I have to talk to you tradutor Turco
2,718 parallel translation
I have to talk to you, let's slip out.
Seninle konuşmam lazım, hadi sıvışalım.
I have to talk to you.
Seninle konuşmam gerek.
There's something that I have to talk to you about.
Seninle konuşmamız gerek.
Sit down I have to talk to you.
Otur, seninle konuşmalıyım.
Please, I have to talk to you.
Çok önemli, seninle konuşmam lazım.
My mom says I have to talk to you.
Annem sizinle konuşmamı söyledi.
- I have to talk to you.
- Seninle konuşmalıyım.
I'm not selling anything, I have to talk to you.
Bir şey satmıyorum, seninle konuşmalıyım.
I have to talk to you two.
İkinizle konuşmalıyım.
I have to talk to you.
- Seninle konuşmam gerek.
So I have eight uninterrupted minutes to talk about whatever it is you wanted to talk about.
bu yüzden rahatsız edilmeden geçirebileceğimiz sekiz dakikamız var. Hangi konu olursa olsun, ne istersen konuşabiliriz.
I don't have anything to talk to you about.
Seninle konuşacak hiçbirşeyim yok.
I would like to talk to you when you have time.
Zamanın olunca seninle konuşmak istiyorum.
Mr Crowne, I'm gonna get you some complimentary coffee, and we have a lot of good things to talk about.
Bay Crowne, ben size müessesemizden bir kahve ikram edeyim sonra da bol bol güzel şeyler hakkında konuşalım.
I'm sure you two have a lot to talk about.
Eminim konuşacak çok şeyiniz vardır.
I don't have patience or time to talk to you.
Seninle konuşacak kadar sabrım ve zamanım yok.
Oh, good. All night long, I was worried you guys wouldn't be waiting up to have a talk when I got home.
Gece yarısına kadar benim eve gelmemi bekleyip ayakta duracağınız için endişelenmiştim.
The way I see it, unless you sign her drop form, you two don't really have anything to talk about.
Bırakma formunu imzalamazsan konuşacağını sanmıyorum.
If you have time, I'd love to talk about my motivation.
Zamanınız varsa güdülerim hakkında konuşmak isterim.
You know, all that morning people talk made me think. Since Smith and I broke up, I have not woken up once next to some random guy that I just met the night before.
Bütün bu erkenci insanlardan bahsederken düşündüm ki, Smith'le ayrıldığımızdan beri sabahları hiç, daha bir önceki gece tanıştığım birisinin yanında uyanmadım.
I snuck down here because... I have not been able to talk to you about my trip, and it's driving me crazy.
Gizlice buraya sıvıştım çünkü, seninle gezim hakkında buluşma fırsatını bulamadım, ve kafayı yiyorum.
Now... I usually don't talk to people like you in the first place, but... if I did that sort of thing, I would say that you girls should have your own TV show.
Şimdi... normalde sizin gibilerle hiç konuşmam, ama konuşsam, size derim ki, gidin televizyonda
Well, then I'm sorry, Mr. Bishop, but we have nothing to talk about. Dana, please, I know what happened to you.
- Dana lütfen, sana olanları biliyorum.
Jenna, you have to talk to me. I...
Jenna, benimle konuşmalısın.
You and I need to have a little talky-talk.
Ufak bir sohbet edeceğiz seninle.
And I know that you and Sam have a Romanian bomb maker to break, so, uh, we'll talk later.
Ayrıca Sam ile senin Romanyalı bir bombacıyı konuşturmanız gerektiğini de biliyorum, o yüzden sonra görüşürüz.
I think we have a lot to talk about, don't you?
Bence konuşacak çok şeyimiz var, değil mi?
- Yeah. I didn't mean to pop up on you like this, but do you have a minute to talk?
- Yok. bir dakika konuşabilir miyiz?
I mean, if you really wanted to talk, we'd have met on neutral ground and not five feet and a flimsy door away from that lumpy bed of yours.
Gerçekten konuşmak isteseydin, normal bir yerde buluşurduk ve dandik yatağından bir buçuk metre uzaktaki dandik bir kapının önünde değil.
I'll talk to her tomorrow, but you're gonna have to walk her through the process.
Rachel'la yarın konuşurum. - Ama sen de ona bu süreçte ona yardım edeceksin.
I don't have to talk to you.
Seninle konuşmak zorunda değilim.
I have two things I Want to talk to you about.
sana söylemek istediğim iki şey var.
All I want is for you to talk to me, so I don't have to find out what is going on with you from the police showing up on my doorstep, or calling the school to know that you weren't there all day!
Seninle ilgili ne olduğunu öğrenmek zorunda değilim,... nasıl olsa polisler seni kapıya getiriyor ya da okuldan arayıp durumunu söylüyorlar.
I know that you don't want to talk to me, and you don't have to.
Benimle konuşmak istemediğini biliyorum,... konuşmak zorunda da değilsin.
Maxine. - And I don't have to talk to you.
Adım Maxine ve sizinle konuşmak zorunda değilim.
- Have I ever I told you that you're the only person I have to talk to.
Dertleşebileceğim tek kişinin, sen olduğunu söylemiş miydim hiç?
If I ever talk about doin'it again, you have my permission... To handcuff me to the bed.
Bir daha gitmekten söz edersem beni yatağa kelepçeleyebilirsin.
Hey Dan, I have got to talk to you.
Dan, seninle konuşmam gerek.
Do you have some detective friends I can talk to?
Konuşabileceğim dedektif arkadaşın var mı?
Penelope, you're acting on the desire to educate... I don't have to talk to him if you don't want me to.
- Penelope, ona ders verme konusundaki arzunuz - - istemezseniz konusmam.
Ms. De La Vega, I will consider your request, but if you'll excuse me, Lt. Mason and I have got things to talk about.
Bayan De La Vega, teklifinizi dikkate alacağım ama izin verirseniz Teğmen Mason'la görüşmemiz gereken konular var.
Look, um, I know this is gonna sound very strange, but I think that he may have sent me here to talk to you.
Bak, um, bunun kulağa farklı geldiğini biliyorum ama bence buraya beni senle konuşmam için gönderdi.
If I can get someone to talk, you're going to have a hell of a bull's-eye on your back.
Konuşacak birilerini bulabilirsem arkanda koca bir hedef tahtası olacak.
I mean, you don't have to talk about it, if you don't want to.
Demek istediğim, eğer istemiyorsan, konuşmak zorunda değilsin.
So you talk to Patty Hewes, make sure she's on board... and maybe you and I will have something to talk about.
O halde siz Patty Hewes ile konuşun, anlaşmaya dahil olduğundan emin olun, sonra belki siz ve ben konu hakkında konuşabiliriz.
I would have returned it, but I was too scared to talk to you.
Geri verirdim ama seninle konuşmaktan ödüm kopuyordu.
And you said that you never wanted to talk about it again, and I have respected that.
Bir daha konuşmak istemediğini söyledin ben de saygı duydum.
I know you have to be Rava and ITA. We need to talk.
Sarsılmışsındır biliyorum ama, konuşmamız lazım.
- Well, I know you sweat a lot, but you don't have to talk about my car.
- Evet çok terlediğinin farkındayım Ama Benim arabam hakkında konusma
You know, I would love to talk but I have a lunch appointment.
Konuşmayı çok isterdim ama öğlen için bir randevum var.
And I'd rather not talk to you at all, because you have been a five-star dickhead tonight, but you...
Ve bu gece yaptığın beş yıldızlı sik kafalılığın yüzünden seninle hiç konuşmamayı tercih ederim. Ama...