Jabbering tradutor Turco
117 parallel translation
- What are they jabbering'about?
- Ne geveliyor bunlar?
Stop jabbering and tell me is that the same box?
Bırak boş konuşmayı da bu kasa o kasa mı, onu söyle.
Stop jabbering about food!
Yemeklerden bahsetmeyi kes artık.
He kept on talking, jabbering away.
Konuştu, zırvaladı durdu.
What you're saying is just jabbering and sentimentality.
Söylediklerin duygusal bir safsatadan ibaret.
What's all that jabbering'on the radio?
Radyodaki neler saçmalıyor?
If what you say be true, the headsman's axe will not only rid us of this jabbering popinjay, but will sever this lovely little head, from this delicate little neck..
Eğer doğru söylüyorsan, celladın baltası bizi sadece bu geveze papağandan kurtarmayacak, bu narin küçük boyundan, bu sevimli küçük kafayı da ayıracak..
What are you jabbering about, Maggie?
Ne saçmalıyorsun, Maggie?
- What are you jabbering about?
- Ne geveliyorsun sen?
- Let's stop jabbering and get after him!
- Konuşmayı bırakın da peşine düşün!
Tell him to stop jabbering and go shopping.
Ona, gevezeliği kesip alış verişe gitmesini söyle.
What's he jabbering about?
Ne diyor bu böyle?
Stop that jabbering.
Gevezeliği bırakın.
Not as long as the politicians are jabbering away.
Politikacılar gevezelik etmeye devam ettikçe bir şey olmaz.
You can't get it with Burns jabbering to God.
Burns Tanrıya mırıldanırken dinlenmek zor.
What the hell you jabbering about now?
Hızlı hızlı ne zıkkımdan bahsediyorsun?
- Will you stop your jabbering?
Çık dışarı! - Kesin şunu.
I have no idea Mr. Prefect, they keep jabbering a lot of nonsense.
Hiçbir fikrim yok Bay Prefect, anlaşılmaz biçimde saçmalıyorlar.
- Stop jabbering.
- Kes bıdı bıdıyı.
- Stop jabbering.
- Yavaş konuş.
I can't pull this muffler off with you jabbering in my ear.
Sen kulağımın dibinde zırvalarken bu egzoz susturucusunu çıkaramam.
Who is doing all that gibbering and jabbering back there?
Bütün bu hızlı ve anlamsız konuşmaları kim yapıyor orada?
( STUTTERING ) "Gibbering and jabbering," you say?
"Hızlı ve anlamsız konuşma" mı dediniz?
Well, I--I--I was gibbering and the- - and the young lady was jabbering.
Şey, ben... Ben hızlı konuşuyordum, ve genç bayan da anlamsız konuşuyordu.
B.A. : Oh, man, stop jibber jabbering and start lifting.
Zırvalamayı kesin de kaldırmaya başlayın.
Jabbering on while there's a supper to get on the table.
Yemeği hazırlamak yerine, burada durmuş çene çalıyorum.
So there I was, jabbering at her about my new job as a serious newsman, about anything at all, but all I could think was wonderful, wonderful, wonderful, wonderful, wonderful, and most wonderful, and yet again, wonderful.
Bu yüzden biraz heyecanlıyım. Onunla ciddi bir haberci olacağım yeni işimle ilgili biraz çene çaldık. Ve düşünebildiğim tek şey, harika harika harika harika harika ve harika olduğuydu.
He just was really jabbering.
Gerçekten çarçabuk konuşuyordu.
- Stop jabbering.
- Şakayı kes.
From that point on, any time you felt angry... you could only respond with a string of nonsensical jabbering.
O noktadan itibaren kızdığında anlamsız gevelediğin bir kelimeyle tepki verdin.
Mulder... Is currently being held in five-Point restraints and jabbering like a monkey, And the F.B.I.'s not talkin'either.
Mulder şu anda tutuklu ve durmadan bir şeyler geveliyor ayrıca FBI'da konuşmuyor.
How long before one of us starts raving and jabbering at this boy?
Ona çıldırmamızı ve zırvalamamızı göstermeye başlamadan?
Stop jabbering and sit down.
Çabuk çabuk konuşmayı unut ve otur.
But you don't stop jabbering.
Zırvalamayı keser misin?
They thought Kif was the statesman and I, a jabbering mental patient.
Görüşmeler sırasında Kif'i devlet adamı beni de çabuk ve anlaşılmaz konuşan kafadan hasta biri sandılar.
Lady, what are you jabbering about?
Ne geveliyorsun kadın?
Stop jabbering and eat.
Çeneyi bırak da ye.
- The device you were jabbering about - to take priests to the bell tower.
- Lütfen ona dokunma. - Şu bahsettiğin cihaz- - Rahipleri çan kulesine çıkaracak şey.
The device you were jabbering about - to take priests to the bell tower.
Şu bahsettiğin cihaz. Rahipleri çan kulesine çıkaracak şey.
Well, I haven't forgotten what you've done, jabbering to the cops on me.
Ben senin yaptıklarını zaten unutmadım, beni polislere gammazladın.
I'm not sitting here jabbering with y'all...
Burada sizinle oturup çene çalmayacağım.
We're so close to him jabbering all the names of everybody involved, and my guess is Enrique Morales tops the list.
Olaylara karışan herkesin isimlerini vermeye çok yakın, ve tahminim liste başında da Enrique Morales var.
What the fuck you jabbering about?
Sen ne sikim geveleyip duruyorsun?
They were all jabbering like terrified monkeys and were clearly not for it at any price.
Korkmuş maymunlar gibi hızlı hızlı konuşuyorlar ve hiçbir işe yaramıyorlardı.
Jibber jabbering. Mumbo jumbo. Denial.
Palavra, palavra, palavra.
Please stop jabbering for one minute... and pull your wits together and tell me how to get to Brooklyn.
Bir dakikalığına zevzekliği bırak lütfen ve aklını başına toplayıp, Brooklyn'e nasıl gidebileceğimi söyle bana.
Not much sadder than a couple of has-beens jabbering about the good old days.
İki geveze adamın eski günlerden konuşmasından çok daha acıklı değil.
Your jabbering pisses me off.
Asıl anlaşılmaz konuşman beni sinirlendiriyor.
You mean to keep Martinez from jabbering on Morales?
Martinez'in Morales'i gammazlamasını engellemek için mi?
Uh, Maria, Maria, something, they're always jabbering in Spanish.
Maria bilmem ne. İspanyolca çene çalıp dururlar.
All that jabbering is giving me a headache
Konuşma başımı ağrıttı.