It's the job tradutor Turco
2,939 parallel translation
It's listening for that beating heart, and when we hear it, it's our job to decipher it to the best of our abilities.
Kalbin atışını dinlemek ve onu duyduğunda yeteneklerimiz doğrultusunda onu yorumlamaktır.
Pretending to be single, not feeling guilty because it's part of the job.
Bekar rolü yapmak, işinin bir parçası olduğu için kendini suçlu hissetmemek.
It's your job to appear caring, accessible, to articulate for the jury all the reasons you fell in love with Daniel so they will, too.
Senin görevin değer veren, erişilebilir biri olarak görünüp jüriye Daniel'ı sevme sebeplerini belirtmelisin ki onlar da Daniel'i sevsinler.
As I'm sure you know, we've been appointed by the vendors to handle the sale of the London City Studios, and it's my job to oversee the sealed bid process.
Bildiğiniz gibi Londra Şehir Stüdyolarının satışını idare etmek için satıcılar tarafından atandım. Kapalı teklif sürecine nezaret etmekle görevlendirildim.
Packer is trying to bed Nellie for the VP job unless I do it first.
Packer Nellie'yi başkan vekilliğini almak için yatağa atmaya çalışıyor. tabii ben daha önce atmazsam.
It's my first job in the music industry.
Müzik endüstrisinde ilk işim.
Well, luckily, there was a recent vacancy at the office so it looks like I'm doing your job.
Neyse ki ofiste son bir açık pozisyon varmış. - Yani senin işini kapmış görünüyorum. - İşimi mi?
And it's my job to show the world what a good boy you can be.
Benim görevim ise sizin nasıl iyi bir çocuk olabileceğinizi dünyaya göstermek.
It's part of the job.
- Anladım. Bu işin bir parçası.
It's my job to discern the truth, and what you just said doesn't have a whiff of it.
Benim görevim gerçeği ortaya çıkarmaktır ve anlattığınız şeyde doğru bir bilgi yok.
It this blows up, it's not Sanchez's job on the line.
Bu iş elinizde patlarsa, ipin ucundaki Sanchez değil.
If Leslie's taught me anything, it's that yes, 98 % of the time, this job is frustrating and you hit brick walls.
Leslie'nin öğrettiği bir şey varsa, o da bu işin % 98'inin hayal kırıklığı olduğu ve sonunda duvara yumruk attığın gerçeği.
It's a perk of the job.
İşimin getirdiği bir avantaj.
By the time the receiver gets it straight, his term's over, and you're out of a job.
Bu arada düzen de değişiyor onun düzeni sona erdi, sen de işsiz kalacaksın.
Well, that's a job for the police, isn't it?
Polisin işi bu, değil mi?
- It's our job to clear the cases.
- Bizim işimiz davaları kapatmak.
It's hard to meet someone who understands the demands of the job.
Bu işin ciddiyetini anlayabilecek birisini bulmak zor.
It's my job to give a voice to the dead.
Ölüyü konuşturmak benim işim.
It's the first grown-up job I've had.
Bir yetişkin gibi sahip olduğum ilk işim.
Just'cause the guy has a nerdy job, it does not mean that he's...
Rağbet görmeyen bir işte çalışıyor olması, yalnız biri olduğunu göstermez.
Okay, maybe he's a little better-looking than the others, but it's my job, Carlos.
Tamam, belki bu adam diğerlerinden biraz daha yakışıklı olabilir, ama benim işim bu, Carlos.
All right, Grayson Global has a massive image problem, and since I'm the one who's largely responsible, I feel like it's my job to fix it.
Şu anda Grayson Global'ın büyük bir imaj sorunu var ve bunun çoğundan ben sorumlu olduğum için düzeltmek bana düşer gibi geliyor.
It was this out-of-control, over-the-pants hand job that... it was like a tantric explosion of everything.
- Ne? Tamamen kontrol dışı bir şeydi, pantolon üstünden mastürbasyon... çok büyük bir patlamaydı.
Max we have to take this job, it's the next step for us, cause all we're doing these days is cleaning apartment and working at the diner.
Max, bu işi almak zorundayız, bu bizim için bir sonraki adım. Çünkü bu aralar tüm yaptığımız temizlik yapmak ve restoranda çalışmak.
It's just something that we in the biz like to call a job well done.
İşi iyi hallettiğim anlamına gelen şey.
- It's the best job in the world.
- Oyunculuk dünyanın en iyi mesleği.
It's a hazard of the job.
İşin doğası bu.
My job's to show the way.. .. it's yourjob to get to the destination.
Benim işim sana yol göstermek gitmesi gereken kişi sensin.
Okay, Woody, I'm trying to help you here, because if this case turns into an unsolved murder- - and it's looking more likely by the minute that it will be- - you may be out of a job.
Woody, burada sana yardım etmeye çalışıyorum, çünkü eğer bu dava faili meçhul kalırsa büyük olasılıkla işinden olacaksın gibi görünüyor.
It's basically a job interview, without the forms.
Özünde kağıtlar olmadan röportaj yapmaya benziyor.
It's the job I'm not sure about anymore.
Yaptığınız işten emin değilim.
It's the coolest job ever.
Çok havalı bir iş.
If this crazy robot claims he's Buddha, it's my job to open him up and repair the short circuit.
Eğer çılgın bir robot Buda olduğunu iddia ederse onun içini açıp kısa devreyi tamir etmek benim işim.
It won't be our proudest moment, but it'll save the guy's job.
Bizim için onurlu olmayacak ama adamın işini koruyabilirsin.
And it's our job to clean up the mess made by the old one.
Bizim işimiz eskisinin pisliğini temizlemek.
Okay, it is the same job as always.
Her zamanki işin aynısı.
Much as I hate losing a good field man that's the job, and you need to be okay with it.
İyi bir saha adamını kaybetmek istemesem de... iş bu ve baştan kabul etmen gerekiyor.
It's the only job I ever wanted.
Bu istediğim tek işti.
- It's bad enough that my mother makes me work to get my trust fund check, but the job starts in the morning.
- Bununla ilgili konuşmak ister misin? - Vakıf fonu çekimi almak için annemin beni zorla çalıştırması yeteri kadar kötü zaten ama asıl kötü olan, iş sabahın köründe başlıyor.
Well, if he accepts the job, it means that he was dissatisfied at his work, and if he doesn't accept the job, it means that he's been using them for intel.
Eğer işi kabul ederse işinden memnun olmadığı ortaya çıkmış olacak. Eğer işi kabul etmezse bilgileri istihbarat amaçlı kullandığı.
- It's the biggest agency job in the Far East.
- Bu Uzakdoğu'daki en iyi CIA görevi.
Where he explained it's the job of a proper... valet to accompany his or her charge to their place of business.
Ki e-mailinde işini düzgün yapan bir uşağın sorumluluğundaki kişinin, iş yerinde eşlik etmesi gerektiğini açıklamış.
- It's the last job, right?
Sonuncu işimiz değil mi?
It's part of the job.
Bu işin bir parçasıdır.
It's just part of the job.
Bu işinin bir parçasıdır.
You are now enemies of the United States of America, and it's my job to make sure you face justice.
Artık ABD'nin düşmanlarısınız. Ve benim görevim sizi adaletin karşısına çıkarmak.
Just show it and the job's done.
Sadece göster ve işi bitir.
It's all been predetermined by mathematical probability, and it's my job to keep track of those numbers, to make the connections for those who need to find each other the ones whose lives need to touch.
Bunlarin hepsi matematiksel olasiliklar sayesinde önceden belirlenebilir benim görevimse bu sayilari izlemek birbirlerine ihtiyaci olan insanlar arasinda baglanti kurmak ve hayatlarinda bir dokunusa ihtiyaci olan insanlari bulmak.
It's also your job to police who comes to the house of God, is it?
Allah'ın evine kim gele kim kala onunda mı zabit amirliğini sen yaparsın efendi?
If I get the job, it's Rs.25000.
İşi alırsam, Rs.25,000 rupi.
Just it's... this is not the job for you, so you're fired, all right?
Sadece... bu iş sana göre değil, bu yüzden kovuldun, tamam mı?
it's the thought that counts 64
it's the weekend 33
it's the first time 44
it's the least i can do 162
it's the truth 602
it's the same thing 191
it's the end of the line 17
it's the end 70
it's the end of the world 47
it's the future 44
it's the weekend 33
it's the first time 44
it's the least i can do 162
it's the truth 602
it's the same thing 191
it's the end of the line 17
it's the end 70
it's the end of the world 47
it's the future 44