English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ I ] / It's so hard

It's so hard tradutor Turco

2,476 parallel translation
It's so--it's so hard.
Bu çok zor.
She hates you so much it's hard to be around you.
Senden o kadar nefret ediyor ki yanında durmam çok zor oluyor.
It's so hard to tell on these things.
Bu konular hakkında konuşmak zordur.
So... It's hard enough to grieve, isn't it?
Acı çekmek için yeterli bir sebep, değil mi?
It will be hard for me to get to a phone, so don't worry if it's a while before you hear from me.
Bir telefon bulmam zor olacak, o yüzden benden haber alamazsanız endişe etmeyin.
I've been working so hard just to make ends meet, it sometimes feels like all I'm really doing is driving a wedge between me and Olivia, missing the kids growing up.
İki yakayı bir araya getirmek için o kadar çok çalışıyorum ki bazen sanki yaptığım tek şey Olivia ile aramıza engeller sokmak çocukların büyümesini kaçırmak gibi geliyor.
So it's likely the syphilitic victim did hard time in prison?
Frengili kurban ağır hapis cezasıyla yatmış olabilir. - Tüm bu bilgiler daha önce elimde olsa çok faydalı olurdu. - Evet.
He was trying so hard to be reasonable. It just pushed my buttons all the more.
Sınırları zorlayan hep bendim.
Sophie... is it really so hard to admit you made a mistake?
Sophie... Başarısız olduğunu kabullenmek bu kadar zor mu?
Mmm. It's hard to believe something so small could be worth a girl's life.
Öyle ufak bir şeyin bir kızın hayatı değerinde olduğuna inanmak çok zor.
Okay, so it's the image that you're having. A hard time getting over? What do you think?
Pekala atlatılması zor olan bir sürecin yansıması yani bu?
And he tells me that it's so hard to recruit right now... He says that sometimes it's okay if a paper or two are missing.
Ve bana şu anda asker toplamanın çok zor olduğunu söylüyor bazen bir ya da iki evrakın kaybolması sıkıntı olmaz diyor.
Only problem is, it's water-damaged, so I'm trying to extract everything I can from the hard drive.
Tek sorun, suyun verdiği hasar. Sabit diskten alabileceğim her şeyi çıkarıyorum.
You know, from where I'm sitting I could punch you so hard it would change your voice.
Yattığım yerden sana öyle sıkı bir yumruk atarım ki sesinin tonu değişir.
And it's so hard to make friends!
Arkadaş edinmek de çok zor oluyor.
It's so hard to believe that they could actually send her to jail.
Onu gerçekten hapise göndereceklerine inanmak çok zor.
It's just that school was so hard for me...
Okul benim için çok fazla zordu..
Everyone comes in masks, so it'd be really hard to recognize someone's face.
Herkes maske takarak gelirdi bu nedenle gelenlerin yüzlerini hatırlamak oldukça zor.
It's for his sake I rode here so hard
Onun uğruna, çok hızlı geldim.
- I want to play with one of the boys, because I'm just learning, so it's hard for me.
- Ben bir erkekle oynamak istiyorum çünkü yeni öğrendiğim için bana biraz zor geliyor.
It's so hard being king.
Kral olmak öyle zor ki.
Guess I been working so hard, I... Forgot what it's like to be hardly working.
Herhalde o kadar çok çalıştım ki çalışmamanın nasıl bir şey olduğunu unutmuşum.
Tim was, um, working night shift for a while now, and it was so hard, but I had gotten used to seeing him just a few minutes every day.
Tim bir süredir gece vardiyasında çalışıyordu. Zor bir iş ama en azından günün her saati beraber olabiliyorduk.
It's just, tyler has worked so hard, and this is his dream.
Tyler çok çalışıyor, bu onun hayali.
Oh, God, it's so hard.
Oh, tanrım, bu çok zor.
Why is it so hard for you to believe that Campbell was just in the wrong place at the wrong time?
Campbell'in yanlış zamanda, yanlış yerde bulunduğuna inanmak senin için neden bu kadar zor?
Let's see, so actually... just about, but actually, it's an immense amount of hard work.
Evet yaklaşık... Aslında çok zor bir çaba gerektiriyor.
No, I loved it. Now I see why it's so hard to get in this place.
Şimdi buraya girmenin neden böyle zor olduğu anlaşılıyor.
She's successful because she's so hard on herself, but she pays dearly for it.
O kendi üzerine bu kadar yüklendiği için başarılı. Ama bunun bedelini de çok ağır ödüyor.
I know this is going to be hard for you, Jamie, but they do have eyes and ears on you, so for now, you got to go about your business like it's any other day.
Bunun senin için zor olacağını biliyorum Jamie. Ama seni izliyorlardır. Şimdilik her gün ne yapıyorsan onları yapacaksın.
My parents are getting divorced, and, um, uh, my girlfriend doesn't get it, and everyone else just sort of thinks I'm a loser, so it's just kind of hard.
Ailem boşanıyor, ve, ah, kız arkadaşım bunu önemsemiyor, ve diğer herkes benim ezik olduğumu düşünüyor, yani durumum pek iç açıcı değil.
You've been working so hard, and it's only a week.
Çok sıkı çalışıyorsun ve bu sadece bir haftalık.
It's just so hard to pronounce.
Telaffuzu birazcık zor da.
Everybody was in disbelief because it all had come together after so many years of hard work, so many years of searches through many accelerators, we finally had it here, and we were convinced beyond any doubt that this was going to become part of reality.
Herkes bu konuda bir inançsızlık içerisindeydi çünkü yıllar yılı süren sıkı çalışmanın, bir sürü hızlandırıcı ile yapılan aramaların ardından, sonunda bulmuştuk ve bunun gerçeğin bir parçası olacağından şüphesiz emindik.
God, it's so hard with you!
Tanrım, seninle çok zor oluyor!
It's just so hard to say no to her.
Ona hayır demek gerçekten çok zor.
You mean it's hard because babies hands are so small?
Zor mu demek istedin? Bebeklerin elleri küçük ya.
♪ It's so hard ♪
# Öyle zor ki #
I know, it's messing with my head so hard.
Aynen, kafamı çok kurcalıyor.
- ♪ It's so hard ♪
Taşkano İyi seyirler. # Öyle zor ki #
# It's so hard # # to turn your life over #
# Öyle zor ki # # Yaşam tarzını değiştirebilmek #
That's what makes it so hard.
En çok bu zoruma gidiyor.
To be honest, your dad and me being apart so much, it's really, really hard on us.
Doğruyu söylemek gerekirse, babanla bu kadar ayrı kalmamız çok zor oluyor.
But it's hard, so uh...
Ama bu zor bir durum...
It's hard to get close to people, especially when you can't share so much of who you are.
İnsanlara yaklaşmak zordur özellikle de kim olduğunu onlarla paylaşamadığında.
Maxeen mainly, but okay. The whole... two-for-one thing, it's... It's not so hard.
Daha çok Maxeen'i gerçi ama şu "bir alana iki tane" işi o kadar da zor değil.
It's so infuriating to work so hard for so long with so little appreciation for people.
Azıcık takdirle, bu kadar uzun süre bu kadar sıkı çalışmak, çok sinir bozucu.
Yeah, that's the thing that sometimes is hard to kind of understand, but it's essentially that we are living records of our past, and so we can look at DNA of individuals from today and get a sense of how they all came to be this way.
Evet, bazen anlaşılması güç olan şeylerden biri bu fakat esasında geçmişimizin canlı bir kaydını tutarak günümüzdeki insanların DNA'sına bakabiliyor ve bu aşamaya kadar nasıl geldiklerini anlayabiliyoruz.
It's so hard to have your life d your child taken away from you at the same time...
Hayatınızın ve çocuğunuzun aynı anda sizden alınması çok zordur.
No way. it's so hard to become a TV writer
Televizyon yazarı olmak zor iş.
I'm sorry it's so late, but it's hard to be on time when I never knew you were married.
Üzgünüm biraz geç oldu ama evli olduğunu hiç bilmemem bana çok koydu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]