Ht tradutor Turco
3,910 parallel translation
Cell site has him located at the docks.
Telefon kuleleri rıhtımlarda olduğunu söylüyor.
You've wanted in on the docks for a long time, we know that.
Rıhtımlara girmeyi istiyorsunuz uzun zamandır, farkındayım.
Jimmy brought the chinks onto the docks?
Jimmy rıhtımlara çekik gözlüleri mi getirdi?
Chen was investigating money-laundering in the Bay when he stumbled across one of Tony's paper trails.
Chen rıhtımlardaki para hareketlerini izlerken.. .. Ton'nin evraklarının gidiş gelişlerine şahid oluvermiş.
I'm not gonna let the Chinese get a hold on the docks, Jimmy.
Rıhtımları Çinlilere bırakmayacağım, Jimmy.
I'm still in charge down there.
Rıhtımlarda hala yetki bende.
As the tumor broke apart, you threw emboli, and one went to your brain.
Tümör parçalanmış ve kalbiniz, beyninize pıhtı pompalıyor. - Lezyon da ondan oluşmuş.
What's worrying me is that she doesn't seem to be clotting.
Bana endişe Neler O olmamasıdır pıhtılaşma gibi görünüyor.
Her coags are off, her platelets are low, and her INR is-is 1.7.
Onun Pıhtılaşma kapalı, Onun trombositler, düşük ve onun INR 1.7 - olmasıdır.
No, she's suffered massive blood loss, spent all her clotting factors.
Hayır, o acı çekti masif kan kaybı, onun tüm pıhtılaşma faktörleri geçirdi.
If she has cirrhosis from alcoholism, that would explain why she's not clotting.
O siroz varsa alkolizm, açıklamak istiyorum neden o pıhtılaşma değil.
Don't know, Kev, but a fat embolism is a lot less serious than a blood clot, so...
Bir yağ embolisi Kev biliyorum, ama yok çok daha az ciddi Bir kan pıhtısının daha, yani...
- An occlusive thrombus, which means your vein is clogged up.
- Tıkayıcı trombüs damarda pıhtı olduğu anlamına geliyor.
4 units FFP, 2 milligrams of IV vitamin K, and then let's run coags, CBCs, thrombin time, and check fibrinogen again.
4 birim FFP, 2 miligram vitamin K pıhtılaşma tahlili yapın, trombin ve fibrinojeni tekrar kontrol edin.
♪ I... I've been sitting on the ♪ ♪ Dock of the... ♪
# Rıhtımda oturuyorum... #
She started doing favors for me around the docks.
Rıhtımlar çevresinde bana kıyakları oldu.
I've met undercover cops in the docks before.
Rıhtımlarda sivil polis çok gördüm.
Forensics are going over the entire pier.
Olay yeri tüm rıhtımı tarıyor şimdi.
I was a UC at the docks.
O rıhtımlarda gizli görevdeydim.
What I cannot live with is we had an undercover cop on our docks, sticking her nose into our business.
Bana ters gelen ise.. .. işlerimize burnunu sokan, .. gizli bir ajanı rıhtımlarımıza almış olmamız.
I'm here in Southcliffe on a quayside crowded with locals.
Şu an Southcliffe'de yerel halkla dolu bir rıhtım kenarındayım.
Any surgery is risky, and her condition is causing her blood to stop clotting.
Her ameliyat risklidir ve durumu kanının pıhtılaşmamasını neden oluyor.
He said you came to see ht to us, that you're trying to be a better person.
Sihir kullanmamaya, daha iyi bir insan olmaya çalışıyormuşsun.
He told me to show up with $ 150,000 at midnight at the docks.
Yanımda 150,000 dolar ile gece yarısı rıhtıma gelmemi söyledi.
Abernathy thinks that I'm meeting him at the dock at midnight with 150 grand.
Abernathy sanıyor ki, gece yarısı 150,000 dolar ile rıhtıma geleceğim.
The food, the people, the wharf,
Yemek, insanlar, rıhtım.
It's an anti-coagulant.
Pıhtılaşmayı önleyici.
It's an antiquated treatment, but some hemophiliacs can inject plasma into their wounds, kick-starting the clotting process that's ineffective in their own systems.
Eski tedavi yöntemlerinde bazı hemofililer plazmayı yaralarına enjekte ederdi pıhtılaşma süreci başlayınca kendi sistemleri etkisiz kalırdı.
All right, I got 15 people who have trouble clotting.
Pekâlâ, pıhtılaşma sorunu yaşayan 15 kişi var.
Late this afternoon, a clot traveled to Riley's lungs.
Bu öğleden sonra, Riley'nin ciğerlerine bir pıhtılaşma yerleşti.
Okay, CT scan showed a 3 millimeter cerebellar hematoma.
Tomogrofide hareket denegesi bölümünde 3 millimlik kan pıhtısı görülüyor.
It's D.I.C. Her blood's not clotting.
Kızda yaygın damar içi pıhtılaşma var. Kan pıhtılaşamıyor.
If she doesn't move her hips, we're looking at clots, contractures, poor recovery.
Kalçalarını hareket ettirmezse pıhtı ve kontraktür oluşur ; düzgün iyileşemez.
Or clot.
Ya da pıhtılaşır.
We think a clot formed during surgery that triggered a major stroke.
Ameliyat esnasında oluşan bir pıhtının büyük bir felce sebebiyet verdiğini düşünüyoruz.
He made plans for us, which the Porters and the rest of these bottom-feeders on these docks cut short.
Bizim için plan yapmıştı, Porter'ların ve rıhtımdaki diğer fırsatçıların işini bitirmek için.
Trying to turn these docks into anything more than what they already are is a waste of time, especially now that they've got Conrad Grayson on their side.
Bu rıhtımı olduğundan daha fazlasına dönüştürmeye çalışmak zaman kaybı. ... özellikle de şimdi yanlarına Conrad Grayson varken.
I have been approached by investors for decades with plans to develop the docks, and each one has resulted in the same conclusion... the owners have very deep roots, and they aren't going anywhere.
On yıllardır yatırımcılar rıhtımı geliştirme planlarıyla bana geliyor ve her biri aynı sonucu aldı iş yeri sahiplerinin kökleri çok derin ve hiçbir yere gitmiyorlar.
Well, it's a clot.
Pıhtı bu.
The clot is still inside your brain.
Pıhtı hâlâ daha beyninde.
And now it's so thick that a clot has built up in a vein inside your brain.
O kadar yoğunlaşır ki beyninin içindeki bir damarda pıhtı oluşur.
We need to remove the clot before more brain cells die.
Daha fazla beyin hücresi ölmeden o pıhtıyı çıkarmamız gerek.
I suppose in my clot-filled brain I thought that, uh, after I got out of here I would come back, impress you with a gold medal, maybe invite you to dinner.
Sanırım o pıhtılı beynimle buradan çıktığımda seni bir altın madalya ile etkilemeyi düşünmüştüm.
The drug should break up the clot.
İlacın pıhtıyı çözmesi lazım.
All I've got to do is trap the clot and retract it.
Tek yapmam gereken pıhtıyı sıkıştırıp çıkarmak.
If he gets to the wharf you'll lose him for sure.
Rıhtıma ulaşırsa, onu tamamen kaybedersin.
She lost hers doing "Karate Kid" crane kicks off the pier.
Terliklerini, rıhtımda "Karate Kid" tekmesi atarken düşürdü.
Tell him to meet me at the docks at the start of the next cycle.
Ona de ki bir sonraki döngüde benimle rıhtımda buluşsun.
Come to the docks when you change your mind.
Fikrini değiştirdiğinde rıhtıma gel.
If, on the other hand, you stood on the quayside and watched the Queen Mary set off for New York the people on the quayside are not crying because they know they're going to see those people again fairly soon.
Öte yandan, rıhtımın kenarında durup Queen Mary gemisinin New York'a doğru yola çıkışını izlerken rıhtımın yanında bekleyen insanların ağlamadığını görürsünüz çünkü yolcu ettikleri kişileri çok yakında göreceklerini biliyorlar.
Your boat leaves this dock at 2 : 00 PM.
Tekneniz bu rıhtımdan öğleden sonra 2'de ayrılır.