Hopin tradutor Turco
212 parallel translation
That's what I was hopin'for... a chance to get neighbourly.
Böylece aradaki buzları da eritmiş oluruz.
I'm hopin you're gonna stay for a while this time.
Umarım bu sefer biraz uzun kalırsın.
Hopin', watchin', waitin
Umuyordum, izliyordum, bekliyordum
Hopin'to run into him here in Tascosa!
Ona Tascosa'da rastlamayı umuyordum.
While you are in the cave-in hopin'
* Sen göçük altında dua ederek yatarken *
I was hopin'you wouldn't come back
Geri dönmeyeceğini umuyordum.
I've been hopin'you'd come see me.
Gelip görmeni umuyordum.
Just stood up there and looked down at me... hopin'I'd drown.
Orada durup... boğulacağımı umarak bana bakıyordu.
I was hopin'I could hold you here, but I guess I knew better.
Seni burada tutabileceğimi ummuştum, ama böyle olacağını biliyordum.
I was hopin'...
Umuyordum ki...
I was hopin'there'd be a little more of you.
Gerçi biraz daha fazlasını bekliyordum.
- That's what we're hopin'.
- Bizde bunu umuyoruz.
He comes riding'around here as nice as you please, hopin'to find a nice job.
Buraya iş bulmak ümidiyle gayet hoş bir şekilde geliyor.
I`m brand-spankin`-new in town... and I was hopin` to get a look at the Statue of Liberty.
New York'un yabancısıyım... Özgürlük Anıtı'nı arıyordum...
Hopin` to get a look at what?
Ne arıyordun?
Just hopin you can stay alive from day to day.
Her gün sadece hayatta kaldığınız gün için şükrediyorsunuz.
I was hopin things would work out for her.
Mutlu olmasını istiyordum. Çünkü iyi bir arkadaşımdı.
You know, I was hopin'- -
Biliyorsun, ben...
I was hopin'somehow, Michael, maybe you had... Nick with you.
Ben, Nick'in yanında olduğunu sanıyordum.
- Well, I was hopin'.
- Galiba.
I was hopin'your voice analyzer would detect some kind of subtle changes in her emotions.
Ses tespit sisteminin onun duygularında olan değişiklikleri anlayabileceğini umuyorum.
Now, I'm hopin'they mean somethin'to you, or, better yet, I'm hopin they mean somethin to Fenton.
Umarım bunlar sana birşeyler ifade ediyordur hatta umarım ki Fenton için de bir şeyler ifade ediyodur.
I was hopin'to say hello to sue Anne.
Sue Anne'e bir merhaba demeyi umuyordum.
[sighs] I was hopin'you could tell me what happened that night.
Bana o gece neler olduğunu anlatabileceğinizi ümit ediyordum.
We're hopin'that 300K can get 1 0 keys of some majestic blow.
300 binlikle, 10 kilo kadar en kralından kokain arıyoruz.
I was kinda hopin that's whatthiswas.
Hepsinin bu kadar olacağını umut ediyordum.
I was hopin'to take control of Linda's very expensive new toy by simply getting the phone to talk to the computer, knowing that computers always do as they're told except at my bank, of course.
Sadece telefonu bilgisayarla konuşturarak Lindanın yeni pahalı oyuncağını kontrolunun eline geçirmeyi umuyorudum bilgisayarların söyleneni daima yaptığında eminim. Bankamdaki hariç tabii ki.
I was hopin', yeah.
Öyle de diyebiliriz, evet.
I was hopin'we'd have time for little... poke in the whiskers.
Canım biraz kırıştırmak istiyordu... -... ama vaktim yok.
I was hopin'you'd recall this guy.
En azından onu tanıyacağını düşünmüştüm.
wondering'if he ever thought of us, and hopin'that maybe we'd broadened his horizons a little, even if he couldn't remember just how they got broadened.
Sanki kendi oğlumuzmuş gibi başarılarından gurur duyarak hiç aklına geliyor muyuz diye merak ederek ve belki de ufkunu birazcık bizim genişlettiğimizi varsayarak ufkunun nasıl genişlediğini hiç hatırlamasa bile izliyordum.
I'm hopin'as long as it's embedded in flesh, it's safe.
Etle temas ettiği sürece zararlı olacağını sanmıyorum.
I... I was hopin'some day to rope you.
Günün birinde seni tutacağımı umuyordum.
And I was hopin'we could make an extenuation of it.
Bunu uzatacağımızı umuyordum.
You know, to be honest, I was... I was kinda hopin'Shelly would get hitched to that astronaut fella.
Dürüst olmak gerekirse, ben... ben Shelly'nin şu astronotla evlenmesini umuyordum.
I was hopin'for somethin'big and kinda bouffant.
Büyük ve gösterişli bir şey umuyorum.
I was hopin'she'd make it through the drive, but... she's ready.
Gittiğimizde yavrular diye düşünmüştüm, ama yetişmeyecek.
Hopin'soon that I'll forget you.
# Umarım unuturum yakında seni
- I was hopin you'd be here.
- Burada olacağını umuyordum.
Well, here's hopin'. All right.
Eh, umudum sende.
I was hopin'we could sing a tune together.
Beraber şarkı söyleriz diyordum.
In fact, we were hopin'that you might be able to help us.
Bize yardımcı olmanızı ümit diyorduk.
# Just hopin'to be led astray Hell, yeah
Sadece yoldan çıkmayı umarak... Elbette öyle!
I was hopin'maybe with your tuning fork that you might have a hunch.
Umarım geliştirilmiş çatalınla bir önsezin vardır.
I was hopin'that you... would also give is a hand with the same situation.
Ayrıca, senden de aynı duruma el atmanı umuyordum.
More specifically, I was hopin you would give us a finger.
Daha açıkçası, bizim için parmağını kımıldatmanı bekliyordum.
Laura, I was hopin'to catch you before you'd left your house.
Laura, evden çıkmadan seni yakalamayı umuyordum.
I was hopin'to take some food out there.
Biraz yiyecek götürürüm diye umuyordum.
- I was hopin'I'd bump into you, to be honest.
Seninle karşılaşmayı umuyordum. Sen şimdi buraya gelip...
- Because I was hopin'... I could, uh, wave to you onstage... when we join Powerline for the final number.
- Çünkü sana sahneden el sallarım diye düşünmüştüm konser sonunda Powerline bizi sahneye davet ettiğinde.
I was hopin'to stay on the couch tonight.
Bu gece kanepende yatmayı düşünüyordum.