Impossible tradutor Turco
20,018 parallel translation
That shot was impossible.
Onu vurmak imkânsızdı.
It was impossible to detect a friend of an enemy.
Dostu düşmandan ayırmak imkânsızdı.
Facial recognition is impossible, sir.
Yüz tanıma imkânsız efendim.
Impossible.
İmkânsız.
Improbable, yes, but not impossible.
Olasılığı düşük ama imkânsız değil.
That's impossible.
Bu imkânsız.
Your son was in an impossible position.
Oğlunuz çıkmazdaydı.
- That's impossible.
- Bu imkânsız.
I told her because you put me in an impossible situation.
Ona söyledim çünkü beni imkansız bir duruma sürükledin.
You're putting me in an impossible place here.
- Beni çok zor duruma düşürüyorsun.
Although, I mean, with school and... and their friends, it'll be impossible to prevent if... if they really wanna see it.
Yine de, yani okulda arkadaşları falan gerçekten izlemek istiyorlarsa önlemek imkansız olacak.
People all over the world are still reeling from this seemingly impossible nightmare.
Dünyanın her yanındaki insanlar hâlâ bu imkansız görünen kabusun etkilerini yaşıyor.
Yeah, it's impossible not to.
Evet, eğlenmemek imkansız zaten.
Her condition makes it virtually impossible for her to lie, even about something as simple as the color of the sky.
Sağlık durumu yalan söylemesini hemen hemen imkansız kılıyor. Hatta gökyüzü rengi gibi basit bir konu da bile.
Yes, you don't believe and so it's impossible for you to understand.
Evet, inanmıyorsunuz.... ve bu yüzden anlamanız imkansız.
You're impossible!
Sen çekilmezsin! ( Fransızca konuşuyor )
Impossible desires will swallow up your heart.
"İmkansız arzular kalbini tüketir..."
That's impossible, unless... unless you were working with Simon.
Mümkünü yok, tabii... tabii Simon'la birlikte değilsen.
It's almost impossible.
Boşanmam neredeyse imkansız.
It's impossible to go inside.
İçeri girmeniz mümküm değil.
But with his wife ill, it was impossible to give them refreshment.
Ancak karısı hastalanınca konuklara ikramda bulunamadı.
Even if they have him under duress, he's still gonna be impossible to find.
Baskı altında tutulsa bile bulmak imkansız olacak.
FYI, this test is pretty much impossible. Begin!
Bilginiz olsun test oldukça imkânsız.
Even Eliot said it was impossible.
Eliot bile imkânsız olduğunu söyledi.
Wait, it's impossible.
- Dur, imkânsız.
Actually he said, it was practically impossible.
- Teknik olarak imkânsız olduğunu söylemişti.
What you're saying is impossible.
Öyle bir şey olması mümkün değil.
Because you're going to, it's impossible not to.
Çığlık atacaksın çünkü, atmaman imkânsız.
Impossible to get into.
Girmesi imkânsız.
Jace, I know all of this is impossible to believe, but... our mother never abandoned you.
Jace, bunlara inanmak sana zor geliyor biliyorum, ama annemiz seni terk etmedi.
But that's impossible.
Ama bu imkansız.
Fair warning... what you're looking for might be impossible, and it will require far more energy than you can muster.
- Uyarıyorum. Aradığın şey imkânsız olabilir. Ve toplayabileceğinden çok enerji gerektirebilir.
Hard to crack on your own, but far from impossible, if you have the natural bent.
Kendi başına çözmen zordur ama eğer yeteneğin varsa, imkansız kesinlikle değildir
Apparently his actual name is impossible to pronounce.
Anlaşılan gerçek ismini telaffuz etmek imkansızmış.
But at least he came, which seemed impossible a matter of weeks ago.
En azından geldi. Geçtiğimiz haftalarda bu da imkânsızdı.
That's... That's quite impossible.
Bu neredeyse imkansız.
'Tis impossible to reach from above grass, but if you look at this old map, compare it with the current map of Wheal Leisure workings, you'll see that we've extended considerably in the direction of Trevorgie.
Yukarıdan ulaşmak imkansız görünüyor ama bu eski haritaya bakıp,... Wheal Leisure'ın şu anki kazılarıyla karşılaştırırsanız Trevorgie yönüne doğru oldukça yol almış olduğumuzu görürsünüz.
- My dear sir! Impossible.
- Sevgili beyefendi, bu imkansız.
Can you think of anything that would help someone do something that was otherwise impossible?
Birinin imkansız olan bir şeyi yapmasına yardım edebilecek bir şey geliyor mu aklına?
Sounded impossible at first, but when you can plow through 50 years of files in a couple of hours, interesting things can present themselves.
En başta imkansız geliyor ama birkaç saatliğine 50 senelik dosyaları araştırınca çok ilginç şeyler ortaya çıkabiliyor.
Yet she managed to get herself into position, take an impossible shot, and avoid every surveillance camera.
Ama pozisyon alıp, imkansız bir atış yapmış ve her güvenlik kamerasını atlatmayı başarmış.
Not only does she make an impossible shot, but she does it while she's sick?
İmkansız bir atış yapmasını geçtim, bir de hastayken mi yapıyor yani?
Why not make it impossible?
Neden bunu imkansız kılmıyorsun?
Impossible to trace. Exactly.
Aynen.
This all started because you wanted to protect your father, so, you've been in an impossible position for months... on the one hand, we became friends and on the other, your job... your real job...
Her şey babanı korumak istediğin için başlamış yani aylarca inanılmaz bir pozisyondaymışsın bir tarafta seninle arkadaş olduk diğer tarafta ise işin... Yani gerçek işin...
I'm in an impossible situation.
İmkansız bir durumdayım.
Nah, that's impossible.
Hayır, bu imkânsız.
Well, we now know that's impossible.
Bunun imkânsız bir şey olduğunu biliyoruz.
No, it's impossible.
Hayır, bu imkânsız.
You aren't in impossible situation.
İmkânsız bir durumda değilsin.
This is impossible.
İmkânsız.