English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / I couldn't stop it

I couldn't stop it tradutor Turco

235 parallel translation
I certainly couldn't do anything to stop it.
Ben bunu durdurmak için kesinlikle bir şey yapamam.
- Help me, please. I was too late. I couldn't stop it.
Bir şey görseydim, en küçük bir nezaket belirtisi ve bana güvende olduğumuzu hissettirirdi, derinliğimizde iyi birşeyler olduğunu.
I couldn't stop it.
Bu bir lanet.
I couldn't stop it.
Engel olamadım.
I saw it coming, but I couldn't stop it.
Olacağını görüyordum, fakat engel olamadım.
I couldn't stop it.
Engelliyemedim.
I JUST COULDN'T STOP IT.
Durduramıyordum.
- l couldn't stop it, but I know why. - Why?
- Durduramadım, ama nedenini biliyorum.
And it was an accident, you know, I couldn't stop him.
Bir kazaydı, durduramadım.
It isn't a very tall wall Couldn't stop me I have a favor to ask
Duvarlar benim için çok yüksek değildi sıçrayıp geldim senden bir iyilik isteyeceğim dur hele... madem geldin, ben senden birşey isteyeceğim eğer yaparsan, ben de sana yardım ederim
I couldn't stop it!
Frenler tutmuyor!
I couldn't stop it
Bunu engelleyemedim
I couldn't stop thinking about it.
Bunu düşünmeden edemedim.
I couldn't stop it.
"Kendimi tutamadım."
I couldn't stop it.
Tutamadım.
I couldn't stop it.
Onu durduramadım.
And once I started taking it, I couldn't stop.
Ve onu almaya başladığımda, duramdım.
Crime all around me, I couldn't stop it.
Etrafım suçlularla doluydu. Durduramıyordum.
I was driven from the lvory Tower by a force so powerful even the Oran couldn't stop it.
Fildişi Kule'den öyle kuvvetli bir güç tarafından dışarı sürüldüm ki Oran bile durduramadı.
But when I saw that, I just realized I couldn't do anything to stop it.
Ama onu gördüğümde önüne geçmek için yapacak bir şeyim olmadığını fark ettim.
I took it out, went sledding all day, and my dad said, "That's enough", but I couldn't stop.
Dışarı çıkardım, bütün gün kaydım, ve babam dedi ki, "Bu kadar yeter" ama bir türlü duramıyordum.
I played it again, and I played it again. And then, I just couldn't stop playin'it.
Bir daha çaldım, bir daha, bir daha... artık dinlemeden duramaz olmuştum.
- I couldn't stop it.
- Durduramadım.
I asked him to stop, but it was Like he couldn't hear me.
Ona durmasını söyledim, ama beni duymuyor gibiydi.
It hasn't been safe. I couldn't stop thinking about you.
- Fakat senin için tehlikeli olabilirdi.
Furel told me to stop grinning, that it made me look younger but I couldn't help it.
Furel bana "sırıtmayı kes, seni daha da genç gösteriyor" dedi, Ama bu elimde değildi.
I guess I couldn't forgive myself for not doing something more to stop it.
Onu durdurmak adına hiçbir şey yapmadığım için kendimi affedemedim.
I couldn't stop it.
Durduramiyorum.
I can't really explain it, I just couldn't stop thinking about him.
Onu bir türlü aklımdan çıkaramıyordum.
Like I couldn't stop it?
Sanki durduramam.
I couldn't stop thinking about it.
Bunu düşünmeden edemedim.
I couldn't do a damn thing to stop it.
Ve durdurmak için hiçbir şey yapamadım.
Ever since you told me about that bike I couldn't stop thinking about it.
O bisiklet hikayesini anlattığından beri aklımdan çıkmıyor.
I couldn't stop it.
Bunu durduramıyorum.
I tried to stop it. But I couldn't stop it.
Durdurmaya çalıştım ama yapamadım.
It was hard to get going, but, once I did, I couldn't stop.
Yazmaya başlamak çok zordu ama birkez başladımmı duramıyordum.
But I couldn't stop it.
Ama durduramadım.
I couldn't stop it.
Onu engelleyemedim...
I told him he couldn't stop paying the guy but he said it was the only way I could go to Stanford.
Ödemeyi kesemeyeceğini söyledim. Ama Stanford'a gitmemin tek yolunun bu olduğunu söyledi.
But I couldn't stop thinking about it.
Ama seni düşünmeden duramıyordum.
I could see it all happening, but I couldn't stop myself.
Her şeyi görüyordum ama kendimi durduramadım.
I couldn't stop. It jumped right in front of me.
Duramadım, tam önüme fırladı.
But I couldn't stop it.
Ama buna engel olamadım.
And I couldn't get over that that's all that tethers us to this planet, you know that... fragile little muscle and it's tiny you know, in the scheme of things... and when you think about all the things that can stop it... there's got to be something else,
Ve bakmaktan kendimi alamadım, hepsi bu. O bizi bu gezegene bağlar, bilirsin... hassas, küçük bir kas... ve o, bütün o düzen içinde, çok küçük... onu durdurabilecek şeyleri düşünürsen... başka bir şey olmalı... o küçük cesur kasın dansetmesini sağlayan, mucizevi bir şey.
I couldn't stop it now if I wanted to.
Şu anda istesem bile onu durduramam.
It must've been a pretty moving scene because I couldn't stop blubbing.
Oldukça hareketli bir sahne olmalıydı... çünkü hıçkırıklarımı tutamıyordum.
I couldn't stop reading it.
Elimden bırakamadım.
But I couldn't stop. It just kept coming up like word vomit.
İnsanlar benden sıkıldı ama konuşmama engel olamadım.
I couldn't stop it.
Ben onu durduramadım.
The numbers would start to come on all fast and furious, and I couldn't make it stop.
Sayılar çılgın gibi akmaya başladığında Bunu durduramadım.
I couldn't stop it.
Durduramadım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]