English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / I do it all the time

I do it all the time tradutor Turco

386 parallel translation
I do it all the time.
Ben hep yapıyorum.
I do it all the time.
Hep böyle yaparım.
No, I do it all the time.
Hayır, bunu hep yaparım.
Oh, I do it all the time. Whenever I have a few minutes after lunch.
Tabii, öğle yemeğinden sonra birkaç dakikam artarsa hep yaparım.
I do it all the time to sell cars. I have to
Mesela araba satarken öyle konuşmak zorundayım.
I do it all the time. They're still practically on their honeymoon.
Hala balayında sayılırlar.
Bob and I do it all the time.
Bob ve ben de hep yaparız.
I do it all the time.
Ben de bazen ağlarım.
No, you don't. I do it all the time.
Gerekmez, ben hep tek başıma oynuyorum.
What about it? I do it all the time.
Her zaman gidiyorum.
I do it all the time.
Ben de hep yaparım.
I do it all the time.
Bunu hep yapıyorum.
I do it all the time. Really. Did you know Russian scientists are forcibly detained in insane asylums?
Biliyor musunuz, biz konuşurken Rus bilimcileri zorla tımarhanelere kapatıyorlar.
I do it all the time back at the V.A. to relax.
V.A.'de rahatlamak için hep yaparım bunu.
I do it all the time.
Bunu her zaman yapıyorum.
I do it all the time.
Hiçbir ev beni tutamaz.
I do it all the time.
Bunu hep yaparım.
I do it all the time at home.
Ben hep evde bunu yaparım.
I do it all the time.
- Sürekli yapıyorum zaten. Otur sen.
I do it all the time.
Hep yapıyorum.
I do it all the time.
Hep yaptığım bir şeydir.
I do it all the time.
Çok basit. Ben bunu hep yaparım.
I do it all the time.
Hep yaparım bunu.
I do it all the time.
Ben her zaman böyle yaparım.
I do it all the time.!
Her zaman yaparım!
- So copy someone else's. I do it all the time.
Başkasınınkinden yazarsın.
Them and their ma's all the time bawling me out because they ain't got nothing to eat, as if I had anything to do with it.
Anneleriyle bir olup kafamı şişiriyorlar yiyecek bir şeyleri yok diye. Sanki benim kabahatim!
All the time I was thinking about that dark street on the way to the station... where I was to do it... and the three honks on the horn that were to be the signal.
Sürekli bu işi yapacağımız karanlık sokağı düşünüyordum. Ve parolamız olan üç kornayı.
I think I can see it all now... Except, I wonder what he proposed to do with the body when the time came.
Zamanı geldiğinde cesetle ne yapmayı tasarladığını merak etmek dışında... sanırım, artık her şeyi anlayabiliyorum.
And what made it even tougher was that she was around all the time... hovering over me, afraid I'd do injury to her precious brainchild.
Onun, biricik çocuğuna zarar vermemden korkarcasına başımın üzerinde dikilmesi işi daha da zorlaştırıyordu.
I just do it to kill the past time, that's all.
Vakit öldürmek için yapıyorum, hepsi bu.
I do it at home all the time.
Evde her zaman yapıyorum.
You know all this time that I've been away these ten years whenever I think of something, or talk about something the first thing I do is imagine it in print
Biliyor musun? Uzakta olduğum bunca zaman boyunca... yani tam olarak 10 yıl boyunca... ne zaman bir şey düşünsem ya da bir şey hakkında konuşsam... yaptığım ilk şey, onu basılmış halde düşlemektir.
It's like huge patterns changing all the time. Do you know what I mean?
Her an değişen büyük bir model gibi.
I used to do it all the time.
Merak etme. Ben de her zaman yapardım.
No, I do it this way all... all the... all the time!
Hayır, ben bunu hep bu şekilde... yaparım!
I mean, you see, the trouble, Wally, with always being active and doing things... is that I think it's quite possible to do all sorts of things... and at the same time be completely dead inside.
Problem şu Wally, sürekli hareketli olup bir şeyler yapılabilir ama bence bu tarz şeyleri yaparken bile kişinin aslında içi ölmüş olabilir.
I thinks about it all the time - what she's going to do to us!
Sürekli kafamı kurcalıyor. Bize ne yapacak acaba!
I used to do it all the time!
Bunu hep yapardım!
I used to do it all the time.
Eskiden hep yapardım.
I do it all the time.
Otobüsle giderim.
I do it so I don't have to look at your ugly face all the time.
Bunu yapmamın sebebi devamlı senin o çirkin suratını görmemek.
No, I mean why do you carry it about you all the time?
Demek istediğim, ne için hep yanında taşıyorsun?
I don't know if personal business... or the time it's taken from work has anything to do with it... but you've got this Arnold divorce all screwed up.
Kişisel işlerinle ilgili mi bilemem ama Arnold boşanmasını eline yüzüne bulaştırmışsın. - Hiçbir şeyin bulaştığı yok.
It's greenmail, Jorgy, but it's done all the time. - It's terrorism, and I won't do it!
Bunun adı fahiş fiyata geri alma ama her zaman yapılıyor.
I don't know if I'll have enough time to do all the good deeds I need to erase all the bad ones I did. Well, it's Christmas Eve.
Noel arefesindeyiz.
You do it all the time! I'm tired of it!
Başka bir şey yapmıyorsun ve bundan artık sıkıldım!
I do this all the time. I'm not bad at it.
Benim işim bu, iyi de beceriyorum.
The first words of your story i turn the camera on myself in all my films not all the time perhaps but often but i do it in a way so nobody can see it and although i want you us to be successful in our work
Ben tüm filmlerimde kamerayı kendime çeviririm. Her zaman olmasa da çoğunlukla. Ama bunu kimsenin göremeyeceği biçimde yaparım.
I can't do it all the time, but now and then.
Her zaman yapamam bunu ama arada sırada olabilir.
I've seen men do it all the time. Apparently, women don't know how to operate doors.
Erkeklerin sürekli bunu yaptığını görüyorum, anlaşılan, kadınlar kapıların nasıl açılacağını bilmiyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]