Is that all you got tradutor Turco
821 parallel translation
- Is that all you got to tell me?
- Söyleyeceğin bu kadar mı?
KATIE : Is that all you got to say to your papa?
Babana tek söyleyeceğin bu mu?
Is that all you got in mind?
Aklında bir tek bu mu var?
Is that all you got to say to me?
Bütün söyleyeceğin bu mu yani?
Is that all you got to say, Steve?
Bütün diyeceğin bu mu Steve?
Is that all you got to say?
Tüm söyleyeceğin bu mu?
Oh, is that all you got?
Elinin hepsi bu mu?
Is that all the power you got?
Bana verebileceğin hasar bu kadar mı?
All you got in the world is a dirty deck of cards and a crooked one at that.
Hayatta sahip olduğu tek şey kirli ve de yırtık pırtık bir 52 destesi.
All I've got to say is that you've got a good job now.
Tek söyleyeceğim Tommy, şu an iyi bir işin olduğudur.
Is that all you've got to say to me?
Bana söyleyeceklerin bu kadar mı?
We've all got our health, and as far as anything else is concerned we still leave that up to you.
Hepimizin sağlığı yerinde, geri kalan her şeyi de... yine sana bırakıyoruz.
All we've got is that maybe you love me and maybe I love you.
Belki beni seviyorsun ve belki ben de seni seviyorum.
- All you've got to do is just say that you...
- Tek yapman gereken sadece senin...
You ought to have some of that pink wine to go with it. - The kind that bubbles. - All I got is bourbon.
Şimdi kırmızı şarabımız olacaktı.Köpüreninden maalesef sadece viski var.
Just as everything is going good... you got to go and start all that again.
Herşey böyle güzel giderken ne diye bu konuyu açıp sorun çıkartıyorsun?
Is that all you've got?
Hepsi bu mu?
- You just relax, soldier boy. - And I don't wanna hear that all he's got with him is a bunch of 60 or 70 penny-ante misfits.
rahat ol asker duymak istemiyorum onun tüm sahip olduğu şey 60 veya 70 penny.
All I got to do is lift that phone and you're out of action.
Tek yapmam gereken şu telefonu açmak ve sonun gelir.
Is that all you've got to tell us?
Söyleyeceğin bu kadar mı?
is that all you've got to say?
Tek söyleyeceğiniz bu mu?
You think because you got a wife so easily because I didn't make you court me, that that's all there is to it?
Sanıyor musun ki sen kendine... kolayca bir eş bulduğundan... bana kur yapmanı beklemediğimden, bu kadar kolay olacak bu iş?
" Son there'll be times when all you've got to be proud of is the fact that you're a man.
" Evlat öyle zamanlar olacaktır ki, gurur duyacağın tek şey erkekliğin olacaktır.
tries to do a good job, got your traipsing all over the doggone countryside, up there in that canyon and you can't get'em out?
İyi bir iş yapmak için uğraşıyoruz. Onların hepsi lanet olası yere girdiler. Herbiri kanyonda ve biz burada oturuyoruz.
You've all got to understand that the reason you were picked is immaterial.
Şunu anlamalısınız ki sizin seçilme sebebiniz önemli değil.
Now that you're satisfied and that the kid's got his guns would you mind telling me what this is all about?
Şimdi tatmin olduğuna ve silahlar çocukta kaldığına göre sakıncası yoksa neler olduğunu anlatır mısın?
All you got for help is that old man down at the jail and this...
Sana yardım edecek hapishanedeki bir ihtiyarla bir...
Is that all you've got to go on?
Bütün kanıtların bu kadar mı?
All you'll do is march me down to that judge and he's got to let me go.
Tüm yapacağın beni hakim karşısına çıkarmak, o da beni serbest bırakacak.
- Is that all you've got to say?
- Başka ne söylememi bekliyorsun?
- Is that all you've got to say?
- Başka ne söylemeni mi bekliyorum?
IS THAT ALL YOU'VE GOT TO SAY?
Çok şirin bir isim. Daha ne dememi bekliyorsun?
All I know is that you've got to run, run without knowing why, through fields and woods.
Tek bildiğim, tarlalar ve ağaçlar arasından nedenini bilmeden koşmak zorunda olduğun.
All I know is that Guy is ill... and you've got to help him, Miles.
Tek bildiğim Guy'ın hasta olduğu ve senin onu iyileştirmen gerektiği Miles.
Is that all you've got to say?
Tüm söyleyebileceğin bu mu yani?
All you need is something to get you started, and you've got that.
Sana ilk adımı attıracak bir şey sende var :
All you've got is that book.
Senin ise o kitaptan başka birşeyin yok
Is that all you've got?
Bütün paran bu mu?
All I can tell you is that she left before I did this morning and she wasn't here when I got back an hour ago.
Size tüm söyleyebileceğim, bu sabah benden önce gittiği ve bir saat önce döndüğümde hâlâ evde olmadığı.
All you need is a price on your head, And you've got that, haven't you?
Başınıza ödül konması yeter, ve sizin konmuş zaten!
Is that all you've got?
Hepsi bu kadar mı?
Go ahead. All you've got to do is push that button.
Durma, tek yapman gereken düğmeye basmak.
Is that all you've got to say after leaving me there with Cromwell's men?
Beni Cromwell'in adamlarının elinde bıraktıktan sonra tek söyleyeceğin bu mu?
- Is that all you've got to say?
- Bütün diyeceğiniz bu mu?
If all it takes is to let that animal you've got in jail go free, let him go.
Hepsi o hayvanı serbest bırakmak içinse, Kodese gir ve bırak gitsin.
Except your respect, that is all you've got.
Senin saygını bekliyor. Ve bu kılıç senin.
Is that all you've got to say?
- Tüm söyleyeceğin bu kadar mı?
Is that all you've got? Yes.
- Hepsi bu kadar mı?
All you got to know is I told a man that he could depend on me... because you told me I could depend on you.
Bilmen gereken tek şey, sana güvenebileceğimi söylediğin için birine bana güvenebileceğini söylemiş olmam.
But in a situation... where it appears as if you've got the best of all possible worlds... in order to get on like you were, the discovery that none of that was true... and to make a tenth of that true, you had to fight all day long... is something that you can't explain.
Ama bu öyle bir durum ki... herkes olunabilecek en iyi konumda olduğunuzu düşünür. Eski hayatınıza devam etmek istersiniz. Ama aslında bütün bunların yalan olduğunu... onda birini gerçekleştirmek için hep mücadele etmeniz gerektiğini... açıklayabilmeniz imkansız.
is that all you've got to say?
Tek söyleyeceğin bu mu?