Jabbing tradutor Turco
76 parallel translation
He kept jabbing at me with that pitchfork.
O yabayı bana batırıp durdu.
He started hitting me and jabbing a gun into me.
Bana vurmaya başladı ve silahını üzerime doğrulttu.
Just... a little jabbing.
Sadece... azıcık dürteceksin.
So the second round, I go out and I'm just jabbing away kind of easy... and all of a sudden... he comes at me strong.
İkinci rauntta, yumruklarımla onu yoklarken... birden bire... sıkı bir yumruk çaktı.
Jabbing needles into my pregnant wife!
Hamile karıma iğneler batırıyorlar.
You're not jabbing right.
Düzgün itmiyorsun.
The champion comes out jabbing with that left hand.
Şampiyon sol yumruklarla devam ediyor.
He's jabbing'.
İndir. İndiriyor.
This Milk Dud had arms and was jabbing.
Kocaman kolları vardı ve beni itiyordu.
- I was jabbing back.
- Sonra bende ittim.
Start jabbing to the right.
Sağdan çalışmaya devam et.
She's jabbing a fork into the eyes of the little groom that was on top of our wedding Twinkie.
Düğün top kekimizin üzerindeki küçük damadın gözlerini çatalla oymakla meşgul.
As if someone was jabbing a pen into her.
Biri kalem batırıyormuş gibi.
I mean some of them use, for intense, kicking to the groin, jabbing fingers to the eyes, things like that.
Bazıları kuvvetlilik için, kasık tekmelemek,.. .. göze parmak sokmak gibi şeyler kullanır.
- He kept jabbing me.
Yumruklamaya devam etti.
Don't George Jacobs come jabbing at me with his walking sticks?
Değneğiyle bana vuran George Jacobs değil mi?
- Just keep jabbing.
Sen sadece devam et.
Julien, the jabbing'jabber!
Ağzı laf yapan Julien!
It's like somebody's jabbing me with needles.
İğne batırıyorlar sanki.
The giant bug's jabbing his stinger thing in the fat guy.
Buraya gel. Dev böcek iğnesini şişko adama sokuyor.
The steering wheel keeps jabbing my ass.
Direksiyon kıçıma vurup duruyor.
I can't stand here jabbing you all day.
Tüm gün seni böyle dürtemem.
More jabbing than stabbing.
Saplamadan daha çok dürtme.
Simon was trying to lower me fast, and it meant that my foot kept jabbing in and jabbing in and bending the knee.
Simon beni mümkün olduğunca hızlı indirmeye çalışıyordu. Bu da ayağımın çarpmaların etkisiyle kemiği uyarmasına ve dizimin bükülmesine sebep oluyordu.
I'm gonna parcel my anger out over the next few days and weeks, jabbing at you just when you seem the most content.
Bilesin, öfkemin uçlarını önümüzdeki gün ve haftalara dağıtıyorum. Böylelikle ne zaman sinirim geçeceğini anlayabilirsin.
I know you young people are always jabbing yourselves with ink and needles.
Siz gençlerin kendinizi mürekkep ve iğne ile deldiğinizi biliyorum.
See? I'm jabbing.
- Batırıyorum!
They're always jabbing me, and it's easier to do this while you're sleeping.
Yatarken hep batıyorlardı ve sen uyurken yapmak daha kolay.
And they had every kind of doctor you could imagine just... Just probing and jabbing at me and asking me all these weird questions, feeding me more pills.
Düşünebileceğin her çeşit doktor vardı üstümde araştırma ve iğne yapıyorlardı ve acayip acayip sorular sorarak bana daha çok hap yediriyorlardı.
Good jabbing', man.
Güzel kroşe adamım.
Except instead of jabbing you with a sword, I'm sending 300,000 volts through you.
Yalnız İteklemek yerine sana 3,000 volt veriyorum.
Keep jabbing.
Hızlı vurmaya devam et.
This feels like... Taking a needle, Jabbing into the heart
Bu his sanki....... bir iğneyi alıp, kalbe saplamak ve o acıyı hissetmek.
I caught this clown on grand street jabbing people with a hypodermic needle.
Onu Grand sokağında insanlara iğne batırırken yakaladım.
- What are you jabbing about now?
- Şimdi neyi zorluyorsun?
And you can quit jabbing me,'cause I'm going to sleep.
Ve bensiz ne istersen yapabilirsin, Çünkü uyuyacağım.
Hitting and jabbing somebody with a rope wouldn't do anything.
Isabet ve biri jabbing bir ip ile yapmak bir şey olmaz.
No sticking, just a little jabbing, that's all!
Saplamak yok, sadece biraz dürteceksin, hepsi bu!
Jabbing him with the needle had nothing to do with it.
İğneyle dürtmenin bir etkisi yoktu.
Now the trick is jabbing them.
Şimdi olay onları itebilmekte.
Keeps opponents off balance, jabbing here and there. That was a good left hook by Neary as he stepped in on Ward.
Ward'un temposunu biraz daha arttırıp rakibini yumruklamaya başlaması gerekiyor.
It was jabbing me in the back.
Sırtıma batıp duruyordu.
My left has a sharp jabbing throb near the bunion, while the other's got a searing pain like gout.
Sol ayağımda iltihaplı parmağımın orda keskin bir batma var. Diğer ayağımda ise gut hastalığı gibi bir yanma var.
You're... you're jabbing into me with... it.
- Resmen içime batırıyorsun.
Can we talk when I don't have a jabbing pain in my back?
Bunu karnıma saplanmış ağrıdan kurtulunca konuşsak olur mu? Olur tabii.
Before all the accusations, recriminations start flying around, before harmony turns to discord, and everyone starts shouting, jabbing their fingers at each other, I just want to say for the record, hand on heart, the other hand on a Bible, that it wasn't absolutely wasn't me who left the big floater in the toilet back there.
Bütün ithamlardan etrafta uçuşan suçlamalardan uyum, uyumsuzluğa yerini bırakmadan ve herkes bağırmaya başlayıp birbirine parmağını batırmadan önce bir elimi kalbime, diğerini İncil'e koyarak söylemek istediğim bir şey var kesinlikle tuvalete girip de hayvan gibi sıçan kişi ben değilim.
A lot less than jabbing a towel bar into a woman 20 times.
Bir kadına havlu demirini 20 defa saplamaktan çok daha az.
Her shoulder's jabbing into my windpipe.
Omzu soluk borumu sıkıştırıyor.
I started jabbing him with the rods until... The boy peed himself.
Onu kollarla dürtmeye başladım, ta ki altına işeyene kadar.
"Julien, the jabbing'jabber"!
- "Ağzı laf yapan Julien!"
Gotta keep jabbing.
İtmeye devam et.