It's not that one tradutor Turco
1,092 parallel translation
This time it's one woman that's got him, and not the whole female race.
Ama bu sefer onca kadının içinden yanlış bir kadına tutuldu.
And even if this one fits... and I'm not saying that it does... how do you know it's the right one when you haven't tried any others on?
Bu kafana uysa bile uyduğunu da söylemiyorum ama ötekileri denemeden doğru olan olduğunu nasıl bilirsin?
It was funny, but that's not a good one to tell you, I'm sorry about that.
Eğlenceliydi, ama sana anlatılacak kadar iyi değil bunun için üzgünüm.
You might like to think to yourselves about possible solutions to that riddle. One thing you might think of is that it's not the same birds, perhaps the birds have been evolving during the same time as the insects have been evolving.
Bu bilmeceye kendinizce uygun olan çeşitli çözüm önerileri düşünüyor olabilirsiniz ; bunların aynı kuşlar olmadığını düşünebilirsiniz, ya da böceklerle kuşların aynı zaman zarfında evrim geçirdiklerini düşünebilirsiniz.
It's the media that notices one person one moment, and not another.
İnsanı bir an fark edip, diğer zamanlarda göremeyen, medyadır.
One is that he knows it's not gonna work and so he suffers.
Biri şöyle yürümeyeceğini biliyor ve böylece acı çekiyor.
It's certain - as certain as anything else is - that humans are not genetically programmed to learn one or another language.
Ya Üçüncü Dünya ülkeleri?
The principle that I think we ought to follow is not the one that you stated. You know, it's a very simple, ethical point.
Chomsky dillerin belli başlı kurallarını ortaya koyan evrensel dilbilgisi için çalışmalar yürüttü.
I refer to the new road, the one that is not made of earth. It's a lot wider.
Yeni yoldan bahsediyorum.
And I love my job, it's the greatest job in the world for one very simple reason, and it's not that sharing of laughter and all that horse-shit.
İşimi seviyorum. Çok basit bir sebepten dolayı Dünya'nın en harika mesleği. Güldürücü olması gibi saçmalıklardan dolayı değil.
It does not seem to me that there was it swims of extraordinary one in him.
Bence pek sıra dışı bir olay değil.
I and the cook read in the newspaper that the Master had committed a mistake with it drugs that one and what had been killed, therefore it seemed to me obvious, does not it find, man?
Aşçıyla gazetede okuduğumuza göre beyefendi uyuşturucunun dozunda hata yapmış ve kendini vurmuş. Her şey oldukça açık görünüyordu, değil mi?
Not that it's any of your business, but you're not the only one with an X-ray machine in Alaska.
Seni ilgilendirmez ama Alaska'daki tek röntgen cihazı sende değil.
That's not the one we selected, is it?
Bizim seçtiğimiz bu değildi, değil mi?
If there's one thing the history of evolution has taught us, it's that life will not be contained. Life breaks free.
Evrim tarihi bize en azından bir şey öğretti... yaşamın kontrol altına alınamayacağını.
If a person can do that, and if one can do it as exceptionally as Dr. Hill, it's not uncommon for a person like that to begin to believe that he can do anything.
Biri bunu yapabildiğince, Doktor Hill bundan müstesna. Bunu yapan birinin, her şeyi yapabileceğine inanması, nadir olan bir şey değil.
No, I mean, it's not the sort of profession that you hand down from one... what am I doing talking career counseling to you?
Olay o değil ki. Genlerle aktarılan bir meslek değil bu. Sana niye kariyerimi danışıyorum ki?
It's not just one song or that song!
Mesele bir şarkı veya o şarkı değil!
I know that, but one thing this week has taught me it's better to have a gun and not need it than to need a gun and not have it.
Bunu biliyorum ama bu hafta kesin öğrendiğim birşey varsa o da ihtiyacın olmadığı halde silahının olması, ihtiyacın olduğunda silahının olmamasından iyidir...
And if it's not, you will wake up one day and realize that you haven't even thought of her once.
Eğer inanmazsan,... uyanırsın bir gün ve onu bir kere bile düşünmediğini fark edersin.
Let's say that it was one night of which I do not go away to forget.
Kolay kolay unutamayacağım bir akşamdı diyelim.
That's not the oven. It's the one on the right.
Sağ, sağ, sağ.
No, it's the one that kills, not me.
Hayır, öldürenlerden biri o, ben değil.
No, I was worried that you were angry with me since it's the one thing I would not be able to bear.
Hayır, bana kızdığını düşünüp endişelendim. Dayanamayacağım tek şey budur.
It's a peculiar one, but not that bad.
Biraz tuhaf, ama fena değil.
Not that being tall is the only measure of a man... but it's a bloody good one!
Ama olsa süper olur hani.
It's not like one thing, it's not like that.
Belli bir sebebi yok, öyle birşey değil.
That may be what your instincts tell you but it's not true. No. No one on this station is better than anyone else.
Bu istasyondaki hiç kimse diğerinden üstün değil.
Damn it, that better not be one of my mother's dishes.
Allah kahretsin, inşallah annemin tabaklarından biri değildi.
According to Raoul Walsh, who was one of Griffiith " s assistants at the time... and who played the role ofJohn Wilkes Booth, it took The Birth Of A Nation to convince Americans... that films were an art in their own right... and not just the illegitimate offspring of the theater.
O zamanlar Griffith'in asistanlarından biri olan ve filmde John Wilkes Booth'u canlandıran Raoul Walsh'un söylediğine göre "The Birth of a Nation" ; Amerikalıları filmlerin, tiyatronun gayri meşru çocuğu değil de hep birlikte ortaya koydukları bir sanat eseri olduğuna inandırmıştı.
I just hope it's not the one under that eye patch.
Sadece umarım göz bandının altındaki değildir.
Sure it's not that one?
O olmadığına emin misin?
It is not possible to be a scientist unless you believe that all the knowledge of the universe and all the power that it bestows is of intrinsic value to everyone, and one must share that knowledge... and allow it to be applied, and then be willing to live with the consequences.
Evrenin sana sunabileceği gerçek değeri, bilmeden asla bir bilim adamı olamazsın, ve bu bilgiyi de birileriyle paylaşmalısın... ve uygulanmasana izin verdiğinde sonuçları ile yaşamayı istersin.
Yeah, he may work here, but it's not likely, though he's probably worked at a mortuary or a cemetery at one time or another, probably even been busted, but you won't find any record of that.
- Civardan biri olabilir, ama büyük ihtimalle değildir. Muhtemelen bir morg ya da mezarlıkta çalışmıştır. Muhtemelen birilerine yakalanmıştır, ama göz ardı edilmiştir.
So oft it chances in particular men that for some vicious mole of nature in them as in their birth, wherein they are not guilty since nature cannot choose his origin by their o'ergrowth of some complexion oft breaking down the pales and forts of reason or by some habit, that too much o'erleavens the form of plausive manners, that these men carrying, I say, the stamp of one defect, being nature's livery or Fortune's star his virtues else, be they as pure as grace, as infinite as man may undergo shall in the general censure take corruption from that particular fault.
İnsanın kendisi için de böyledir bu. Çok kez bir kusur olur yaradılışında. Suçu da yoktur bunda kendi seçmemiştir çünkü doğuşunu.
If his occulted guilt do not itself unkennel in one speech it is a damned ghost that we have seen and my imaginations are as foul as Vulcan's stithy.
Gizlediği cinayet, oyunun bir yerinde açığa vurmazsa kendini lanetli bir hortlaktır gördüğümüz ve zebanilerin örsünden daha karadır kafamda kurduklarım demek.
This might be my Lord Such-a-one, that praised my Lord Such-a-one's horse when a meant to beg it, might it not?
Evet, böyle derdi. Lord falancanın adını istemeden pohpohlarken, öyle değil mi?
No, no. I know it's not that one.
- Yok, yok.
There's even a molecule like it, not the same one, but almost that works on animals.
Hatta öyle bir molekül var ki aynı değil ama neredeyse hayvanlarda da işe yarar.
Oh, that's a hard one. No, it's not hard at all.
Oh, bu zor birşey hayır o kadar da zor değill.
Although that's not a fatal wound, it still is a deep one.
Ölümcül bir yara olmasa bile, yine de derin sayılır.
It's not enough that he's causing problems by wanting... to get married to one of Misamangu's daughters... but he's already advertising for another wife.
yeteri kadar problem yaratıyor zaten. beklemeliyiz... Misamangu'nun kızlarından birisiyle evlli... fakat, reklam için yapıyor, başka bir kadın için.
That's not the one next to New Hampshire, is it?
Hemen New Hampshiro'ın orada, değil mi? Hayır.
One minute, your life's moving along just like you always thought it would and the next, you do something that changes everything and that makes you realize you're not who you thought you were.
O an hayatın tam da hep süreceğini düşündüğün gibi devam ediyor bir an sonra bir şey yapıyorsun ve her şey değişiyor. fark ediyorsun ki, aslında sandığın kişi değilmişsin.
It looks like he's not the only one that could use some cheering up.
O bu konuda yanlız değil gibi görünüyor. bunu sen kullanabilirsin.
The massive, unidentifiable object does not appear to be a meteorite, weather balloon or satellite, and one aviation expert we've spoken to has stated that it's definitely not any kind of U.S. aircraft currently in use.
Söz konusu büyük kimliği belirsiz obje, meteora, hava balonuna veya uyduya pek benzemiyor ve konuştuğumuz bir havacılık uzmanı bunun kesinlikle kullanımda olan bir ABD hava aracı olmadığını da doğruladı.
While allowing us intellect and self-consciousness,..... it is all too often overruled by our inner instinctive brain : the one that tells us to react, not reflect, to run rather than ruminate.
Bizlere zekânın heyecanlarını ve öz bilincin acılarını kazandırırken,... sıklıkla içgüdüsel beyin fonksiyonlarının,... etkisinde kalarak düşünmektense reaksiyon vermeyi yeğletmiştir.
'If Arsenal ARE to lose the Championship,'having had such a lead at one time,'it's somewhat poetic justice'that they have the result'even though they're not to win it.'
" Eğer Arsenal şampiyonluğu bu kadar lider olmuş olarak kaybederse, kazanamayacak olmalarına rağmen sonuca öyle böyle ulaşmaları biraz şiirsel bir adalet olur.
It's the one that's left who's turn it is, not the one who's counted out.
Sıra kalanda, elenende değil.
That's not a problem, because at least one of us is sure to buy it along the way.
Bu bir sorun değil, çünkü içimizden biri merminin tadına bakacak en nihayetinde.
It's... it's not that I miss England exactly, but there's... one part of me that feels like it's being disloyal to the other.
Burada... tam olarak İngiltereyi özlemiyorum, fakat burada... benim bir parçamın diğerine karşı sadakatsiz hisleri var.
it's not fair 795
it's not 5855
it's not that difficult 19
it's not bad 367
it's not your fault 1412
it's not that good 18
it's not funny 753
it's nothing 2788
it's not mine 359
it's not a big deal 561
it's not 5855
it's not that difficult 19
it's not bad 367
it's not your fault 1412
it's not that good 18
it's not funny 753
it's nothing 2788
it's not mine 359
it's not a big deal 561
it's nothing fancy 21
it's nothing new 26
it's nothing i can't handle 24
it's not like that 768
it's nothing personal 210
it's not that bad 484
it's not my fault 634
it's not really my thing 26
it's nothing special 39
it's not important 386
it's nothing new 26
it's nothing i can't handle 24
it's not like that 768
it's nothing personal 210
it's not that bad 484
it's not my fault 634
it's not really my thing 26
it's nothing special 39
it's not important 386