English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / In person

In person tradutor Turco

14,012 parallel translation
In person!
Şahsen!
It's a pleasure to meet you finally in person.
Sonunda şahsen tanışabilmemize sevindim.
It is vital that we remain and successfully defend the Suez Canal, a point that I will be making in person to the Commonwealth Heads, when I host them for the weekend at Chequers.
Süveyş Kanalı'da kalıp orayı başarıyla savunmamız çok önemli. Bu konuyu hafta sonu bizzat Chequers'ta ağırlayacağım Milletler Topluluğu liderleriyle paylaşacağım.
" The Prime Minister was alone among senior politicians to visit hospitals and respond to the crisis in person.
"Üst düzey yöneticilerden sadece Başbakan hastaneleri ziyaret edip krizi bizzat gözlemledi."
- In person.
- Bizzat sizinle.
- I want to discuss this in person.
- Bunu yüz yüze konuşmak istiyorum. - Olur.
Not in person.
Şahsi olarak yapma.
Evie Cho is here in person.
Evie Cho şahsen burada.
If I show you this, I want to meet in person.
Bunu sana gösterdikten sonra yüz yüze görüşmek istiyorum.
You said you'd meet me in person.
Benimle yüzyüze görüşeceğini söylemiştin.
Listen, I've met with M.K. three times in person, and each time she had different plates on her car.
Bak, M.K.'yle üç kez buluştum ve her seferinde arabasının plakası farklıydı.
"You shouldn't say things online that you wouldn't say in person. Man up for once."
"Yüz yüze söyleyemeyeceğin şeyleri internette söylememelisin, bir kez adam ol."
I can't imagine how she'll react in person.
Yüz yüze ne tepki verir bilmiyorum.
I was just there to tell you in person, in front of your house I saw a woman...
Bunu sana söylemek için gelmiştim. Evinin önünde bir kadın gördüm.
Uh, I read that the woman who started Pegg'd built her entire app using a team of coders from India, she never met in person.
Pegg'd'yi uygulamasının tamamını Hindistan'daki yazılımcı bir takımla çıkaran kadını okumuştum. Bizzat hiç tanışmamış.
And if there was such a force, do you think it could be manifested in a person?
- Sordun bile... Böyle bir gücün, birine verilebileceğini düşünüyor musun?
So Ms. Rosy, does that mean.. ... you offer tea / coffee to every person that comes charging in with anger.
O halde siz her kızgın gelene çay kahve ikram etmeyi mi teklif ediyorsunuz?
the black dot was supposed to signal that the person was in an abusive relationship.
Siyah nokta kişinin ilişkisinde şiddet gördüğünü anlatıyordu.
But the person that I know is in there... him... I like.
Fakat içinde olduğunu bildiğim adamdan hoşlanıyorum.
The person who handed me in was Henry Gerard.
- Ne? Beni ele veren kişi Henry Gerard'mış.
We are not letting another person in on your secret.
- Sırrına bir kişiyi daha dahil etmeyeceğiz.
Look, ever since the day I met you, you have always seen the good in people, and we only need one person on the jury to feel that way about you.
Dinle seninle tanıştığım günden beri hep insanların içindeki iyi tarafı gördün. Bizim de jüride aynı şekilde hissetmesi bir kişiye ihtiyacımız var.
From where I sit, there's only one ugly person in the room, and it's certainly not you, Theo.
Oturduğum yerden baktığımda bu odada tek bir çirkin insan görüyorum ve kesinlikle o sen değilsin Theo.
You want to kill the one person in the world that she trusts?
- Şu dünyada güvendiği tek insanı da öldürmek mi istiyorsun?
She's the only person in this building whose entire past is a question mark.
Geçmişi soru işaretiyle dolu bu binadaki tek kişi o.
The only person who knows where Jane really was that night is Jane.
Jane'in o gece tam olarak nerede olduğunu sadece Jane biliyor.
I feel so comfortable saying that I'm a gender-nonconforming black person, and living... living in that truth has saved my life.
Cinsiyeti uyumsuz siyah bir insan olduğumu söylerken kendimi çok rahat hissediyorum, ve bu gerçekle... yaşamak hayatımı kurtardı.
Whether or not that person is connected to one of the victims- - very difficult to say.
O kişinin kurbanlardan birisi ile bağlantısı olup olmadığını söylemek çok zor. Ellen'in hamile olduğunu biliyor muydunuz?
But only one person had a spare key to Ellen's car.
Ama sadece bir kişide Ellen'in arabasının yedek anahtarı var.
People will listen better if there's a white person in charge.
Başta bir beyaz olursa insanlar daha çok dinler.
Well, and even though you unleashed evil on the world, you didn't get in my way while I cleaned it up, so I guess you're an okay half-demon, half-person yourself.
Dünya'ya kötülüğü salmış bile olsan ben temizlik yaparken yoluma çıkmadın, yarı iblis yarı insan birine göre sen de düzgün biri sayılırsın.
Tell her how it feels to be betrayed by the person you love most in the world.
Dünyada en çok sevdiğin insan tarafından ihanete uğramanın nasıl bir duygu olduğunu anlat ona.
When things happen to me in my life... you're the first person I think about. And you always have been.
Hayatta başıma bir şey geldiğinde ilk düşündüğüm insan sensin.
So if being the smartest person in the room and being a master at reading faces is cheating, then, yeah, okay, I'm a cheater.
Odadaki en zeki insan olup, mimikleri okumada usta olmak hileyse tamam, ben hilekarım.
Until I know what the hell is going on, you are a person of interest in this investigation.
Neler döndüğünü anlayana kadar bu soruşturmanın şüphelisi sensin.
Find an emotional anchor... the person in everyone's life that keeps them grounded, that keeps them sane.
Kendine bir dayanak bul... hayatında seni, ayakları yerde, aklını başında tutan kişidir.
Because of the complexity of these crimes and their victimology, we believe this person to be a white male in his 30s or 40s.
Suçların karmaşık yapısı ve kurban seçimlerine bakarsak 30'larında ya da 40'larında beyaz bir erkek.
I was going to just cut it up in tiny little pieces, but I thought you should have to look into the eyes of the person you hurt.
Aslında paramparça edecektim ama kalbini kırdığın insanın gözlerinin içine bak istedim.
You and I will go in with the assistance of a helpful dead person.
Biz ikimiz de yardımsever bir ölünün yardımıyla içeri gireceğiz.
If I find a headstone, does that mean that person's here in... "Underbrooke"?
Bir mezar taşı görürsem, o kişinin burada "Brookealtı" nda olduğunu mu gösterir?
If the headstone is upright, it means the person is still here in town.
Mezar taşı yukarıya doğruysa o kişinin hâlâ bu kasabada olduğu anlamına gelir.
You're the first person to have touched that in 3,000 years.
3000 sene içinde buna dokunan ilk insan sensin.
And right now, you are the most valuable person in the world.
Ve şu anda, sen dünyadaki en önemli insansın.
Look, you realize you're speaking to the one person who wasn't fired you in the last few hours, right?
Son birkaç saat içerisinde seni kovmayan tek kişiyle konuştuğunun farkında mısın?
The man I'm taking you to see - - the person who's in charge of this place.
- Seni gorusturmeye goturdugum adam. Buranin lideri olan kisi.
You're not the worst person in here, Piper.
Buradaki en kötü insan sen değilsin, Piper.
- The only other person in here.
- Buradaki tek kişi oydu.
One person in 1967.
Sene 1967'de bir insan.
I'm calling the last person Nadia was in contact with before she died.
Nadia'nın ölmeden önce son görüştüğü kişiyi arıyorum.
Everyone who walks in here thinks this place is run by a homeless person.
Herkes burayı evsiz birinin idare ettiğini sanıyor.
The only hope for rescue would be if someone had an enormous quantity of spaghetti strainers just sitting around the house, but that person would also need access to a fleet of drivers to transport said spaghetti strainers, and in order to strain the spaghetti fast enough, the drivers would also need to be incredibly strong swimmers, like, just as an example, hot, sexy killer whales.
Kurtulmak için tek umut evinde çok sayıda makarna süzgeci bulunan birinin ortaya çıkması ama o kişinin söz konusu makarna süzgeçlerini ulaştırmak için bir şoför filosuna ihtiyacı olurdu, şoförlerin de makarnayı hızlı süzebilmesi için örneğin seksi bir katil balina gibi çok güçlü yüzücüler olması gerekirdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]