In there tradutor Turco
200,002 parallel translation
So I grab a hose, stuff it in there, start flushing her out.
Ben de hortumla içini yıkamaya başladım.
I never want to show my face in there ever again.
Bir daha oradaki kimse yüzümü görsün istemiyorum.
I gotta get in there...
benim dolabımı mı? oraya girmeliyim...
I seen all that zodiac killer shit on your table in there.
Hepsini gördüm Zodyak katili bok Masanın üstünde.
We're not going in there.
Oraya girmiyoruz.
Um, they definitely don't want another shot with it in there.
O çekimi kesinlikle istemiyorlarmış.
It is really up in there.
Bayağı içerideymiş.
You put too much of the powder in there.
Çok fazla kakao koydun.
Come on, guys, let's give him a hand in there.
Yardım edin.
All I want is what you have in there.
Tek istediğim elinizdeki şey.
Actually, there's a lot of good stuff in here that we could give Colt for the baby.
Colt'a bebek için verebileceğimiz bir sürü işe yarar şey var.
Waze says we'll be there in... 45 minutes.
Waze'e göre varış süremiz 45 dakika.
Yeah, my father worked in the sugar factory there.
Babam şeker fabrikasında çalışırdı.
But he is over there, sitting in the dark, freezing his balls off'cause he doesn't think he's welcome here with you.
Ama Horoz burada istenmediğini düşündüğü için karanlıkta donarak oturuyor.
Sit there long enough, you get a real good workout in your core.
Bir süre oturunca iyi karın egzersizi oluyor.
And then there's Miss Phillips in the middle, doing the robot alone!
Bayan Phillips de ortada tek başına robot dansı yapar.
You know the old saying, "You see twine in the shit, there's rope in the cow."
Ne derler bilirsin, "Bokta sicim görürsen inekte halat vardır."
There's no money in my wallet.
Cüzdanımda para yok ki.
Well, there is a black brick of lasagna in the trash that says he can't.
Çöp kutusunda aksini kanıtlayan kömür gibi bir lazanya parçası var.
I'm not the one sitting there holding the shovel in his hands.
Orada oturan ben değilim Kürek tutmak Onun elinde.
I was there in the'60s.
60'lı yıllarda oradaydım.
And there was the photo of him in San Francisco by the golden gate bridge.
Ve onun fotoğrafı vardı San Francisco'da altın kapısı köprüsü.
Okay, but there's just a little hitch in the giddy-up.
Tamam, ama var Sadece küçük bir aksaklık Başını döndürmede.
You know, there's a lot to do right here in Charm City.
Biliyorsun, burada, Charm şehrinde de yapılacak şeyler var.
You actually think Batman is gonna look at you, a middle-aged man who pulled his back last week sneezing, and say, "Hey, there's my new Boy Wonder"?
Gerçekten Batman'in geçenlerde hapşırırken sırtını incitmiş orta yaşlı bir adama bakıp "Hey, işte yeni harika çocuk" demesini bekliyorsun?
The blonde over there in the cute jacket and fab shoes.
Şuradaki güzel çeketli ve şahane ayakkabıları olan sarışın.
I hope there's no rule in here about causing a commotion.
Burada olay çıkartılamaz diye bir kural yoktur umarım.
I think there's a small one in the daycare center.
Çocuk bakım merkezinde ufak bir tane olacaktı.
Um... are you talking about that iPad in that bag there?
Şu çantanın içindeki iPad'den mi söz ediyorsunuz? - İnanmıyorum.
Through all the changes in my life, there was always us.
Hayatımdaki her değişiklikte, her zaman birlikte olduk biz.
Yeah, maybe if those two people had raised us, there would have been room in our house for other people to have emotions and somebody wouldn't have had to shut himself down.
Evet, o iki kişi bizi yetiştirmiş olsalardı evimizde, diğer insanların da duygularını yaşayabileceği bir yer kalırdı ve "birileri" hislerini içine gömmek zorunda kalmazdı.
I wrapped it myself in the office, and then, like a dingdong, I left it there, so...
Ofiste kendim paketledim ama aptal gibi orada bırakmışım.
How many blades of grass are there in a field?
Bir tarlada kaç çim vardır?
There is no doubt in my mind.
Buna hiç şüphem yok.
All right, Lawrence, what if, you know, some of the guys are dancing in the front and then one of the Wockeez just dips behind the table and eats the cupcakes there?
Peki Lawrence. Birkaçı önde dans etse, aralarından biri de masanın arkasında çömelip kapkekleri yese?
Is there any way we can see the entire museum in, like, three minutes and then go get food?
Müzeyi üç dakikada gezsek, sonra da yemek yesek olur mu?
You remember that fuckin'scene... Remember that scene where I'm sitting there with the old guy in the cafe with the hat?
Kafedeki şapkalı yaşlı adamın olduğu sahneyi hatırlıyor musun?
Look, to be honest, there's no diversity in the food world.
Yemek dünyasında kültürel çeşitlilik yok.
Oh, there's a new coffee shop in my neighborhood.
Mahallemde yeni bir kafe var.
- I'll be there in a second.
- Birazdan geleceğim.
So apparently there was this Indian grandpa in Alabama, and he was walking around his neighborhood, and some lady called the cops and said,
Alabama'da yaşlı bir Hint adam varmış, mahallede yürüyüşe çıkmış. Bir kadın polis çağırıp şöyle demiş :
I'll change, and my "Pino" will be out, but I don't, like, leave it out there and, like, flaunt it around everywhere in front of everybody.
Üstümü giyerken Pino'm açıktadır ama herkesin suratına da sallamam.
Some guys are just like, "All right, I'm in a place where my'Pino'can be out, and it's gonna be out there having a great time."
Bazı erkekler "Pino'm burada serbest kalıp harika vakit geçirecek!" der.
- Poker game? He just doesn't want to be out there in the spa and around all these old guys.
Sadece kaplıcadaki morukların yanında takılmak istemiyor.
Yeah. I-I-I can be there in, like, 20 minutes.
Tamam, 20 dakikaya orada olurum.
There is truth in advertising. Okay, we do do everything together, it's true.
Gerçekten her şeyi birlikte yapıyoruz.
Other there in Italy, in Modena.
İtalya'da, Modena'da mutlu bir aile olurduk.
There are evacuation centers in every... Ward.
Her semtte tahliye merkezleri... var.
There have been at least five mass extinction events in the last few hundred million years, people.
Son birkaç yüz milyon yılda en az beş kitlesel yok oluş vakası yaşandı, millet.
And finally, there have been some reports in the press and elsewhere concerning movement of nuclear material.
Son olarak basında ve başka yerlerde nükleer malzeme hareketlerine ilişkin bazı raporlar mevcut.
But you need a rocket powerful enough to get it there in time, and that rocket doesn't exist yet.
Sondayı oraya vaktinde götürecek güçte bir rokete ihtiyacınız var ve o roket ise henüz mevcut değil.
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48