It's not that big of a deal tradutor Turco
187 parallel translation
You listen to me, you son of a bitch, there's a kid out there using his car to kill people, not that it's such a big deal since it seems to be your gang he's got it in for.
Beni dinle, seni ( küfür )... dışarda ki velet arabasıyla insan gebertiyor... görünüşe göre çetenize kin beslemiş... biri varken böyle bir anlaşma olamaz.
- It's really not that big of a deal.
- O kadar zor değil.
Once you've had money all of your life, it's not that big of a deal anymore.
Her ihtiyacında paran olunca bunun bir kıymeti olmuyor.
Look, Tito, it's not that big of a deal.
Bak Tito, o kadar büyütülecek bir şey değil.
It's not that big of a deal.
Çok da önemli değil.
- It's not that big of a deal.
- O kadar önemli değil.
If it's no bother... If it's not too big a deal, Maybe you can get me a few photographs of that thing...
Eğer önemli değilse, eğer çok zor olamayacaksa,... boynuzlu bir hayvana hiç benzemeyen şu şeklin birkaç fotoğrafını bana vermenizi isteyeceğim.
It's not that big of a deal.
O kadar da önemli değil.
It's not that big of a deal, is it?
Büyütülecek birşey değil, değil mi?
I got a television from a kleptomaniac so it's not really that big of a deal.
Kleptomanın biri televizyon göndermişti... Bu yüzden pek önemli değil.
Marie, it's really not that big of a deal.
Marie, gerçekten bu kadar büyütülecek bir mesele değil.
It's not that big of a deal.
Bu o kadar da büyütülecek bir şey değil.
Jack, look, it's not that big of a deal, okay?
- Bak büyük bir mesele değil.
Uh, it's not that big of a deal.
Önemli bir şey değil.
It's not that big of a deal.
Çok önemli değil.
- It's not that big of a deal.
- O kadar önemli birşey değil.
- It's not that big of a deal.
O tip şeylerden değil.
- It's not that big of a deal.
- O kadar önemli bir şey değil bu.
It's not that big of a deal.
Ne olacak ki?
I mean, it's not that big of a deal, but... no, no.
Fazla büyütülecek bir şey değil, ama...
- Don't blow this out of proportion, it's not that big of a deal, right?
- Bu, o kadar büyütülecek bir şey değil, tamam mı?
I realize it was kind of uncool of me, but it's not that big a deal.
Bunun hiç de hoş olmadığının farkındayım ama bu çok da önemli bir mesele değil.
It's not gonna be that big of a deal, though. A few people.
Abartılacak bir şey değil, Çok insan olmayacak.
About what? Oh, about how it's not a big deal that you're walking around with a concerned look on your face with a group of men with concerned looks on their faces.
Yüzünde kaygılı bir ifade ve yanında yine kaygılı bir sürü adamla buralarda dolaşmanın kötü işaret olmadığını söyledim.
JIM : It's not that big of a deal.
- Çok büyük bir şey değil.
It's really not that big of a deal.
İşin aslı sorun bu değil.
- It's really not that big of a deal, Dan.
- Gerçekten bu kadar önemli bir mesele değil, Dan.
I'm sure it's not that big of a deal.
O kadar kötü olmadığına eminim.
- It's not that big of a deal. - Wait.
- O kadar önemli değil.
- It's not that big of a deal.
- Arabada mı? - Üst değiştirme çok zaman alacak bir şey değildi.
Yeah it's not going to be that big of a deal but he said that I could invite who ever I want,
O kadar büyük bir şey olmayacak ama, istediğim kişiyi çağırabileceğimi söyledi.
It's not that big of a deal.
O kadar büyütmene gerek yok.
It's not that big of a deal.
O kadar önemli bir şey değil.
It's not that big of a deal.
Sorun değil. Biri yardım etsin!
It's not that big of a deal.
Önemli bir şey değil.
I've also seen evidence of cannibalism in some 12th-century Native American sites- - it's not that big a deal.
Ayrıca bazı 12. yüzyıl Amerikan Yerlisi alanlarında da yamyamlığın kanıtlarını gördüm- - bu yüzden bu kadar büyütülcek bir şey değil.
Look, Kit, I swear, it's not that big of a deal.
Bak, Kit, yemin ederim, bu kadar büyütülecek bişey değil. Dinle - hayır.
Oh, come on, honey. It's not that big of a deal.
Abartılacak bir şey değil, canım.
I really think it's not that big of a deal.
O kadar da önemli olduğunu sanmıyorum.
It's not that big of a deal.
Abartacak bir şey yok ortada.
Honestly... It's not that big of a deal to me.
Açıkçası benim için önemli değil.
It's really not that big of a deal, George Michael. I'm 18 now. And besides we really haven't even done anything.
Artık 18 oldum, bunun dışında gerçekten de henüz bir şey yaşamadık.
Nikki, if I did pay off your dad's hospital bill, and I'm not admitting to anything, let's just say that it's not that big of a deal, okay?
Nikki, eğer babanın hastane masraflarını ödediysem, ve hiçbir karşılık beklemiyorsam, bunun bir anlaşma olduğunu söylemeyelim, tamam mı?
Ahem, okay, it's not that big of a deal,
Tamam, o kadar da önemli değil.
That's--that's not why- - you know, it's--it's just, it's kind of a big deal for me, you know?
Biliyorsun, bu.. bu... benim için büyük bir olay.
Come on.It's not that big of a deal.
Yapma. O kadar büyük olay değil.
It's just a couple of hairs, dad. It's not that big a deal.
- Sadece birkaç kıl baba, büyütecek birşey yok.
It's really not that big of a deal, grandma.
Büyütülecek bir şey değil, büyükanne.
It's not that big of a deal.
- Büyütülecek bir şey yok.
And it's not even that big of a deal.
Gerçi öyle büyük bir sorun değildi.
It's not that big of a deal.
O kadar da büyütülecek bir şey değil.