't hurt you.
Ama şimdi herşey yolunda, seni duyamaz, sana zarar veremez.
He can't hurt you.
Gitme, sana bir şey yapamaz.
You can't hurt Bester because of the neural block but you can help me bring down everything he cares about.
Zihnindeki engel yüzünden Bester'a zarar veremezsin ama umursadığı her şeyin yıkılmasını sağlayabilirsin.
He didn't hurt you?
Canını yakmadı ya?
If you don't believe in him, he can't hurt you.
Eğer varolduğuna inanmazsak bize zarar veremez.
It's okay! He can't hurt you!
Korkmayın, size zarar veremez.
That's where faith comes in, because you've got to say... even though I'm afraid this person is gonna hurt me, is going to reject me... I'm going to make a leap of faith and love this person, but he couldn't do that.
Burada inanç devreye girer ve karşındakinin canını yakacağını, reddedeceğini bile bile şansımı deneyip aşık olacağım dersin ya, o bunu yapamamış.
He can't hurt you now.
Artık sizi incitemez.
You know what it means that he can't hurt any living thing?
Canlı olan hiçbir şeyi öldüremeyecek olması ne anlama geliyor biliyor musun?
Well, don't worry, he's never gonna hurt you again, okay?
Merak etme, bir daha canını acıtamayacak, tamam mı?
He can't hurt you anymore.
Seni bir daha asla incitemez.
Michael, he can't hurt you now.
Michael, artık sana zarar veremez.
I mean, the thing is, you know, I'm on this date, and he's funny, and he's charming, and I'm miserable because I can't stand that I hurt you.
Benimle çıkmak istiyor, eğlenceli, çekici biri ama ben seni üzdüğümü düşünerek üzülüyorum.
He can't hurt you anymore.
Artık sana zarar vermez.
And if he can't find you, he can't hurt you.
Her halükârda eğer sizi bulamazsa size zarar veremez.
You're kidding me, right? What if he gets hurt because he can't hear in a dangerous situation?
Ya tehlikeli bir durumda, duyamadığı için yaralanırsa?
Can't you see he's hurt?
Yeter artık Gwyn, yaralandığını göremiyor musun?
You know he can't hurt us.
Bize zarar veremeyeceğini biliyorsun.
Can you get Pastor Tremble to a safe place where he won't hurt himself, like a psychiatric hospital?
Papaz Tremble'ı kendine zarar veremeyeceği psikiyatri hastanesi gibi güvenli bir yere götürebilir misin?
He can't hurt you anymore.
Artık sana zarar veremez.
Yeah, but he can't hurt you anymore.
Evet ama artık sana zarar veremez.
- But he didn't hurt me. - I can see why that might upset you.
- bu onun işi ama beni incitmedi
You want to hurt him because he doesn't want you anymore.
Onun canını yakmak istiyorsun, çünkü seni istemiyor.
He'll hurt you so bad!
Canını çok acıtır!
We're gonna find you a shelter, someplace where he can't hurt you.
Sana zarar veremeyeceği bir sığınak veya adı bilinmeyen bir yer bulmalıyız.
I told you, big baby, he wasn't trying to hurt you on purpose.
Sana canını kasten yakmıyordur demiştim.
Well, that just proves my point, that he wasn't trying to hurt you on purpose, because if he was, there would be no way that he would stop doing it for somebody like holly.
Bu senin canını kasten yakmayı çalışmadığını ispatlar işte. Çünkü eğer çalışıyorduysa imkânı yok bundan Holly gibi biri için vazgeçmezdi.
Don't worry, Francesca. He can't hurt you anymore.
Francesca, artık sana zarar veremez.
he can't hurt you anymore 17
he can't swim 20
he can't 392
he can't walk 19
he can't speak 18
he can't hear me 22
he can't help himself 22
he can't come 19
he can't help you 16
he can't talk 39
he can't swim 20
he can't 392
he can't walk 19
he can't speak 18
he can't hear me 22
he can't help himself 22
he can't come 19
he can't help you 16
he can't talk 39