It's your life tradutor Turco
3,141 parallel translation
It's your life.
Senin hayatın bu.
It's like you're testing this boy out to see if he fits in with your life.
Sanki çocuğu hayatına uyum sağlayacak mı diye test ediyorsun.
And when you find out everything is okay, it's gonna be the best day of your life, and you're gonna want to share that with someone.
Ve bir sorun olmadığını öğrendiğinde, hayatının en güzel günü olacak. Bunu biriyle paylaşmak isteyeceksin.
It's not worth your life.
Hayatından önemli değil.
♪ it's amazing how the unexpected ♪ ♪ can take your life and change directions. ♪
Baby Daddy 1.
It's up to you whether you feel in control of whatever's going on in your life.
Hayatında yaşadığın şeylerin senin denetiminde olup olmaması sana kalmış.
So... a surgeon who's no longer a surgeon, a parking violation incurred near a poor man's cemetery, and two parent who have lots of money to save your life. Roll it all up... what does it say?
O yüzden, eski bir cerrahı fakir bir adamın mezarlığının yanındaki park ihlalini ve hayatını kurtarman için bir sürü parası olan ebeveynleri bir araya getirince, ne ortaya çıkıyor?
Holly, it's the three guys who tried to destroy your life.
- Hayatını mahvetmeye çalışan şu üç herif geldi.
The club's been your whole life, you couldn't let it die.
Bu kulüp senin şimdiye kadarki hayatının bir parçasıydı. Onu ölüme terk edemezdin.
Vicky's father Gurmeet passed away very young and she became a widow at a very young age... if it was upto me I would have gotten her remarried... why spend your whole life sad alone?
Vicky, babasını erken yaşta kaybettik Ve annesi genç yaşta dul kaldı. Bana sorarsanız tekrar evlenmesini isterdim.
I came here to tell you it's not too late to turn your life around.
Buraya hayatına yeni bir sayfa açmak için geç olmadığını söylemeye geldim.
Oh, it's the best sleep you'll ever have in your entire life.
Hayatın boyunca yaşadığın en güzel uyku olacak.
All right, Jamie, I've tried to be discreet about it, but my problem is, she's fucking up your life.
Pekala, Jamie, bu konuda dikkatli olmaya çalıştım benim sorunum, onun senin hayatını perişan ediyor olması.
Yeah, it's your life.
Tabi. Hayat senin hayatın.
Don't you think it's time to start getting your life together?
Sence de hayatını düzene sokmanın zamanı gelmedi mi?
Guard them with your life, get it?
Hayatın pahasına korumalısın anladın mı?
It's about your whole life.
- Tüm hayatınla ilgili.
When you were stuck on that island plotting your grand plan to save the city, I don't think you stopped to consider the effect it would have on the people in your life.
Adada takılı kalmış, bu şehri kurtarmak adına büyük plânını tasarlarken yaptığın şeylerin, hayatındaki insanlar üzerindeki etkisini şöyle bir oturup düşünmedin bence...
It's not adult life if your parents pay for your BlackBerry.
BlackBerry'nin parasını ailen ödüyorsa yetişkin sayılmazsın.
It's like hearing about your father's sex life.
İnsan, babasının seks hayatını öğrenmiş gibi oluyor.
Okay. It's your life, but...
Tamam, bu senin hayatın, ama...
Yeah, you're right, Kate, it's your life.
Evet, haklısın, Kate senin kararın.
It's better than being numb your whole life.
Bütün yaşamın boyunca duygusuzca yaşamaktan iyidir.
Do you know what it's like to live with a secret your entire life, Agent Hanna?
Hayatın boyunca bir sırla yaşamak nedir bilir misin Ajan Hanna?
Because, you know, what does one picture mean of a soldier under fire if it's going to cost you your life?
Ve "Kuyruğumu buradan çıkarmalıydım çünkü ateş altındaki bir askerin resmi eğer hayatınıza mal olursa ne anlama gelirdi ki?"
But the only way you're going to do it is if I give you the worst earache you've ever had in your life.
Ama bunu yapabilmenin tek yolu ise, hayatında tadacağın en büyük kulak ağrısına yol açacak.
Look at you, with your whole life ahead of you, and it's going to be better than you can imagine.
Baksana hâline, önünde koca bir hayat var ve her şey tahmin ettiğinden daha güzel olacak.
Sometimes it's hard for me to remember that you have your own life.
- Senin bir hayatın olduğunu hatırlamak bazen bana zor geliyor.
Hey, don't you think it's time you get on with your life, dude?
Sence de hayatını yola sokmanın zamanı gelmedi mi?
Then I figure you need a little bit of a pick-me-up because it's got to be a goddamn daunting thing to fucking reconsider your entire fucking life trajectory!
Sonra da konuşmaya ihtiyacın olduğunu fark ettim çünkü tüm hayatının tehlikeye girdiğini görmek korkudan altına sıçmana sebep oluyordur galiba!
It's amazing how fast your life can change.
Hayatın bu kadar hızlı değişmesi gerçekten şaşırtıcı.
And that's worth the life of your best operative, is it?
Ve sana gore bu, en iyi ajaninin hayatina bedel, oyle mi?
I finally got my first paycheck for "Vanity Fair," so I think it's time for me to find my own place and let you get back to your life.
Vanity Fair'den ilk ödememi nihayet aldım, sanırım kendi yerime geçmemin ve senin de hayatına dönmene izin vermemin zamanı geldi.
To think how crazy it was of her to be that out of control, it's a pretty scary scenario, the idea of having a kid that belongs to someone else biologically, and you have to try to carry on your life, hiding that fact from the people you're closest to.
İşlerin onun kontrolünden çıkmasını düşünmek delice,... biyolojik olarak başka birinin çocuğuna sahip olmak çok korkutucu bir durum ayrıca hayatınıza devam etmek ve gerçeği size yakın olan insanlardan saklamak zorundasınız.
I've tried to be the person in your life who always tells you the whole truth, even if it's hard.
Her zaman, canını acıtsa bile sana gerçekleri söyleyen insan olmaya çalıştım hayatında.
I mean, that's what it takes your whole life to find out. What you are. I mean, I don't know.
Kim olduğunu öğrenmek bütün hayatını alıyor insanın.
It's always more difficult to do something if you have this huge gap of your life taken away from you.
Hayatınızdan bu kadar büyük bir boşluk çıkarıldıktan sonra bir şeyler yapabilmek daha da zorlaşıyor.
Even if you're scared that it's not the right thing. Even if you're scared that it'll cause problems. Even if you're scared that it will burn your life to the ground, you say it, and you say it loud.
Doğru olanı yapmadığından da korksan bunun sorunlara yol açacağından da korksan hayatını altüst edeceğinden de korksan söyle.
You know what, it's your life.
Biliyor musun, bu senin hayatın.
We all know what it's like when things don't go your way in life.
Hepimiz işlerin istediğimiz gibi gitmemesi nasıldır biliyoruz.
When you were stuck on that island, plotting your grand plan to save the city, I don't think you stopped to consider the effect it would have on the people in your life.
Adada takılı kalmış, bu şehri kurtarmak adına büyük plânını tasarlarken yaptığın şeylerin, hayatındaki insanlar üzerindeki etkisini şöyle bir oturup düşünmedin bence.
It's a division in a million lives where, if now, in this life form, you're alive, if you don't murder your being, you will bring grace and beauty.
Milyonlarca hayat arasında yaşanan bir ayrımdan bahsediyoruz,... eğer ki, bu yaşam formu içinde, nefes alıp veriyorsanız,... var oluşunuzu katletmediyseniz, ortaya zarafet ve güzellik çıkartırsınız.
Look, I know it's hard for you to accept that you're gonna be in here the rest of your life- -
Hayatını burada geçirmeyi kabullenmenin senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum.
It's your life.
Bu senin hayatın.
It's fine. I just stole your car. Your life could be in danger.
- Az önce arabanı çaldım, hayatın tehlikede olabilir.
Besides, it's just a phase in your life, it will pass.
Ayrıca, sayılı gün çabuk geçer.
In this job, regardless of what's going on in your life, you take your eye off it for one second, people can die. I have heard you say that, and we're in agreement. - You're right.
Bu işte, özel hayatında ne olursa olsun bir saniye bile düşünmeyeceksin, yoksa insanlar ölür.
- If saving a kid's life is now a criminal offense, then maybe it's your damn protocol that's out of whack, and the wrong people are making the rules.
Eğer bir çocuğun hayatını kurtarmak suçlanmak demekse belki de sizin kurallarınız işe yaramıyordur veya kuralları yanlış insanlar koyuyor demektir.
Let's settle down and let's say a temporary good-bye to your neighbor and to life as you know it, because here comes treble.
Herkes otursun ve yanındaki arkadaşlarıyla bildiği hayata geçici bir veda etsin çünkü sol anahtarı her kapıyı açar!
It's your life's work, the work I came to burn the night that I died.
Bu hayatının çalışması. Yanarak öldüğüm gece almaya geldiğim çalışma.
It's funny, I never really thought about what your life was like, you know, before.
Hiç hayatının daha önce nasıl olduğunu düşünmemiştim. Bilirsin, şeyden önce.
it's your choice 290
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your call 289
it's your decision 99
it's your lucky day 103
it's your turn now 40
it's your funeral 64
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your call 289
it's your decision 99
it's your lucky day 103
it's your turn now 40
it's your funeral 64