Invalid tradutor Turco
542 parallel translation
Sir, I am an invalid, I must not travel in a compartment with open windows.
Bayım, ben ağır hasta olan biriyim. Pencereleri açık bir kompartımanda seyahat etmek benim için oldukça sakıncalıdır.
Shut off those fans. lm an invalid.
Şu pervaneleri kapatın. Rahatsız oluyorum.
lm an invalid.
Ben çok hasta biriyim!
- Hows the invalid, Doctor?
- Hastamız iyileşiyor mu bari, Doktor?
You're still an invalid.
Hâlâ hastasın.
Neither you nor Dr. Parsons can make an invalid out of me.
Ne siz ne de Dr. Parsons beni çürüğe çıkaramazsınız.
How's our invalid?
Hastamız nasıl?
Mom is kind of an invalid, doesn't do any traveling.
Annemiz hasta sayılır, seyahate gelemiyor.
Here comes the invalid.
Hasta geliyor.
That you brought about the death of your invalid employer, Mrs. Jennifer Brady.
Hizmet ettiğiniz sakat işvereniniz Bayan Jennifer Brady'nin ölümüne sebep oldunuz.
Or rather, the nurse and the invalid.
Ya da daha doğrusu, hasta ile onun bakıcısı.
He was wounded in the war, an invalid.
Savaşta yaralanmıştı, engelliydi.
An invalid?
Engelli mi?
Your invalid husband.
Engelli bir kocanız vardı.
And this man, this man of dynamic energy, is doomed suddenly to darkness, and the life of a helpless invalid.
Ve bu adam... Bu adam, dinamik enerjili bu adam aniden karanlığa mahkum oldu ve çaresiz hastalıklı bir hayat başladı.
Her mother is an invalid, and it would just about break her heart not to see her Honey married.
Honey'nin evlendiğini görememek annesi için çok üzücü olur.
I'm an invalid.
Ben yatalağım.
- I'm an invalid... and I've just had a dreadful shock tonight over the telephone... and I'm very anxious to trace the call.
- Ben yatalağım ve bu gece telefonda dehşet verici bir şokla karşılaştım. Konuşan kişilerin tespit edilmesini istiyorum.
Just in case you don't happen to know it, I'm a hopeless invalid.
Bilmiyorsanız söyleyeyim. Ben umarsız bir yatalağım.
We have Lady Bruce to consider, invalid though she is... and though you've been married in name only for many years... she is your wife in sickness as she was in health... and must not be cast aside.
Leydi Bruce'u da düşünmeliyiz. Her ne kadar kötürüm olsa ve yıllardır sadece kağıt üzerinde evli olsanız da sağlıkta olduğu gibi hastalıkta da senin karın ve bir kenara itilmemeli.
- I'm saddled with an invalid, though
Pis kaltak!
She's been invalid so long, and this is her only distraction
Uzun zamandır hastaydı ve tek eğlencesi bu.
She calls you an invalid and idiot. Don't be offended though.
Size sakat ve budala diyor.
It's too cold for an invalid to come.
Korkma. Bir sakat için hava fazla soğuk.
I have invented... an invaluable permanent invalid called Bunbury... in order that I may be able to go down... to the country as often as I choose.
Ben de kalıcı sakatlığı olan Bunbury'i icat ettim, böylece kasabaya istediğim zaman gidebiliyorum.
Yes, poor Bunbury is a dreadful invalid.
Evet, zavallı Bunbury'nin sakatlığı oldukça kötü.
Ernest has just been telling me about his poor invalid friend... whom he goes to visit so often.
Ernest şimdi bana sık sık ziyaret ettiği engelli arkadaşından bahsediyordu.
And surely there must be much good... in one who is kind to an invalid... and leaves the pleasures of London... to sit by a bed of pain.
Londra'nın zevklerinden, bir hastanın yanında oturmak için uzaklaşan birinin içinde elbette büyük iyilik vardır.
May I ask if it is in this house... that your invalid friend Mr. Bunbury resides?
Bu evin engelli arkadaşınız Bay Bunbury'nin yaşadığı ev olup olmadığını sorabilir miyim?
I thought from my daughter's report that you were still an invalid.
Az önce doktorlarınla konuştum. Daha kötü hisediyormusun?
She's an invalid.
Kadın yatalak.
With an invalid mother?
Çamurları mı avuçlayacağım?
She's an invalid, you see.
Yatalaktır.
The way you and George Brooks talk, you'd think I was an invalid.
George Brooks'la konuştuktan sonra benim hasta olduğumu düşünmeye başladın.
She'll be an invalid as long as she lives.
Ömür boyu yatalak olacak.
Time to check on our invalid.
Yatalağımızı kontrol zamanı.
He got hit in the leg and was invalid at home.
Bacağından vurulup çürüğe çıkmıştı.
For an invalid who's supposed to have one foot in the grave, he seems to be possessed of remarkable stamina.
Bir ayağı çukurda bir kötürüm için, dikkati çeken bir yaşam gücüne sahip görünüyor.
I'm sick of this plot to make me a helpless invalid.
Beni bir sakat yapma planlarınızdan sıkılmaya başladım.
We have to respect the rules or the contest becomes invalid.
Sayın Belediye Başkanı, Herkes katılabilir. Aksi takdirde yarışma iptal edilir.
Supports an invalid mother.
Yatalak annesine bakıyor.
I understand your father's an invalid.
Sanırım babanız hasta.
June's a good kid but she's got an invalid mother.
June iyi bir kız ama engelli bir annesi var.
So whom ever marries June marries her invalid mother too.
Yani June ile evlenen engelli annesiyle de evlenmiş olur.
Oh, what about the invalid mother?
Oh, engelli annesi ne oldu peki?
No seriously, what about her invalid mother?
Hayır gerçekten, engelli annesi ne olacak?
They treat me like an invalid.
Bana hasta muamelesi yapıyorlar.
Some, you mean, are like an invalid with no arms or legs who dreams he is running and gesturing.
Bazıları, yani, koştuğunu ve el hareketleri ile konuştuğunu hayal eden kolsuz ve bacaksız bir sakat gibidir.
- How's the invalid?
Agathe ne durumda? - Yalnız kalmak istiyor.
WELL, IT'S JUST THAT - WELL, AT THIS VERY MOMENT, MRS. WILBERFORCE, THERE IS WAITING AN INVALID, A DEAR, SWEET, LITTLE OLD LADY -
Bayan Wilberforce, tam şu an hasta, tatlı ve yaşlı bir bayan - sizin gibi onun da ilerde mekanı cennet olsun - korkacak hiç bir şeyi olmadan bir sükunet ama büyük bir umutla bekliyor.
She's an invalid.
O yatalak.