English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / I'll have to go

I'll have to go tradutor Turco

1,594 parallel translation
When we free him, I'll never have to go back to the Dursleys'.
Onu özgür bırakınca Dursley'lerin evine dönmem gerekmez.
Or I'll have to go in and take it...
Yoksa içine girip kendim alacağım.
Yes, i know you are allergic to cold, water, hot and all that but you know what, i am older, wiser and i shot the duck, so you have to go
Evet soğuğa alerjin olduğunu biliyorum, su, sıcak ve bununda ötesinde ama biliyor musun ben büyüğüm, akıllı ve ördeği vurdum, bu yüzden gitmelisin.
I'd like to go there, sir Someday you'll have to
Ben, oraya gitmekten mutlu olurum, efendim.
You'll have to go half-speed, baby, because I don't follow you.
Yavaşla biraz, bebeğim çünkü seni takip edemiyorum.
That finishes me. l`ll have to go someplace where people don`t know who I am.
Bu da beni bitiriyor. Artık beni kimsenin tanımadığı bir yerlere gitmem gerekiyor.
I'll have dinner in my room and then go to bed early.
Yemeğimi odamda yiyeceğim ve erken yatacağım.
I have to go. I'll get your tux.
Smokinini alacağım.
It's gone! I'm sure there's a good explanation for this but we'll have to go down...
- Eminim buna mükemmel bir açıklamanız vardır.
No, I'm sorry. You'll have to go to the booth.
Hayır, yok.özür dilerim Gişeye gitmeniz gerek.
I have to go out for a while I'll be back soon.
Bir yere kadar gitmeliyim. Hemen döneceğim.
I'll go to prison if I have to.
Mecbur kalırsam hapse girerim.
But I'll have to let it go now
Ama şimdi bitirmek zorundayım.
I'll also have the blessing of being close to a food source almost everywhere I go.
Ayrıca gittiğim her yerde yemek kaynaklarına yakın olacağım.
I'll tell you - - if you start to get nauseous and you start vomiting and your eyes turn yellow, you have got to go to the emergency room, no matter where you are.
Miden bulanırsa, kusmaya başlarsan ve gözlerin sararırsa acil servise git. Tamam.
If this doesn't work, I'll have to go back to a boring job.
Eğer bu iş olmazsa, eve dönüp sıkıcı bir iş yapmam gerekecek.
If I have another night like this, I'll go to Lourdes.
Eğer bunun gibi bir gece daha geçirirsen Lourdes'e gideceğim.
I'll have to go home and get the heater.
Eve gidip parçayı almam lazım.
Then, with the heater and the pair I'll have to wait another two months for them to go into heat
Sonra ısıtıcı ve yeni çiftle birlikte... Isıya alışmaları için 2 ay bekleyeceğim.
I have to go to see the Gestapo, I'll be back tomorrow.
- Yarın Gestapo görevlilerini görmek için yanlarına gitmem gerekiyor. - Neden?
I'll have to go to the office?
- Büroya gitmem gerek.
I'll let you go only on one condition. You have to promise to come back.
Gitmene ancak bir şekilde izin veririm geri geleceğine dair söz verirsen.
Now, there's only one way out. I'll have to go to India..
Şimdi tek bir yol var Hindistan'a gideceğim.
Oh. Ooh, I'm afraid I'll have to take them to go.
Korkarım bunları yanıma almak durumundayım.
Well I guess you'll have to go back to work.
Sanırım işe geri dönmek zorunda kalacaksın.
Listen, I have to go borrow Marie's roasting pan, so I'll be back in a minute.
Dinleyin, Marie'nin kızartma tavasını almam gerekiyor. Birazdan gelirim.
Later, he calls me into his office and tells me he'll have to let me go because I'm not a team player.
Sonra beni ofisine çağırdı ve takım ruhuna sahip olmadığım için beni kovacağını söyledi.
'Cause I think, now he'll have to go to school.
O zaman okula gider sandım.
I have to go to them, and I don't want to take other people... but I'll have to if you won't let me say something to your father.
O etkinliklere gitmek zorundayım. Başkalarını götürmek istemiyorum. Ama babana bir şey söylememe izin vermezsen mecbur kalırım.
- Gran's going commando? - No, I'll have to go buy some.
- Büyükanne çamaşırsız mı olacak?
I'll close up Luke's Diner, I'll go far, far away... and that way you won't have to choose, okay?
Ayrılırsak taşınırım. Lokantayı kapatırım. Çok çok uzaklara giderim.
- l have to go. I'll be back soon.
Gitmem lazım, tamam mı? birkaç saate dönerim.
I guess I'll just have to go in there with her.
Ben de O'nunla oraya gideceğim.
Mother, why don't you just go back to your hotel room... and have a nice hot bath. I'll see you tomorrow, okay? Actually, the conference called.
Anne, neden oteline gidip güzel bir banyo yapmıyorsun?
I'll make this go away, but you'll have to give something up.
Bundan kurtulmanı sağlayacağım ama bazı şeyleri bırakman gerekiyor.
Then I guess we'll have to get together this weekend and go over it together.
- Tamam o zaman. O zaman hafta sonu buluşup gözden geçirmemiz gerekecek.
Now, if you'll excuse me, I have to go meet my boyfriend.
Şimdi, bana izin verir misin? , Erkek arkadaşımla buluşmam gerekiyor
Now, if you'll excuse me, I have to go take care of my husband.
Şimdi, bana biraz izin ver, Kocama bakmak zorundayım
If you'll excuse me, I have to go harass a surgeon.
Eğer izin verirseniz, bir cerrahı taciz etmem gerekiyor.
If you have to, go ahead. But then I'll know that we're not as close as I thought.
Sen bilirsin, ama o zaman düşündüğümüz kadar yakın olmadığımızı anlayacağım.
I still have to go through some old piles, then I'll start making some new ones.
Eski yığınlara bakmam gerekiyor daha. Sonra yeni yığınlar yapmaya başlayacağım.
I'll go insane if I have to come back to this.
Buraya dönmek zorunda kalırsam çıldırırım.
But I guess I'll have to go with giant douche, simply because the fact that it's a giant renders it useless, adding a parody slant to the satire.
Sanırım, dev olması onu işe yaramaz yapıyor fikrinden, dev tamponu seçeceğim. hiciv yönünden bir komiklik yaratıyor.
I'm sorry, kids, you'll have to go.
Üzgünüm, çocuklar, gitmeniz lazım.
I guess we'll have to go somewhere else to find our tava beans, but...
Sanırım tava fasülyeleri bulmak için başka yere gitmemiz gerekecek, ama...
Now if you'll excuse me, I have to go hide my car.
Şimdi izin verirseniz gidip arabamı saklamam gerekiyor.
If I have a problem, I'll go to the police.
- Bakın. Herhangi bir sorunum olursa polise giderim.
I'm sorry, boys. but if you want to hurt the Wall * Mart, you'll have to go through me!
Üzgünüm çocuklar. Ama Wall * Mart'a zarar verecekseniz, önce beni geçmelisiniz.
I'll have to go rescue Kirara-kun before that happens.
Bunu yapmadan evvel, Kirara-kun'u kurtarmalıyım.
I guess I'll have to go back and forth for a while.
Sanırım bir süre gidip geleceğim.
When I par this one, we'll have to go at it again tomorrow.
Bu deliği geçtikten sonra, yarın tekrar devam edeceğiz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]