It's all you tradutor Turco
21,817 parallel translation
You know what? You want to keep arguing with me all fuckin'day long, - because I can do it.
Benimle tüm gün tartışmak mı istiyorsun amına koyayım çünkü tartışırım yani!
Now, this one right here contains all of the anecdotal physical and testimonial evidence introduced or alleged by anyone who supports the notion that Ryan Larsen was suicidal. And as you can see, it's blank.
Bu da Ryan Larsen'in intihar ettiğini öne sürenlerin dayandıkları anekdotları, fiziksel ve tanığa dayalı kanıtlarını gösteriyor ki sizin de görebileceğiniz üzere kağıt tamamen boş.
♪ That's not all you've had, now, is it?
# Sahip oldukların bundan ibaret değil, değil mi?
As long as it's in your system, you have all the strength at your disposal that you might have if your loved one were trapped under a car.
Dolaşımında olduğu sürece sevdiğin birisinin bir arabanın altında kalma ihtimaline karşı sahip olduğun tüm güç emrine amade olacak.
But once that's done, it's all hands on deck to make you back into a redhead.
Ama yemekten sonra tek işim seni kızıl haline geri çevirmek olacak.
I know it's an adjustment, but if you've learned one thing from all this, it's that the American people are resilient. They are resilient.
Konunun zorluğunu biliyorum ama tüm bu olanlardan öğrendiğim bir şey varsa o da Amerikan halkının ne kadar dirayetli olduğudur.
I didn't want to worry you in case it's all nothing.
Belki bir şey çıkmaz diye seni boş yere endişelendirmek istemedim.
Fine, if you apologize to everyone, they all say it's okay, then yes, you can come.
Peki. Herkesten özür dilersen "Önemli değil" derler, sonra gelebilirsin işte.
that's how much capacity is left over, and you split it according to the square root of the traffic on that channel over the summation of the square root over all channels.
eklenmesi ve o kanaldaki trafiğin karekökü bölü tüm kanallardaki trafiğin toplamının karekökü ile çarpılmasıyla hesaplanır.
Until you have some physical proof, you have someone that kicks a door down and sees that this is the person that's actually behind the keyboard, it can all be a myth or an illusion.
Fiziksel kanıt olmadan, bir kapıyı tekmeleyip klavyenin başındaki o kişiyi görmeden hepsi bir mit ya da illüzyon olabilir.
We all knows it's real, but you believe in it.
Bizim hepimiz gerçek olduğunu biliyoruz ama sen inançlısın.
It's all about you.
Tüm mesele seninle ilgili.
Even after my assault, I still go through it sometimes of just self-shame and, you know, all these people are right, what they're saying about me.
Yaşadığım saldırıdan sonra bile ara sıra hâlâ kendimden utandığım ve insanların hakkımda söylediklerine hak verdiğim oluyor.
You already have this wound just ripped clean open and you're vulnerable and you're going through a really hard time, and to have all these people attacking you on top of it, it almost makes the bullying seem more extreme.
Zaten tamamen açılmış bir yaran var ve korunmasız bir halde çok zor bir süreçten geçiyorsun. Üstüne bir de bu kadar insanın sana saldırması zorbalığın boyutlarını daha da genişletiyor.
You almost see that, you know, doing away with yourself is the only way to fix things, which isn't the truth at all, but it's all you can truly see when you're sitting in a dark corner
Ancak intihar ederek işleri düzeltebileceğinize inanıyorsunuz ki bu kesinlikle doğru değil. Fakat köşenize çekilmişken başka bir çıkış göremiyorsunuz ve olumlu yönde bir adım atmaya niyetiniz olmuyor.
At that point I was like, " all right, you know what? It's already going down.
O sırada " Pekâlâ, başladık bir kere.
And then it was, you know, a parade of people coming in, do all this, have to clean up.
Bir sürü insan geliyordu, çalışıyorduk ve etrafı toplarlamak zorunda kalıyordum.
When you were getting all this material and some of it's talking about your brother who But, I mean, what...?
Peki ama tüm bunları aldığın zaman...
To stand in front of a jury, wow them with my eloquence, and... it's all thanks to you.
Jürinin karşısına geçip konuşmamla onları büyülemek hepsi senin sayende olacak.
That's it? That's all you got to say to me?
Bu mu yani, bana tüm söyleyeceğin bu mu?
All right? All you have to do is call Donald Cooperman. That's it.
Tamam mı, tek yapmanız gereken Donald Cooperman'ı aramak.
Oh. It's so wonderful that you modern gals can have it all.
Siz çağdaş kızların çok yönlü olması muhteşem.
All of you so connected, but all it causes is pain.
Birbirinize o kadar bağlısınız ki. Ama tek yaptığı acı vermek.
So yes, I lied, all right, but if you want me to say I'm sorry... To fucking sit here and say I'm sorry, it's not gonna happen, Tommy.
Evet, yalan söyledim, eğer istediğin özürse, özür dilerim karşında oturup, özür diliyorum ama bu bizi bir yere götürmeyecek dostum.
You're really putting it all right out there.
İçin dışın bir cidden.
You're really putting it all out there.
İçin dışın bir cidden.
First of all, it's not a mole, it's a beauty mark. And secondly... if you've got time to look around back there, you're not trying hard enough.
İlk olarak o yumru değil, güzellik izi ve ikinci olarak oraya bakmak istiyorsan yeterince ısrar etmiyorsun.
Hell, you can burn it down to the ground for all I care, because after all this, nobody's ever gonna believe that you might've been right about Diane.
Lanet olsun, istersen evi ataşe ver umurumda değil çünkü bugünden sonra Diane konusunda haklı olabileceğine kimse inanamaz.
What'd you think of it all, sitting next to him?
Yan sıradan gördüklerini alalım.
You don't care about hockey your whole life, and all of a sudden this one game comes up and you just can't let it go. Perhaps it's you who needs to relinquish your primitive superstitions. All right, wait a second.
tüm yaşamın boyunca hokeyle ilgilenmeyip aniden bir maçı bile bırakamaz oldun belki de batıl inançlarını bırakması gereken sensin tamam bekle hele burda bir şeyler buldum sanrım son sinyal bir wi fi den alınmış hesap adı XYZ123 perşembe gecesi 10 da bu emilin canlı görüldüğü
All I'm saying is, no matter what, the judge is probably gonna go easier on her because she's a woman. Well, it's bias like that which fuels the men's rights movement. You know, you are a very complicated woman, you know- -
ona kolaylık sağlıyacak bu tarz ön yargılar erkeklerin hakları hareketini destekler sen çok karmaşık bir kadınsın biliyosun
All right, say you're right, say the guy's a gangster, so how do we prove it?
Pekala, haklı olduğunuzu farz edelim diyelim ki, adam bir gangster, bunu nasıl kanıtlayacağız?
It's not all you.
Seni sen yapan güçlerin değil.
It's all you ever said.
Tek dediğin bu oldu.
If you were to offer your son's hand instead, it could be of some benefit to us all.
Kızına oğlunuzu verirseniz hepimize bazı yararları olacaktır.
You really think it's all gonna end like that?
Sence her şey öyle mi bitecek?
You know, Katherine, it's really no problem at all to drop you home.
Biliyor musun Katherine, seni evine bırakmam hiç sorun olmaz.
You know, I mean, there's been all this buzz, you know, from people who... who haven't seen it or... or want to see it again. and I mean, there's a couple papers that... that want to review us.
Bir sürü homurdanma var, bilirsin gösteriyi seyredememiş insanlardan ya da tekrar seyretmek isteyenlerden ve bizimle röportaj yapmak isteyen birkaç gazete falan var.
Second, this interview that you've set up, it's all wrong.
İkincisi, bu ayarladığın röportaj çok yanlış.
Listen, you're gonna get a Silver Star out of this when it's all over, and you'll have all the girlfriends you want.
Bütün bunlar bittiğinde Gümüş Yıldız madalyası alacaksın sonra da kızlar kapında tüp kuyruğuna girecek.
Everything you see, it's all here for you.
Gördüğün her şey hepsi senin için burada.
I'm just trying to help you put it all in the rearview as painlessly as possible.
Ben her şeyi dikiz aynasında bırakıp mümkün olduğunca acısız olmasını sağlıyorum.
The way I see it, it's all on you... you and your cocksucker pimp father.
Bana göre bu işte senin ve o yarrak yiyen pezevenk babanın parmağı var.
Shh. I promise you, baby, it's gonna be all right, okay?
Söz veriyorum her şey yoluna girecek birtanem.
It's all right if you don't have it on you.
Üzerinde yoksa sorun değil.
Just want you to know I see it. That's all.
Sadece bunun farkında olduğumu bilmeni istedim, hepsi bu.
I mean, if you're talking boot times, then it's Android all day, and if you're talking net speed,
Başlatma sürelerinden bahsediyorsan Android hepsine koyar.
Mr. Markesh, we didn't mean for you to be waiting here this long, but with all the bureaucracy and red tape, it's getting a little bonkers around here.
Bay Markesh bu kadar beklemenizi istemezdik ama bürokrasi ve formalitelerden dolayı burada biraz işler karışık.
You know, for all she's done, it won't matter.
Tüm yaptıklarına rağmen bir önemi olmayacak.
It's just that you talk about him all the time.
Hep onun hakkında konuşuyorsun.
So... anyway, I don't know what my next step's gonna be but... I thought, if it's all right with you, I could stick around here for a while.
Sonuç olarak, bir sonraki adımım ne olacak bilmiyorum ama size de uyarsa, burada sizinle takılabilirim.
it's all yours 403
it's all your fault 188
it's all right 8832
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all your fault 188
it's all right 8832
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all bullshit 56
it's all fine 67