Insatiable tradutor Turco
323 parallel translation
Yours seem filled with an insatiable madness for pleasure.
Sen doymak bilmez bir haz çılgınlığına tutsak olmuş gibisin.
Insatiable ambition and talent.
Doymak bilmez bir hırs ve yetenek.
Insatiable and thank less mob!
Açgözlü, nankör serseriler!
An irresistible horde of barbarians from the distant deserts of Asia, driven by an insatiable hunger of prey, is moving toward the rich western lands.
Asya çöllerinden, av peşinde doymak bilmeyen açlıklarıyla sürüklenmiş barbar sürüsü zengin Batı topraklarına doğru ilerliyor.
- Not me. I'm insatiable.
- Beni değil, ben doyumsuzum.
There's this insatiable craving for human blood.
İnsan kanı için şu doyumsuz arzu belirir.
Journalists are insatiable.
Muhabirler hiç rahat vermez ki.
What would you call a man with an insatiable penchant for women?
Kadınlara karşı doymak bilmez bir temayülü olan bir erkeğe ne denir?
Insatiable.
Doyumsuz.
Old man, insatiable...
Doyumsuz yaşlı adam...
Unkie ; the cop : You're insatiable!
Az önce de dayımı gönlünüze göre buluyordunuz.
Says the guard, "You are insatiable, what is it now?"
"Amma da arsızmışsın, gene ne var?" diye çıkışır kapıcı..
I really hate my old man. He's insatiable.
Bana sorunlarını anlatarak gece boyunca uyutmadı.
He's insatiable.
Doyumsuzdu.
It's the strain of adopting to your form. The insatiable desire for sensation and experience.
Şeklinize uyum sağlamanın baskısı, heyecan ve deneyim için doyumsuz bir arzusu var.
But he has an insatiable appetite, and could easily be influenced by a weak and petty mind.
Ama doyumsuz bir iştaha sahip, ve kolayca etkilenebilir, zaafları var ve önemsiz bir zekaya sahip
Well, I have an insatiable longing... for affection.
İlgiye doymak bilmez bir özlemim var. Bu yeteri kadar acil mi?
Lindhorst, who knows the worlds, says old trollops develop an insatiable appetite!
Lindhorst, dünyayı bilen, diyor yaşlı fahişe, doymayan bir iştah geliştirir!
Bad cess to him, insatiable miser!
Doyumsuz cimri!
Insatiable.
Doyumsuzdu.
I felt insatiable.
Doymak bilmez bir kadın olmuştum.
You're insatiable!
Sen doyumsuzsun!
She's insatiable.
Doyumsuz o.
You're insatiable.
Çok doyumsuzsunuz.
Insatiable curiosity.
Sınırsız bir merak.
Our senators wives are not merely beautiful like their husbands, they are insatiable.
Senatörlerimizin karıları yalnızca güzel değiller kocaları gibi kendilerinden geçmişler.
Of sacrificing honour to the insatiable desire of heaping crown upon crown? And of outdoing the most infamous devices that have ever been invented by the most notorious usurers?
En usta tefecilerin bile akıllarına gelmeyen numaralarla faizleri daha da yükselterek paranıza para katıp namınızı ve şerefinizi feda ediyorsunuz.
- He's insatiable.
- Doymak nedir bilmiyor.
A flower's insatiable passion turns its life into a circus of debauchery
Çiçeğin doymak bilmeyen arzusu, hayatını sefahat sirkine çevirir
- Oh, your insatiable eyes...
Doymak bilmeyen gözler!
A man tortured by insatiable greed!
Doymakbilmez açgözlülüğüyle eziyet eden bir adam!
The woman's insatiable.
Şu kadınların açgözlülüğü.
Her warm body and her insatiable mouth were... taken away by the tidal wave last night.
Dün geceki gelgit dalgası onun sıcacık vücudunu ve doyumsuz ağzını aldı götürdü.
She wants more? That woman is insatiable!
Biraz daha mı istiyormuş?
Me and my shitty arsehole, blisters, my insatiable shoes...
Ben ve benim işe yaramaz götüm, tembelliğim, açgözlü arzularım...
I would describe the development as a growing hunger, an insatiable appetite for the hunted.
Gelişmeyi, büyüyen bir açlık olarak tanımlayabilirim. Kendini kaptırmış biri için doyulmaz bir yemektir.
That course was discovered by Miss Crisp. A woman of insatiable curiosity. And a particular attraction for the murder.
Senyor Montoya'nın cebine ne zaman yerleştirdiğini, ki bunu aşırı meraklı bir kadın olan ve cinayete karşı özel bir ilgisi bulunan Matmazel Crisp keşfetti.
Unlike you, and our sexually insatiable roommate,
Senden ve sekse doymayan oda arkadaşından farklı...
"The American people maintain an insatiable curiosity" about that eclectic group of women who fashioned everything from foreign policy to hemlines at home.
"Amerikan halkının, dış politikadan, evdeki etek boylarına kadar her şeyi şekillendiren eklektik kadın grupları konusunda bitmek bilmeyen merakı sürmektedir."
They've moved in on the greatest means of communication since the wheel. And now they've done it, their greed is insatiable.
Tekerlekten sonraki en büyük iletişim aracının içine girmeye çalıştılar ve artık başardılar, açgözlülükleri sınırsız.
- Apparently, he's insatiable.
- Aslında, doyumsuzun tekidir.
Insatiable, in my way.
Kendimce doyumsuz.
You are insatiable.
Seni açgözlü!
I mean, how far can you go... to amaze and disgust the insatiable Hard Harry, huh?
yani, doyumsuz sert Harry'i... şaşırtıp iğrendirebilmek için, siz ne kadar ileri gidebilirsiniz?
The man was insatiable.
Adam doymak nedir bilmiyordu.
Ray is insatiable.
Ray çok açgözlü.
You know, you're not just incorrigible, you're insatiable.
Biliyor musun, sen sadece iflah olmaz değilsin... doyumsuzsun da.
The word "insatiable" comes to mind.
Aklıma "doyumsuz" kelimesi geliyor.
We were inseparable by day and insatiable by night.
Gündüzleri ayrılmaz ve geceleri doyumsuz oluyorduk.
His appetite for territory seems rather insatiable.
Toprak iştahı oldukça doyumsuz görünüyor.
Its appetite is insatiable. Its curiosity is boundless.
Onun iştahı doyurulamaz.