Is that all you can say tradutor Turco
223 parallel translation
Is that all you can say?
Tüm diyeceğin bu mu?
Is that all you can say?
Tüm söyleyeceğin bu mu?
Is that all you can say?
Tek söyleyebileceğiniz bu mu?
Is that all you can say?
Bütün söyleyeceğin bu mu?
Is that all you can say?
Söyleyeceğinin hepsi bu mu?
Is that all you can say?
Söyleyebileceğin tek şey bu mu?
Is that all you can say?
- Tüm söyleyeceğin bu mu?
is that all you can say?
Başka söz bilmez misin?
Is that all you can say?
Bu kadarcık mı?
- Is that all you can say?
- Bu kadarcık mı söyleyeceksin?
Is that all you can say about her?
Onun hakkında söyleyebileceklerin bu kadar mı?
- Is that all you can say, "We gotta leave"?
- Tek söyleyeceğin "gitmeliyiz" mi?
Is that all you can say?
Bütün söyleyeceğiniz bu mu?
Is that all you can say?
Tek söyleyeceğin bu mu?
Is that all you can say? .
Bütün söyleyebileceğin bu mu?
Is that all you can say?
Söyleyebileceğin yalnızca bu mu?
Is that all you can say?
Tüm söyleyebileceğin bu mu?
- Is that all you can say?
- Tek söyleyebileceğin bu mu?
Is that all you can say?
Tek söyleyebildiğin bu mu?
Is that all you can say?
Tek diyeceğin bu mu?
- Is that all you can say?
Bu bir tür şaka falan mı?
is that all you can say?
Bütün söyleyebileceğin bu kadar mı?
Is that all you can say?
Söyleyeceğin bu mu?
All I can say is that you have certainly -
Senin için tek söyliyebileceğim...
If you were working for me, all I can say is that you wouldn't have time for it, either.
Benimle çalışıyor olsaydınız sizin için de vakit olmazdı.
All I can say is, don't you ever tangle with that softy.
Tek söyleyeceğim sakın o yumuşakla kapışma.
So all I can say is to consider that every time you look up at that building you're in a position to point with pride and... - that you'll find it is to develop your reflexes.
Tek diyeceğim o binaya her baktığınızda elinizle gösterip gurur duyabilirsiniz reflekslerini geliştirmek için olduğunu anlayacaksın.
If you're one of those critics who thinks that television is frightful... all I can say is you should see it from this side.
Eğer sizde televizyonun muhteşem olduğunu düşünen eleştirmenlerdenseniz olaya bir de bu taraftan bakın.
All I can say is, if you are taking that plane, I'm very glad.
O uçağa binersen çok sevineceğimi söyleyebilirim.
Well, all I can say is that you and I are going to have a ball.
Söyleyebileceğim tek şey bir balomuz olacağı.
But practically all of the people known can absolutely say that the foam on the sea is a sign that you see the mare and her colt at play.
Ama kısacası, herkes bilir ve kesinlikle suyun üzerindeki köpüğü deniz atı ile yavrusunun bir oyunu sanırlar
All I can say is I'm glad you didn't behave like that.
Tüm söyleyebileceğim, onun gibi davranmadığın için çok minnettarım.
You can take all of the profits we made with the telegraph, and we can say that the book is shut.
Telgraf işinden kazandıklarımızın hepsini alabilirsin, bu defteri de böylece kapatmış oluruz.
I have the results here... of all the interviews and the aptitude tests that you took last week... and from them we've built up clear impression of the person you are... and I think I can say without fear of contradiction... that the ideal job for you is accountancy.
Sonuçlar burada. Tüm mülakatlarınız, geçen hafta girdiğiniz yetenek testlerine bakarak sizin kişiliğiniz hakkında oldukça kesin bir izlenim edindik ve kesin olarak söyleyebilirim ki sizin için en ideal iş muhasebecilik.
Certainly, to me, the day you can say that a sacrifice such as that is not worthwhile... is the day that you've destroyed all your real values... of what is worthwhile and what isn't.
Samimiyetle, bana göre o gün yapılan fedakarlıkların bugünden bakıldığında değmeyecek şeyler olduğunu söyleyebilirsiniz ve hatta değerlerimize zarar verdiğini de söyleyebilirsiniz ama neye değip neye değmediğini kesin olarak bilemezsiniz.
Is that all you can find to say? .
Söyleyecek başka bir laf bulamadın mı?
All I can say is that she behaves like this because she's a woman who loves her neighbour and I think you will be her next neighbour.
Tek şunu söyleyebilirim ki onun böyle davranmasının sebebi komşusunu çok seven bir kadın olması. Ve senin onun yeni komşusu olacağını düşünüyorum.
All I can say is that I envy you
Tek söyleyebileceğim, seni kıskanıyor olmamdır.
Well, if that's how you treat your poor, old mother in the autumn years of her life, all I can say is :
Eğer zavallı, yaşlı annene, son senelerinde böyle davranacaksan, tek diyeceğim sana :
Is that all you can say?
Sen istiyorsun.!
But has it every occurred to you, Wally, that the process... that creates this boredom that we see in the world now... may very well be a self-perpetuating, unconscious form of brainwashing... created by a world totalitarian government based on money... and that all of this is much more dangerous than one thinks... and it's not just a question of individual survival, Wally... but that somebody who's bored is asleep... and somebody who's asleep will not say no?
Peki Wally, dünyada şu an gördüğümüz bu can sıkıntısının paraya dayalı, baskıcı bir dünya hükümeti tarafından uygulanan, şahsen sürdürülen şuursuz bir beyin yıkama işlemi tarafından yaratılmış olabileceği, bütün bunların bir kişinin düşünmesine göre daha korkunç olduğunu ve bunun ferdi bir hayatta kalma mücadelesinden ziyade canı sıkılan birisini uyuduğunu ve uyuyan birisinin "Hayır" diyemeyeceğini hiç düşündün mü?
Is that all you can find to say, madam?
Bütün söyleyebileceğiniz bu mu, madam?
All you have to do is come to the embassy with me, say that I rescued you, and then walk away with fifty guineas and all the vol-au-vents you can stuff in your pockets.
Bütün yapman gereken, benimle elçiliğe gelip, seni kurtardığımı söylemen, ve sonra da, elli gine ve cebine sığdırabileceğin kadar börekle çıkıp gitmen.
Al, if she can go to all that trouble for Steve, the least you can do for me is say "I love you."
Al, eğer ki Steve için bu kadar fedakârlık yapabiliyorsa sen de en azından "seni seviyorum" diyebilirsin.
That's all you can say is "excuse me"?
Sadece afedersin mi diyeceksin? Ne?
All I can say is that without that chair, you would have been in trouble that day.
Tek söyleyeceğim, o sandalye olmasa o gün başın beladaydı.
My friend, is that all you can find to say?
Dostum, bütün söyleyeceğin bu kadar mı?
All I'm asking is that, years from now, when we're just a distasteful memory to each other, we can say we helped create a charming, touching ceremony. What d'you say?
Tek istediğim, bundan yıllar sonra, uzak ve tatsız birer anı olduğumuzda, etkileyici ve anlamlı bir tören olmasına katkıda bulunduğumuzu söyleyebilmek.Ne dersin?
And all I can say is that I'm proud of you.
Ve bütün söyleyebileceğim, sizinle gurur duyduğumdur.
All you need to know is that they were quantities which geneticists out in the field can measure and have measured.
Tek bilmeniz gereken bunların, arazideki genetik uzmanlarının ölçebildiği ve de ölçtüğü sayısal değerler olduklarıdır.
All I can say is that although we have only been together for a short time, I know that you are the finest crew in the fleet. And I would trust each of you with my life.
Tek söyleyebileceğim, çok kısa bir süredir beraber olmamıza rağmen filodaki en iyi ekip olduğunuzu biliyorum ve her birinize canımı emanet edebilirim.