It's not that at all tradutor Turco
484 parallel translation
It's not that I hadn't thought of you at all... but my own well-being came first.
Seni hiç düşünmedim değil ama öncelikli olan kendimdi.
It's death, not life, that is in it all and at the end of it all.
Her şeyin içinde ve sonunda ölüm vardır, yaşam değil.
Cheer up, it's not at all that serious.
Neşelen, o kadar da ciddi bir durum yok.
I require and charge ye both... as ye will answer at the dreadful day of judgment... when the secrets of all hearts shall be disclosed... that if either of you know any impediment... why you may not lawfully be joined in matrimony... ye do now confess it.
Her ikinizden de... en derin sırların ortaya döküleceği... mahşer gününde olduğu gibi cevap verip... yasal olarak evlenmenize engel olacak... bir durum varsa... şimdi itiraf etmenizi istiyorum.
I know what you're thinking, but it's not gonna be that way at all.
Ne düşündüğünüzü biliyorum ama öyle olmayacak. Eğlenceli olacak.
- That's not it at all. - [Stops]
Kesinlikle böyle değil.
That's not it at all...
Hiç de değil...
It's not like that at all.
Hiçte öyle değil.
If we could stop them, we would. But a clue that's so vague... it's not much more use to us than no clue at all... unless you think there's something phony about this call... and somebody's planning to murder you.
Durdurabilsek durdururduk ama elimizdekiler bu kadar belirsizken neredeyse hiçbir ipucumuz yok gibi bir durumdayız.
It's not like that at all.
Hem de hiç değil.
But it is not I that's getting married, I can't impose it at all cost.
Ama onunla evlenecek olan ben değilim bu yüzden benim fikirlerim sana etki etmemeli.
That's not it... not at all!
Hiç de öyle değil... değil!
It's not like that at all, I assure you.
- Böyle olmadığına size garanti veririm.
That's not it at all.
Sorun bu değil.
I realize now that much as I enjoy this sort of thing field trips, roughing it, so to speak it's not for Linda at all.
Bu şeylerden ne kadar hoşlanıyor olsam da saha gezilerinden filan bunlar ona göre değil.
Well, that's not it at all. It's just that you simply can't do this... to a perfectly decent, innocent person.
Bu işi söylediğin kadar kolay yapamazsın saf, masum bir insana.
That's very flattering, son, but it's not the case at all and you know it.
Koltuklarımı iyice kabarttın, oğul, fakat sorun hiç de bu değil, biliyorsun.
That's not it at all.
Hiç öyle bir şey değil.
Now you and these Air Force fellows tell us that it's not radiation at all.
Şimdiyse bu Hava Kuvvetleri elemanları bize radyasyon yok diyor.
No, it's not that at all.
Hayır, hiç de değil.
It's not that at all.
Kesinlikle o değil.
NO, THAT'S NOT IT AT ALL. POWER!
Hayır anlamıyorsun.
THAT'S NOT THE WAY IT HAPPENED AT ALL.
Hayır, bay Penell.
It's not that at all.
Hepsi bu değil.
No, Ludwig, that's not it at all.
Hayır, Ludwig, hiç de öyle değil.
Just that if it takes after its grandfather, better it not be born at all.
Ama ya bebek dedesinin içgüdülerine sahip olarak doğarsa. O zaman doğmamış olması daha iyi.
That's right, isn't it, Professor? Not at all!
- Bu doğru, değil mi, Profesör?
No, Grandfather, it's not that at all.
Hayır büyükbaba, alakası yok.
It's not that at all.
Asla, öyle bir niyetim olmadı.
Not at all, it's just that I'm leaving for Denmark soon, to finish a book.
Hiç de değil, sadece çok yakında Danimarka'ya gideceğim, bir kitabı bitirmek için.
- It's not that at all
- Alakası bile yok.
That proves there are two kinds of Communism, since in Europe he's not fighting it at all.
Ama bu, iki farklı komünizm türü olduğunu gösterir. Zira Avrupa'da komünizme karşı mücadele falan verdiği yok.
My dear fräulein, it was not without some difficulty that I persuaded the Kommandant to allow you here at all.
Sevgili fräulein, anlamış olmalısınız ki burada olmanız için Kumandan'ı ikna etmem hiç kolay olmadı.
That's not it at all.
Mesele bundan ibaret değil.
But that's not the way we feel about it, at all.
Ama şu an böyle hissettiğimizi söyleyemeyiz doğrusu.
For me, that's not it at all.
Benim için hiçbir anlamı yok.
It is not a premeditated action, or rather it's not an action at all, but an absence of action, an action that you don't perform, actions that you avoid performing.
Önceden düşündüğün bir eylem değil hatta bir eylem bile değil eylem yoksunluğu gerçekleştirmediğin bir eylem gerçekleştirmekten kaçındığın bir eylem.
No, no, no. That's not it at all.
Hayır, hayır öyle değil.
"I expect that'll be Alan and uh..." so, down I go, and lo and behold, it's not you at all, it's Mrs. Peignoir. Have you met?
"Bence bu Alan'dır ve.." sonra indim aşağı ve bak sen şu işe... seninle alakası yokmuş, Bayan Peignoir'mış.
That's not the way it happened at all.
Aslında böyle olmadı.
That's not it at all.
Hiç de değil.
That's better than not at all, now isn't it?
Hiç gelmemenden daha iyi, değil mi?
And suddenly it turns out that it's not antique at all, that some joker has palmed it off on the archeologists
ve birdenbire hiç de antik olmadığı anlaşılıyor. Dalgacı biri onu arkeologlara yutturmuş.
I require and charge you both, as you will have to answer at that dreadful day of judgment when the secrets of all hearts shall be disclosed that if either of you know any impediment why you may not be lawfully joined in matrimony ye do now confess it.
Korkunç kıyamet gününde bütün kalplerin sırları açığa çıkacağından yasal olarak beraberliğinizi engelleyecek bir şey biliyorsanız bunu şimdi itiraf etmenizi istiyorum.
I mean, the ones who make it at all - and whether or not they can parlay that moment... into some kind of a career - well, that's the gamble, isn't it?
Demek istediğim, bu işi hakkıyla yapanlar- - Ve bu anı, bir tür kariyere dönüştürmek için... doğru ata oynayabilip oynayamadıkları- - yani, bu bir çeşit kumardır.Değil mi?
It's not the kind of thing that should we should, you know, look forward to, like it's hanging over our heads all day that we're gonna be in bed together at night. Right.
Doğru.
At 8.35. I wouldn't make it weigh too much... It's not all that Late.
saat 8.35 çok fazla düşünmeyin, çok geç değil endişeleniyorum o yarın sabah geri gelir
It's not like that at all.
Zannettiğin gibi değil.
It's not that he was making any sense at all.
Söyledikleri anlamlı şeyler değildi.
That's not enough, not at all, Bjørn Yes, it is.
- Bu yetmez Bjorn, hiç yetmez. Hayır, yeter.
But ifyou're thinkin'that I'm just out to nail you, that's not it at all.
Ama seni götürmek için buradayım sanıyorsan yanılıyorsun.