Ledge tradutor Turco
744 parallel translation
Any old time one of them can pry a nugget off of his ledge, they're going some!
Her zaman kayadan altın külçesini kanırta kanırta çıkartırlar!
The window ledge!
Camın eşiği!
Stand guard on the ledge.
Çıkıntıya dikkat et.
Look at the clown climbing across that ledge in daylight.
Şu salağa bak. Güpegündüz pencerelere tırmanıyor.
So you shot him as he stood on that ledge and threw the gun out your window.
Çatıdayken onu öldürüp silahı pencereden aşağıya attınız.
I'll go off the ledge, use the canyon to pick up speed.
Kenardan havalanacağım, hız kazanmak için kanyonu kullanacağım.
Under a high rock on a ledge near Penistone Crag.
Penistone Kayalığında yüksek bir kaya çıkıntısının altında.
And yet on that ledge above... was a man with a precision rifle... and a high degree of intelligence and skill that is required to use it.
Şu tepedeki durum ise sniper'lı bir adam ciddi bir istihbarat ve onu kullanacak ustalığı gerektirir.
This ledge is treacherous.
Bu çıkıntıya güvenilmez.
Fear and panic gave me a boost up over that ledge... and I began to run, not walk, to the nearest exit.
Korku ve panikten bir hamlede çıkıntıya fırladım. En yakın çıkışa yöneldim. Yürümüyor, koşuyordum.
This runway was the only entrance to and the only exit from... the fabulous mine, located on the thin precipitous ledge below.
Aşağıdaki sarp, daracık çıkıntıda bulunan o muhteşem madene... tek giriş ve çıkış yolu, bu geçitmiş.
Pedro's miners led their animals to the dangerous ledge... where the rough ore was separated from that which had been crushed... and the pure gold nuggets were hurriedly poured into sacks... for storage in the hidden mine.
Pedro'nun madencileri, hayvanları o tehlikeli çıkıntıya sürmüş... gizli madene koymak üzere... sert altın cevheri topaklarını ayıklayıp saf altın parçalarını... alelacele çuvallara doldurmuş.
We must get to the ledge below.
Aşağıdaki çıkıntıya inmeliyiz.
That's the ledge 200 yards from the cactus marker.
İşte, kaktüs tabeladan 183 metre mesafedeki çıkıntı.
The runway we came down is the only way on or off this ledge.
Bu resifin tek çıkış ya da giriş yolu orası.
My fever began to go down as discouragement set in... and I was about ready to give up and go home, when suddenly... I came on a wide ledge.
Şevkim kırılmaya başlayınca ateşim de düşmeye başladı... ve tam her şeyden vazgeçip eve döneceğim sırada birden... geniş bir çıkıntıya geldim.
He's out on the ledge below us, trying to make the fire escape.
Aşağıdaki pervazın orada. Yangın merdivenine gitmeye çalışıyor.
Two men on that ledge can cut the wagon crew to pieces.
Şu kayalıklara iki adam yerleştirsen bütün ekibi paramparça eder.
Couple of men on that ledge and we wouldn't have a prayer.
Kayalıklara iki adam çıksa ardımızdan yas tutanımız bile kalmaz.
- He's up on the ledge.
- Kayalıkta. Az daha kafamı uçuruyordu.
He told Swan he'd hide his key somewhere out here probably up on this ledge.
Swann'a anahtarını buralarda bir yere saklayacağını söyledi... mesela pervazın üstüne.
Swan could have taken the key down from here unlocked the door then replaced the key on the ledge before he came in.
Swann anahtarı buradan alıp kapıyı açmış olabilir. İçeri girmeden önce de anahtarı tekrar yerine koymuştur.
And yet one day, that same cold businessman, high up in a skyscraper, opens the window, steps out on a ledge, stands there for three hours, wondering... if he should jump.
Oysa, günün birinde, o soğuk işadamı..... gökdelenin tepesinde..... penceresini açar, dışarı çıkar..... ve üç saat orada durup... atlamayı düşünür.
- Is this the ledge?
- O pencere kenarı bu mu?
- What ledge?
- Hangi pencere kenarı?
You know, the ledge.
Hani, o kadın.
Oh, the ledge.
Ha, pencere.
Yes, that's the ledge alright.
Evet. Evet bu o pencere.
Maybe Jeff don't figure it's safe to climb that ledge.
Belki de Jeff kaya uzantısının yanından geçmeyi güvenli olarak görmüyor.
There's a wide ledge.
Geniş bir çıkıntı var.
We cross the snow ledge. - - on the left a little more.
O buz çıkıntısından geçip biraz sola doğru gideceğiz.
Fifty imperials against Prince Anatole that I drink a bottle of rum without taking it from my mouth, balancing on the outside ledge without touching the sides of the window.
Prens Anatol'a karşı ben, 50 rubleye bir şişe romu ağzımdan çekmeden içeceğim. Pencerenin pervazına dokunmadan ucunda dengede duracağım.
If I could impale the monster with my hook, fastened by a line to the scissors, then push the scissors off the ledge.
Kancamı örümceğe saplayacak kanca da makasa bağlı olacak ve makası pervazdan aşağı itecektim.
I put my hand on the ledge.
Elimi saçağa koydum.
Say he fell off a ledge.
Kayadan düştü deyin.
We were on the highest ledge watching the sunset, when suddenly we got this impulse to kiss.
En yüksek kayanın üstüne oturmuş, günbatımını seyrederken, öpüşme dürtüsü hissettik.
You'll find a ledge across the cliff face.
Uçurumda çıkıntılı bir yol bulacaksınız.
Here the ledge over the door came down.
Kapının önüne kadar kayalar gelmiş.
I thought it was kept up on the ledge.
Her zaman pervazda durdugunu samyordum.
Eve.... you make me feel like a man standing on a narrow ledge...
Eve... Eve, şu an kendimi bir kaya çıkıntısında sıkışıp bir boz ayıyla karşı karşıya kalmış gibi hissediyorum.
Come on now, let's go right along the ledge here.
Haydi, şu düz kayanın üzerinden gidelim.
- On the ledge by the cove.
- Koy tarafındaki düzlükte.
This ledge leads to your father's room.
Bu pervaz babanın odasına kadar uzanıyor.
Only you knew that I'd use the ledge if I was in danger.
Tehlikede olduğumda pervazı kullandığımı yalnız sen biliyordun.
IAN : There's a ledge over there, look.
Orada bir çıkıntı var, bak.
Shine the torch on that ledge.
Işığı çıkıntıya tut.
The ledge is narrowing out now Doctor
Çıkıntı daralıyor Doktor.
Buck, keep clear of the ice ledge.
Buck, buz resifine yaklaşma.
There was a tunnel on the lower ledge where you left me.
Beni bıraktığın yerdeki tünelde alçak bir çıkıntı vardı.
I tried to land easy. But without power I couldn't avoid the ledge.
Yavaş inmeye çalıştım ama gücümüz olmadan çıkıntıdan kurtulamazdım.
I say, look, have you noticed the ledge?
Şuradaki çıkıntıyı gördün mü?