Hopped tradutor Turco
523 parallel translation
You've certainly got me all hopped up, baby.
Afyon yutmuşa çevirdin beni bebeğim.
Yup, you certainly got me hopped up.
Kesinlikle, afyon yutmuşa çevirdin.
When she accepted, the fever went down to normal and I hopped out of bed.
Teklifimi kabul eder etmez ateşim normale düştü ve yataktan fırladım.
Everyone's hopped it.
Herkes bindi.
So I hopped over and looked in.
Ben de hoplayıp içeri baktım.
He hopped on his horse and scat.
Atına atlayıp kaçtı.
In a hopped-up jalopy, of course.
Eskimis bir otomobilde, tabii ki.
We saw your bus and hopped on.
Otobüsünüzü gördük ve arkasına atladık.
It hopped straight up to me, chirping all the while.
Cıvıl cıvıl öterek, önüme doğru sıçradı.
Come on, you hopped up bus drivers.
Haydi sizi sarhoş otobüs şoförleri!
well, Spink and Robson's hadn't got what I wanted... which was one of those clocks with, um, barometers and everything in one... but they rang up their branch in Broadham and said there was one there... so I hopped on the 1 : 30 train and went to get it.
Spink ve Robson'da aradığım şey yoktu hani şu içinde barometre filan olan şu hepsi bir arada saattlerden ama Broadham şubelerini aradılar, ve orada bir tane varmış dediler ben de 13 : 30 trenine atlayıp almaya gittim. - Devam et.
These guys in hopped - up cars think they own the road.
Bunun gibiler, o güçlü arabalarına binince yol kendilerinin sanıyorlar.
I got him all hopped up about it. He thinks it could be made into something.
İyi bir şeyler çıkabileceğini düşünüyor.
Hopped it. Walked out without paying.
İçti ve tek kuruş ödemeden çekip gitti.
But acting purely on impulse, so to speak, me and my boy hopped on.
Ama ani bir kararla oğlumla beraber otobüse atladık.
All I know is he hopped into his car and he flew.
Bütün bildiğim arabasına atlayıp uçarcasına gittiği.
You're pretty hopped up about Barberosa, aren't you?
Barberosa konusunda oldukça heycanlıydın, öyle değil mi?
A hopped-up motor with dual carburetion and a beat-up station-wagon body.
Çift karbüratörlü ve station wagon tipi modifiye motorlu bir şey.
She scared me so bad, I hopped down and turned the chair over.
Beni öyle korkuttu ki, aşağı atladım ve sandalyeyi devirdim.
I don't know what she had in mind... but this writer said that the Chinese Army... had to get hopped up on opium before staging an attack... that they had lousy clothes... and no discipline at all.
Karımın ne düşündüğünü bilmiyorum, ama yazara göre... Çin ordusu saldırmadan önce afyonla kafayı buluyormuş. Üstleri başları dökülüyormuş, ekipmanları berbatmış, disiplin diye bir şey yokmuş.
You're on a hopped up, show-off stage.
Sen de iyice uçmuşsun.
Service quotient "X" plus condensation-atmospheric quotient "Y"... plus smile-and-affability quotient "X"... show in the last three months a sales gain line... that has hop, hop, hopped right off the lousy board!
Servis katsayısı "X" üstüne atmosfer katsayısı "Y" bir de gülümseme ve sevimlilik katsayısı "X" konunca son üç ayki satış artışı eğrimiz hop, hop, hop diye yükselip aldı başını gitti!
Sir, they've all hopped it. All of them.
Hepsi kaçtılar, komutanım.
He's gone, hopped it.
Gitmiş, nalları dikmiş.
You can go around like a hopped-up Arab slashing at everything, scarring up half the world but let somebody else try it?
Zıplayan bir Arap gibi ortalıkta dolaşabilirsin içerideki her şeye kılıç sallayan, dünyanın yarısında yara izi bırakan... -... ama aynı şeyi başkasının yapmasına sıra gelince? Hayır, olmaz!
- Yeah, it's hopped up to over 160.
- Aynen öyle, 250'ye çıkar diye tahmin ediyorum.
We should have hopped it.
Atlamalıydık.
Another time, she had a bad foot she hopped along on her good one.
Bir seferinde de bacağı incinmişti, sağlam bacağının üstünde zıplıyordu.
Hopped me to the car.
Αrabaya bindirirlerdi.
"I am the toad, and I hopped through the window."
"Ben Karakurbağa, pencereden girdim."
"The wheel of my father's mill was once more turning and whirring merrily " the melting snow trickled steadily from the roof, " the sparrows chirped and hopped about.
Babamın değirmen çarkı neşeyle şarıldar ve çatıdan kar damlardı....... serçeler cıvıldar ve bir curcuna oluşurdu.
Soon after, the old man returned home And the two so missed each other... That they hopped into bed
Daha sonra, işadamı eve dönmüş birbirlerini çok özlemişler... hemen yatağa koşmuşlar ama karısı çığlığı basmış
Seems to me like you all were in such a hopped up hurry To get out of the city that you turned your kids Into exactly what you were trying to get away from.
Bence şehirden ayrılmamız için öyle çok acele içindeydiniz ki çocuklarınız tam olarak uzaklaştırmak istediğiniz şey oldu.
Out in this open country, the small wallaby-like marsupials grew bigger, hopped farther and faster and became kangaroos, the marsupial equivalent of deer and antelope.
Bu çıplak topraklarda küçük valabilere benzeyen canlılar büyüdü, daha ileriye ve daha hızlı zıplar hale geldi ve kanguru oldu. Yani geyik ve antilobun keseli versiyonu.
We hopped on down the Paraguay to stock up on snow.
Paraguay'a kış stoklarını doldurmaya geldik
And remember when we hopped in the family car and drove all the way to Woodstock?
Arabaya atlayıp, ta Woodstock'a kadar gidişimizi hatırlıyor musun?
- I hate fighting hopped-up people.
- Zom olmuş heriflerden nefret ederim.
" Birdie with the yellow bill, hopped upon my window sill
" Sarı gagalı küçük kuş, penceremin eşiğine zıpladı...
" Birdie with a yellow bill hopped upon my window sill
" Sarı gagalı küçük kuş, penceremin eşiğine zıpladı...
Sorry, I hopped on the wrong van.
Afedersin yanlış adama tosladım.
Do you seriously expect me to tell the President that an alien has landed, assumed the identity of a dead housepainter from Madison, Wisconsin, and is presently out tooling around the countryside in a hopped-up orange and black 1977 Mustang?
Yani Başkana ciddi ciddi... bir uzaylının geldiğini... Madison, Wisconsin'li ölmüş bir boyacının kimliğine bürünüp... turuncu siyah 77 model bir Mustang'la kasaba kasaba dolaştığını... anlatmamı mı istiyorsun?
YOU HOPPED UP THE STEPS.
Hoplaya zıplaya gittin.
So she and a couple of friends hopped in a car and blew out of Brooklyn.
O ve arkadaşları arabaya atlayıp Brooklyn'den ayrıldılar.
He rode the rails, hopped the freights.
Rayları arşınlamış, yük vagonlarına atlamış...
WELL, UH - - WHEN I WAS 17, I HOPPED A FREIGHT TRAIN.
Peki, uh 17 yaşımdayken, yük trenine kaçak bindim.
SURE YOU HOPPED A FREIGHT TRAIN - - RIGHT.
Tabi tabi sen trene kaçar bindin - - Elbette.
I thought it was a great idea if we all hopped in the car... And spent a few days on the road together.
Arabaya atlayıp bütün gün birlikte..... dolaşmamızın güzel bir fikir olduğunu düşündüm!
So I hopped a construction bus, and it damn near drove me back to Chicago.
Yolda giden bir otobüse bindim, beni neredeyse Chicago'da bıraktı.
What are you hopped up on?
Sen bu gece ne çektin?
Since you're all having a whirl of a time on some some kind of a hopped-up date, I believe we can get this over relatively simply and have you people on your way, so step forward to the bench, please.
Eh, madem hepiniz hoppa bir buluşmada çılgınca vakit geçirmek için bir araya geldiniz, bence bunu kolaylıkla halledebilir ve yolunuza devam etmenizi sağlayabiliriz.
- A hopped-up jalopy.
- Yarış arabası.